Filistin'de barış mümkün mü?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

ABD yönetimi geçtiğimiz hafta yine tartışmalı bir hamle yaptı ve uluslararası kararları hiçe sayarak Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanıdığını açıkladı. ABD'nin hamlesinin,
Başbakan Bünyamin Netanyahu'nun yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya olduğu ve genel
seçimin yaklaştığı bir dönemde gerçekleştiği dikkati çekiyor. 2009 yılından bu yana iktidarda
olan Netanyahu, birçok kişinin Filistin sorununa çözüm bulunmasına yönelik görüşmelerin
çökmesinden sorumlu tuttuğu tartışmalı bir lider. Golan'ın İsrail toprağı olarak tanınması barış
sürecinin sonu anlamına mı geliyor?

Golan Tepeleri'ni bu denli önemli kılan nedir?

Daha önceleri Suriye’ye ait ve stratejik önemi haiz Golan Tepeleri, 196'de İsrail tarafından işgal
edildi. Suriye 1973'de bölgeyi geri almak için harekete geçti ancak çabaları başarısız oldu,
sadece İsrail’in bölgenin kendisine karşı saldırılarda üs olarak kullanılmasına izin vermemek için burayı elde tutma kararlılığını perçinledi.

Stratejik önemi değerlendirildiğinde, Golan tepelerden oluşan bir alan. Bazı köyler dışında
bölgede büyük bir yerleşim alanı bulunmuyor. Tepelere çıkıp Kuzey Doğu'ya baktığınızda
Suriye, Güney Batı'da ise İsrail'i görüyorsunuz. Yani askeri açıdan bakıldığında bu yüksek bölge
iki düzlüğe kuş bakışı bir görüş sağlıyor. Üstelik burası bölgedeki farklı aktörlerin erişim için
yarıştığı önemli su kaynaklarına sahip.

Alanın stratejik önemi konusunda hiçbir soru işareti yok. Ancak, bölgeyi İsrail işgal etmiş
bulunmakla beraber, ilhakı uluslararası camia tarafından tanınmamıştır. Hatta 1981’de, BM
Güvenlik Konseyi, İsrail’in bölgeyi ilhak etme iddiasının meşruiyetini kabul etmeyen bir karar
da almıştır. Fakat o günden bu yana çok zaman, neredeyse 40 yıl geçti ve hiçbir şey değişmedi.
Böylece, İsrail bölgeye tamamen yerleşmişti ve uygulamada orası kendi topraklarıymış gibi
davrandı.

Dolayısıyla ABD’nin Golan’ı İsrail’in toprakları olarak tanıması, alandaki gerçekliği
herhangi bir şekilde değiştirmiyor, ancak siyasi hesapları değiştiriyor. Bu hareketin
bölgedeki ve dünyadaki siyasi durumu nasıl etkilediğini açıklayabilir misiniz?
 
İsrail'in bir işgal gücü olarak varlığının meşruiyeti tanınmadığı sürece çözüm müzakerelerinin
kapısı her zaman açıktı. Aslına bakarsanız, 2008 yılında gerek Suriye gerek İsrail ile ilişkilerinin
iyi olduğu dönemde, Türk hükümeti sorunun çözümüne yönelik adımlar atılmasını teşvik etmişti; neredeyse geçici bir anlaşma sağlanmış gibiydi. Ancak şimdi ilhakın tanınmasıyla birlikte, İsrail'in bir anlaşmaya varılması konusunda yeterince istekli ve samimi olmadığı görülmüştür.

Daha geniş bir jeo-politik bakışla ele almak gerekirse, Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra,
daha başlangıçta tüm güçlerin üzerinde uzlaşmaya vardığı uluslararası düzenin temel ilkelerinin başında, barışı sağlamak amacıyla ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması geliyordu. Geçmişte bu kural ihlal edildi - Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi bunun son örneği - ama şimdi, ABD'nin Golan Tepeleri'ne ilişkin açıklamasıyla, söz konusu kural dünyanın en güçlü ülkesi tarafından da ihlal edilmiş oluyor. Bu davranış, diğer ülkeleri de benzer girişimlere cesaretlendirebilir.

İki devletli çözüm, Ortadoğu barışı ve hatta İsrail'in iç barışı ve ülkenin bekası açısından
ne anlama geliyor?

Önce geçmişe dönelim ve iki devletli çözümün ne olduğuna bakalım: Bu, 1947'de geliştirilen bir
BM planına dayanıyor. Temelinde Arap ve Yahudi nüfusun yerleşme örüntüleri esas alınarak
Filistin'in İsrail ile Araplar arasında paylaşılacağı düşüncesi vardı. Başlangıçta bu planı
tanımayan ve bu toprakları ele geçirmek için ordularını Filistin'e gönderen Arap devletleriydi.
Kaybettiler ve iki devletli çözüm yönünde ilerleme arzuları ortadan kayboldu. Buna karşılık
Filistinliler için iki devletli çözüm, kendi devletlerine sahip olmanın tek yoluydu. Çok yakın
zamana kadar İsrail hükümetleri iki devletli bir çözüm söylemini sürdürdüler, ancak İsrail eylem
olarak, Yahudi yerleşimlerinin gelecekteki bir Filistin devletinin parçası olacak alanlara doğru
genişlemesine destek vererek , böylesi bir çözüme ulaşmayı imkansız kılan bir yol izledi.
  
Kısacası, İsrail iki devletli çözüm şartlarına sadık kalmadı. ABD ise , elçiliğini Kudüs'e taşıyarak
ve bir dizi başka ülkeyi de elçiliklerini oraya taşımasını teşvik ederek, süreci baltalamaya
başlamış bulunnuyor. Oradaki sorun, Kudüs'ün paylaşımının da iki devletli çözümün bir parçası
olarak müzakereye edilecek bir konu olmasından kaynaklanıyor. Tabiatiyle, Golan Tepeleri
hiçbir zaman Filistin devleti pazarlığının bir parçası olmamıştır çünkü yasal olarak Suriye
toprağıdır. Ancak İsrail’in burayı kendi toprağına dönüştürüp, pazarlık konusu olmaktan
çıkarması, İsraillilerin ve Amerikalıların iki devletli çözümü imkansız hale getirmek istediği
izlenimini güçlendiriyor.

İsrail, tek devletli bir çözüm çerçevesinde sürdürülebilir bir demokrasi olabilir mi?

İsrail, Musevilik üzerine bina edilmiş bir etnik-dini bir ulus-devlet olması nedeniyle, İsrail’in hali
hazırdaki siyasi düzeni içinde Filistinli Arapları Musevilerle eşit şartlar altında bir araya
getirmenin mantıksal ve yasal olarak imkansız olduğu söylenebilir. İşin özüne bakıldığında,
İsrail kendi sınırları içinde ikinci sınıf niteliği kalıcı olan bir azınlık yaratıyor. Tabiatıyla bu
bünyesinde her türlü zorluğu barındıran bir reçetedir. İsrail’in iç barışını ve istikrarını korumak
için gelecekte daha da yoğun otoriter önlemler almak zorunda kalması kaçınılmazdır.
Dolayısıyla, Netanyahu hükümeti kısa vadedeki gelişmelerden bir miktar memnuniyet duysa da,
yapılanların İsrail toplumunun uzun vadede daha barışçıl veya demokratik hale gelmesine
yardımcı olacağını hiç sanmıyorum.

Mevcut ABD yönetiminin de yardımıyla, en son tahlilde, Netanyahu hükümeti İsrail'i
kendi kendini imha yoluna sürüklüyor gibi görünüyor...
 
Ayrıca, izlenen politika, İsrail devletinin üzerine inşa edildiği ve dünyadaki birçok kişinin destek
verdiği ahlaki temelleri de sarsıyor. Başlangıçta İsrail'in kuruluşu İkinci Dünya Savaşı sırasında
Naziler ve işbirlikçileri tarafından Yahudilere uygulanan mezalim nedeniyle destek gördü. Fakat
şimdi İsrailliler, kuruluşunun zeminindeki ahlaki temeli yıkan bir yönde ilerliyorlar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019