Enflasyon nisan sonrasında gerileyecek

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Dün Merkez Bankası’nın yılın 4. ve son Enflasyon Raporu yayınlandı. Merkez Bankası daha önceki raporlarda olduğu gibi bu raporda da 2018 yıl sonuna ilişkin tahminlerini yukarı doğru revize etmiş bulunmakta. Sırasıyla bu seneki 4 raporda 2018 yılına ilişkin tahminler yüzde 7.9, 8.4, 13.4 ve 23.5 oldu. Haliyle, en büyük revizyon dün açıklanan 4. raporda geldi. Keza önceki raporda yüzde 9.3 olan 2019 tahmini de 15.2’ye yükseltilmiş bulunuyor.

Açıkçası (araya haftasonu girdiği için 5 gün sonra açıklanacak) ekim ayına ilişkin enflasyon rakamları tam bir muamma. Eldeki verilerle kimsenin bu aya ilişkin doğru ve sağlıklı bir tahmin yapabileceğini de zannetmiyorum doğrusu. MB’nin beklenti anketinde ise katılımcıların senenin kalan son 3 ayına ilişkin TÜFE beklenti ortalamaları sırasıyla 1.99, 1.31 ve 0.98 şeklinde. Eğer gerçekleşmeler bu rakamlar düzeyinde olursa, sene sonunda TÜ- FE’nin yaklaşık olarak bugünkü seviyelerde (24.5) gerçekleştiğini göreceğiz. 24.5 rakamı Enflasyon Raporu’nda yer alan yüzde 21.9 ile yüzde 25.1 belirsizlik aralığı içerisinde kalmakta.

Merkez Bankası’nın raporunda analistlerin en çok ilgisini çeken kısım “7.2 – Orta Vadeli Görünüm” kısmıdır. Özellikle burada yer alan grafikler kısa yoldan MB’nın beklentilerini görmek için bire birdir. Nitekim 7.2.1 no'lu grafikte enflasyonun önümüzdeki aylarda seyrine ilişkin tahmin aralığını gözlemlemek mümkün. Buna göre, MB esasen 2019’un ilk 3 ayında TÜFE’nin (tahmin aralığının üst sınırı olan) yüzde 28’e kadar yükselebileceğini öngörmekte. (Ki, yurtiçi üretici fiyatlarının geldiği seviye göz önüne alındığında, TÜFE’nin yi-ÜFE’ye yakınsaması adına böyle bir geçici yükseliş süreci şart.) Manşet enflasyondaki 20’lerin altına kalıcı düşüş ise haliyle yüzde 6.3’lik Ağustos enflasyonunun seriden çıkmasıyla birlikte gerçekleşecek.

Bazıları bu yaklaşık 6 aylık geçiş döneminde enflasyonun yüksek seyretme olasılığı nedeniyle bugünkü yüzde 24’lük politika faizini düşük bulabilirler. Ancak, aynı dönemde ekonomik aktivitenin de ciddi biçimde yavaşlamış olacağını, normal şartlarda döviz kuru üzerinde yurtdışı gelişmeler kaynaklı yeni bir baskı olma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu ve özellikle “carry” peşinde olan yabancı yatırımcılar açısından önemli olan “nominal” faizlerin gelişmekte olan ülkeler arasında Arjantin’den sonra en yüksek seviyede olmaya devam ettiğini dikkate aldığımızda bugünkü faiz seviyesinin “yeterli” olduğu sonucuna varabiliriz. (Geçen rapora kıyasla önümüzdeki 3 yıla ait çıktı açığı (=potansiyelin altında büyüme) tahminleri her çeyrek için 1 ila 3 puan arasında düşürülmüş. Çıktı açığının en düşük gerçekleşeceği dönem yüzde -4.2 ile 2019’un 2. çeyreği olarak öngörülmekte.)

Evet, şüphesiz yüksek bir enflasyon ve en azından 2 çeyrek sürecek bir resesyon ortamından geçmekteyiz. Ancak, önceki yazılarımda da vurguladığım gibi ben artık Türkiye ekonomisinin bir topyekün buhran (depresyon) riskinden oldukça uzaklaşmış olduğunu düşünüyorum. (Bunu söylerken tabii ki bugünkü siyasi ve iktisadi konjonktürü dikkate alarak konuşuyorum. Şüphesiz yarın ne olacağı, hele bizimki gibi bir coğrafyada, garanti değil. Bu da ister istemez Türkiye ile ilgili risk primlerini yüksek tutmaya devam ediyor.) Bugünlerde kamuoyunu ziyadesiyle meşgul eden batık krediler, konkordatolar, tahsili geciken alacaklar, bankaların artan TGA karşılıkları ve ek sermaye ihtiyaçları gibi konuların ise dünyanın sonu olmadığı ve sadece zamana yayılarak halledilecek sorunlar olduğu tespitini de yapmalıyım. Bu süreçte belki bir kısım şirket de tasfiye olacaktır, ancak sistemin genel sağlığı açısından bunun da gerekli olduğu muhakkak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019