Enseyi karartmayalım…

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

FOMC toplantısı sonrasında piyasalarda sert bir düzeltme görüyoruz. Tam istihdama yaklaşmış bir ekonomide genişleyici maliye politikalar uygulanması durumunda Fed’in parasal sıkılaşmayı hızlandıracağını anlayan piyasalar ABD dolarını son 14 yılın en yüksek seviyelerinde fiyatlıyor. Dolarda boğa görüşe sahip piyasa uzmanları 103 civarındaki DXY dolar endeksinin 2017 yılında 120’ye kadar yükselebileceğine inanıyor.

2013 yılında varlık alımlarına son verileceği sinyali sonrasındaki en sert satış dalgasıyla karşılaşan 10 yıllık ABD devlet tahvillerinin faizi %2,6 seviyesini geçti. Faizlerdeki yükselişin arkasında büyümenin artmasına paralel enflasyon beklentilerinin yukarı çekilmesi kadar genişleyici maliye politikalarının ABD hazinesinin borçlanma ihtiyacını artıracağı beklentisi de var. Piyasa oyuncularının 2017 sonu 10 yıllık devlet tahvili faizi beklentileri %3,0 - %3,5 bandına yükselmeye başladı.

Gelişmekte olan piyasalar Trump zaferi sonrasında en çok kaybettiren piyasalar arasında yer alıyor. 2009 küresel krizi sonrasında uygulanan genişleyici para politikalarını kullanarak dolar cinsi borcunu artıran gelişmekte olan piyasalar dolardaki yükseliş ve faiz oranlarındaki artış dalgasına karşı kırılgan konumdalar. Trump’ın gelişmekte olan ülkelere karşı korumacı tedbirler uygulayacağını açıklaması gelişmekte olan ülkelerin işini daha da zorlaştırıyor.
Türkiye varlıkları Trump zaferi sonrası en çok kaybettiren yatırım araçları arasında yer alıyor. Coğrafi uzaklığı nedeniyle ABD ekonomisi ile dış ticaretimiz Avrupa’nın büyük ülkelerine göre daha sınırlı düzeyde. Buna rağmen Trump zaferi sonrasında Türk lirası %9 kayıp ile Meksika pesosunun hemen ardından en kötü performans gösteren para birimi konumunda.

10 yıllık DİBS ve 30 yıllık dolar cinsi Euro-tahvillerde de durum farklı değil. Trump zaferi sonrasında her iki tahvil faizi de yaklaşık 100 baz puan artarak en çok kaybettiren ilk üç sabit getirili kıymet arasında yer aldı.

Türkiye’nin milli gelirin %33’ü civarında bir kamu borcu ile en düşük borçluluğa sahip gelişmekte olan ülkeler arasında yer olmasına rağmen faiz oranlarının bu deni yükselmesi rahatsızlık verici. Türkiye’nin risk priminin diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha fazla yükselmesinin arkasında iki temel neden yatıyor.

Finans dışı reel kesimin açık döviz pozisyonu 210 milyar dolar ile küresel kriz öncesine göre dört kattan fazla artmış durumda. Doların küresel olarak değer kazanmaya devam etmesi durumunda milli gelirin dörtte birini aşan açık pozisyonu olan bu kesiminin bankacılık sektörü için sistemik risk oluşturabileceğinden endişe ediliyor.

Komşularımız Irak ve Suriye’de yaşanan iç savaş Türkiye’nin iç ve dış güvenliğini tehdit etmeye başladı. Suriye’nin parçalanması durumunda bölgede kurulabilecek bir Kürt devletinin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit edeceğini anlayan Ak Parti hükümeti Fırat Kalkanı harekatı ile Fırat’ın batısını temizlemeye çalışıyor. Ancak Suriye’de arzu ettiği başarıyı sağlayamayan PKK - PYD terör eylemleri ile Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışıyor. Bu konuda başarılı olma şansları yok. Ancak korkarım önümüzdeki aylarda benzer terörist saldırılar ile karşılaşmaya devam edeceğiz.

Bize ayrılan yeri aşmadan toparlayalım. Türkiye ekonomisi ve piyasalar hem içerden hem dışardan gelen şoklarla karşı karşıya kalacağı zorlu bir yıla giriyor. Ancak enseyi karartmamak lazım. Türkiye ekonomisinin dinamikleri şoklara karşı kırılgan olmadığını defalarca ispatladı. Reel ekonominin şoklara dayandığı bir ortamda mali piyasalardaki oynaklık dayanma gücü olan ve risk alabilen yatırımcılar için fırsatlar yaratacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Petrol şoku sonrası… 23 Eylül 2019
Ağlatma beni Arjantin… 02 Eylül 2019
Emin liman aranıyor… 26 Ağustos 2019