Faiz yüzde 1’e indirilseydi...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Lüks arabasında işyerine doğru yol almakta olan işadamı adım adım ilerleyen trafikte her zaman olduğu gibi radyoda Türk sanat müziği dinliyordu. Bir süre öncesine kadar işlerin pek iyi gitmediğinden yakınıyordu, şimdi ise iflas korkusu tüm benliğini sarmıştı. Çok tedirgindi. Her şeyini kaybedebilirdi, ne yapacağını bilemiyordu. İş alemi olarak Ankara’dan işlerin yoluna girmesini sağlayacak haberler duymaya ne kadar çok ihtiyaçları vardı.

Birden radyoya kulak kabarttı. Müzik yayını kesilmiş ve sunucunun heyecanlı sesi yükselmişti:

“Son dakika gelişmesini bir kez daha aktarmak istiyoruz. Merkez Bankası gece yarısı aldığı kararla faiz oranını yıllık yüzde 1’e çekti.”

İşadamı irkildiğini hissetti, faiz yüzde 1'e indirilmiş... Radyonun sesini iyice açtı:

“Merkez Bankası’ndan yüzde 1 faizle kaynak kullanma olanağı elde eden bankaların, kredi faizlerini yüzde 2 dolayına düşürmesi bekleniyor.”

Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Dediklerine göre faiz düşünce enflasyon da düşecek ve piyasa canlanacaktı, böylece satışlarını artırması mümkün olacaktı.

Hem içinde bulunduğu darboğazı aşabilmek için yenileme yatırımı yapması gerekiyordu, bunun için para lazımdı; ne var ki yüzde 30’lar dolayındaki kredi faizi yüzünden yatırımı aklından bile geçiremez hale gelmişti.

Merkez Bankası’nın bu kararı imdadına yetişmişti işte. Arabanın içinde olmanın ve duyulmayacağını bilmenin coşkusuyla “Harika” diye bağırdı; “Yıllardır beklediğimiz karar” sözleri döküldü dudaklarından.

Mevduat faizi de yüzde 1’e 2’ye inerse ne olacak?

Başka haberler de olabileceği düşüncesiyle kanal değiştirdi. Her yerde bu haber vardı. Bir kanal ünlü bir iktisat profesörüne bağlanmış görüş soruyordu.

Profesör, “Olmaz böyle şey” dedikten sonra, “Bu, ekonominin gerçekleriyle örtüşmez, faiz diğer koşullar oluşmadan bir kararla düşürülemez, bunun sıkıntılarını geçmişte gördük, felaket olur” diye devam ediyordu.

“Ne olabilir ki” diye geçirdi içinden ama profesöre kulak vermesi gerektiğini hissetti:

“Bu ülkede yıllık enflasyon yüzde 20 dolayında değil mi, hadi son oranı verelim, yüzde 15.7. Şimdi faiz yüzde 1’lere, 2’lere düşürüldü. Bankalar, Merkez Bankası'ndan yüzde 1 faizle istedikleri miktarda para alabilirlerse hiç kuşku yok mevduat faizini de buralara çekerler. Peki ya mevduat sahiplerinin durumu? Enflasyon baz etkisiyle ancak yüzde 15-16’ya düşmüşken, gıda enflasyonu hala çok yüksekken, parası olan, üç kuruş tasarruf edebilen yüzde 1-2 faize razı olup paralarını bankalarda tutmaya devam ederler mi?”

Sunucu, “Peki hocam ne yapar tasarruf sahipleri sizce” diye sordu.

“Mevcut mevduatın faizi en azından enflasyon kadar, tamam ama bu mevduatın vadesi gelip yenilenmesi gerektiğinde ne olacak? Vadesi dolan hesaplar birer birer kapatılıp paralar bankalardan çekilecektir. Bakın birkaç saat sonra bankalara hücum olursa hiç şaşırmam.

“İşler sarpa sarıyor” diye düşündü işadamı. İktisat profesörünü daha bir can kulağıyla dinlemeye başladı.

Bugün bırakın herkesin gitmesini, hesap sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i, 2’si gitsin, bankalar ancak bu kadar hesap sahibine para ödeyebilir. Bakın size 28 Haziran 2019 tarihine ait son tutarları vereyim. Bankalarda, yani mevduat bankaları ve katılım bankaları toplamında 969 milyar lira mevduat var. Buna döviz hesapları dahil değil. TL cinsi hesaplar bunlar. Peki bankaların kasasında ne kadar para var dersiniz?”

“Epeyce bir para olmalı...”

“Hayır yok, olmaz; Türkiye’deki toplam para ne kadar ki bankalarda epeyce olsun. Yine aynı tarih itibarıyla bankaların kasasında 13.8 milyar lira para var, yalnızca 13.8 milyar lira. Yani 969 milyar liralık mevduatın yüzde 1.4’ü kadar. Zaten piyasadaki toplam para 144 milyar lira. Bu 144 milyarın yaklaşık 14 milyarı bankaların kasasında, 130 milyarı da vatandaşın cebinde.”

“Öyleyse vatandaş parasını çekmek isterse felaket olur.”

“Ben de onu anlatmaya çalışıyorum ya. Bu karar nasıl alınmıştır bilemem ama, enflasyon olduğu yerde dururken, bir gece yarısı kararıyla faizi böyle yüzde 1’e indirirseniz, bırakın 1’i, yüzde 10’a bile indirseniz, ekonominin ipini çekmiş olursunuz. Umalım bu bilgide bir yanlışlık olsun ya da hemen düzeltilsin. Kaos olur yoksa kaos!”

“Hocam para basılarak çare bulunamaz mı buna?”

“Çare bulunduğu zannedilebilir. Para basılarak vatandaşın parası ödenebilir. Bu yapılabilir. Ama bu kadar para birkaç gün içinde ödense ne olur, bunu düşünmek lazım. Bakın piyasada 10 tane ekmek ve 10 lira da para varsa, ekmeğin fiyatı 1 lirada dengeye gelir. Ama siz fırın 10 ekmek çıkarmaya devam ederken piyasadaki para miktarını 200 liraya fırlatırsanız o zaman ekmeğin fiyatı da 20 liraya çıkar. Yani oluşacak bu sorunu para basarak aşmayı düşünen varsa enflasyonun çok kısa sürede üç haneli düzeye çıkacağını göze alıyor demektir.

Hem eline para geçecek olan insanlar faiz yüzde 1’lerde 2’lerde seyrederken herhalde bankaya gitmeyeceklerdir. Bu para ya dövize gider ya altına. Dolar artık o zaman kaç lira olur, kimse bilemez. Artık üç beş gün içinde 20 lirayı mı görürüz, 30 lirayı mı, bilemem.

İşadamında sevinçten eser kalmamıştı, hele dolarla ilgili tahmini duyanca. Ter bastı tüm vücudunu. Bir KOBİ sahibiydi ve çok değil 2 milyon dolar dış kredi kullanmıştı ama doların geçen yılki tırmanışı soluklarını kesmişti. Şimdiki düzey bile büyük sıkıntı yaratıyordu. Şimdi 20 liradan, 30 liradan söz edilince tüm vücudunun kasıldığını hissetti. İşte o zaman işçilik günlerime dönerim, iş bulabilirsem, diye düşündü.

Tüm bankalar katılım bankasına mı dönüştürülecek?

Başka bir kanala geçti. Yeni bir haber vardı. Farklı bir bilgi söz konusuydu:

“Tüm mevduat bankaları bir ay içinde otomatik olarak katılım bankasına dönüştürülecek.”

“Aman aman” dedi kendi kendine, bankalardan çok çekmişti, katılım bankaları değişik esasla çalıştıkları için daha esnek olurlardı. “Hiç olmazsa iyi bir haber duydum” diye biraz olsun sevindi.

Bu kez radyoda eski bir bankacı konuşuyordu:

“Bu kararın öyle uzun uzun ve etraflıca düşünülerek alındığını pek sanmıyorum” diye başladı bankacı.

“Sizce sakıncaları olur mu bu kararın?”

“Hangisini saysam ki... Bir kere Türkiye’de parasını bankaya yatıran tasarruf sahibi zaten kaç yıldır enflasyon kadar bile faiz kazanamıyor. Yani özünde anaparadan yiyor. Ama hiç olmazsa parasına ne kadar faiz alacağını biliyor. Şimdi katılım bankasına gittiğinde vade sonunda ne kadar kar payı alacağının garantisi yok. Ayrıca, hiç kar payı alamayabilir de. Bu durumda zaten mevduattan ağzı yanmış vatandaş ne kadar kazanacağını bilmeksizin katılım bankasını tercih eder mi, tartışılır. Dolayısıyla yıllardır çalıştığı bankanın katılım bankası olacağı kaygısına düşecek hesap sahiplerinin bankalara hücum edip parasını çekmek isteyeceğine tanıklık edebiliriz. Gerçi zaten düşecek faiz oranları da buna yol açacaktır ama... Böyle bir akın karşısında bir süreliğine, ortalık yatışana kadar bankalardan para çekilmesine engel getirilmesi gibi bir düşünce oluşursa, o zaman da finans sistemi onarılmaz bir yara alır, umarım yetkililerin aklından böyle bir şey geçmiyordur.”

Faiz yüzde 1 ama verilen para çok az olursa...

Bir başka radyo istasyonuna geçti. Orada televizyonlarda izlediği bir gazeteci değerlendirme yapıyordu:

“Merkez Bankası bankalara yüzde 1 faizle kredi kullandıracak olsa bile, açacağı kredinin miktarı önemli. Merkez Bankası çok az para verirse, bankalar işlerini yürütebilmek için şimdiki faizle mevduat toplamaya devam eder. O zaman Merkez’in yüzde 1’lik faizinin bir önemi kalmaz, bankaların özel sektöre kullandıracağı kredinin faizi de inmez. Yani değişen bir şey olmaz. O yüzden uygulamayı görmek gerek. Hem bu konunun yabancı yatırımcı ayağı var. Faiz böyle yüzde 1’lere indirildiğinde Hazine de bu faizden borçlanmak istese yabancı gelip iç borçlanma senedi alır mı? Türkiye, nasıl dış kaynak bulacak? Belli ki bunlar hiç düşünülmemiş.”

Beyefendi iyi misin, niye durdunuz yolun ortasında!

Kafası allak bullak olan işadamı, şuursuzca yola bakıyordu. Önünde hep birkaç metre arayla takip ettiği arabalar olurdu. Bu sefer önündeki yol bomboş uzanıyor gibiydi. “Hayal mi görüyorum” diye düşündü. Yanından geçen arabalardakiler elleriyle garip garip işaretler yapıyorlardı ve yüz ifadelerinden pek de iyi şeyler söylemedikleri belliydi. Camının tıklatılmasıyla irkildi. Bir trafik polisi camı açmasını işaret ediyordu:

“Neyiniz var beyefendi? Niye durdunuz yolun ortasında, baksanıza trafiği tıkadınız. İyi misiniz, rahatsızsanız emniyet şeridine alalım arabanızı.”

“İyiyim iyiyim” diye kekeledi. “Dalmışım, kusura bakmayın...”

Gaza bastı, bir an önce uzaklaşmak istedi oradan. Deminden beri dinledikleri neydi öyle... Bir yandan da radyoya kulak verdi, aynı konuşmalar sürüyor mu acaba, diye. “Belki güzel bir şarkı dinler kendime gelirim” düşüncesiyle kanal değiştirdi yeniden. Ama duyduğu şarkı değildi, yine faizden, yüksek faizin zararlarından, faizde indirime gidilmesi amacıyla Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirildiğinden söz ediliyordu...

“Aman ha, aman ha indirmeyin şu faizi” diye söylendi kendi kendine; “Aman ha”...

(*) Bu yazı, bu köşede 2016 ve 2018’de yer alan ve gerçeklerle hiçbir ilişkisi bulunmayan varsayıma dayalı yazıların sayıları güncellenmiş tekrarından ibarettir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar