Erken seçim hesapları ve Meclis aritmetiği

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Yerel seçimler ve tekrarlanan İstanbul seçimleri, siyasette ciddi sonuçlar doğurmaya aday gözüküyor.

AKP cephesinde parti içi tartışmalar dışa yansımaya başlarken, Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül-Ali Babacan ekiplerinin yeni parti kurma hazırlıkları hızlanmış durumda.

Bu gelişmelerin bir erken seçim sonucu doğurup doğurmayacağı gündemin öne çıkan tartışma konularından birisi.

Erken seçim olursa milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir arada yapılacak. Dolayısıyla seçimlerin asıl konusu kimin Cumhurbaşkanı seçileceği olacak.

Yeni anayasaya göre erken seçim kararı iki şekilde alınabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, tek başına Meclis’i fesheder ya da Meclis 360 oy ile erken seçim kararı alır.

Yerel seçimlerin ortaya koyduğu dengeler ve oy kaymaları ile ekonomik kriz cephesindeki gidiş hesaba katıldığında Erdoğan’ın bir erken seçimi kabul etmesi beklenemez.

Meclis tarafında ise mevcut sandalye dağılımı içinde AKP milletvekillerinin katılımı olmadan 360 oya ulaşmak imkansız.

AKP dışında MHP dahil tüm partiler ve bağımsızların tamamı erken seçim lehine oy kullansa bile mevcut AKP milletvekillerinin 62’sinin daha desteğine ihtiyaç var. Olağan siyasi beklentiler çerçevesinde mevcut AKP milletvekilleri içinde bu kadar sayıda bir kayma pek mümkün gözükmüyor.

Kaldı ki baraj sorunu olan MHP’nin erken seçim konusunda Erdoğan’ın yörüngesi dışına çıkma ihtimali de pek yok. Bu durumda diğer tüm milletvekilleri birleşse bile AKP-MHP cephesinden 111 oy kayması gerekiyor.

Sonuç olarak “mevcut çerçeve içerisinde” 2023’e kadar bir seçim olma kapısı kapalı.

Peki bu iyi bir şey mi?

Şu anda özellikle iş dünyasının temsilcileri, 2023’e kadar yeni bir seçim olmamasının çok iyi olduğu yönünde açıklamalar yapıyorlar. Ancak çok zaman geçmeden bu kanaatin çok yanıltıcı olduğunu göreceğiz.

Ekonominin içine girdiği kriz hali, bu defa dibe vurup hızla çıktığımız bir kriz olmayacak. Zayıf toparlanmaların ardından tekrar küçülmelerle ilerleyen uzun bir kriz süreci yaşama ihtimali çok daha yüksek.

Bu da artan işsizlik ve yoksulluk, devam eden iflaslar, hacizler ve el değiştirmelerle sosyal hoşnutsuzluğun iyice şiddetlenmesi ve sosyal tepkilerin dışa vurmasını getirecek.
Bunlar ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarsızlığın daha da artması demek. İşte asıl bu gelişmeler, bir erken seçimi zorlayacak ama bu çok daha sancılı ve sarsıntılı bir süreç olacaktır.
Seçimsiz dönem, genel söylemlerin tam tersine, artan belirsizlik ve istikrarsızlık doğuracak.
Bu noktada sistemi bu açmaza sürükleyen ana faktörün, sistemin sübaplarını temelli yok ederek kilitleyen yeni anayasa ve tek adam yönetimi olduğunu da görmezden gelemeyiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar