Futbola bir de böyle bakmak!

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

2014 ve 2015’te okuduğum üç kitap futbola bakış açımı ciddi ölçüde etkileyip geliştirdi. Aslında, hemen hemen bu kitaplarda dile getirilen ortak sosyo ekonomik bakış açısıyla örtüşen bir futbol anlayışım vardı. Bu bakış açımla futbolu analiz ediyor ve yorumlamaya çalışıyordum. Ancak, 2014’te okuduğum Joseph E.Stiglitz’in ‘’Eşitsizliğin Bedeli- (Bugünün Bölünmüş Toplumu Geleceğimizi Nasıl Tehlikeye Atıyor?’’, 2015’te okuduğum ve kendisini konferansta canlı dinleme olanağı bulduğum Thomas Piketty’nin, “Yirmibirinci Yüzyılda Kapital’’i ve yine Daron Acemoğlu’nun James A. Robinson ile birlikte kaleme aldıkları “Ulusların Düşüşü’’ isimli kitapları, futbola, ekonomiye ve topluma bakış açımı daha da zenginleştirip geliştirdi. Bu kitapların ana fikirlerini kısaca sizlerle paylaşacağım ki, futbola bir de bu gözle bakmaya ve onu okumaya çalışalım. 

Eşitsizliğin bedeli

Dünyanın en etkili birkaç iktisatçısı arasında gösterilen ve 2001'de Nobel İktisat Ödülü'nü kazanan Joseph Stiglitz, Eşitsizliğin Bedeli'nde gelir eşitsizliği konusuna önemli bir katkı yapıyor. Stiglitz kitabında özetle aşağıdaki konuları dile getirip irdeliyor. 

Eşitsizlik, daha düşük büyüme ve daha az verimliliğe yol açıyor. Fırsat yoksunluğu, aktif olan en değerli insanların tam olarak kullanılmadığı anlamına geliyor. Eşitsizlik ekonomik istikrarsızlığa yol açıyor. Rant arayışı ekonomiyi bozuyor. Rant elde edenler, piyasa güçleriyle oynayıp piyasa politikalarını şekillendiriyor ve yarı yozlaşmış finansmanı sistemlerini kullanarak, hükümetler aracılığıyla paraya ve toplumsal politikalara yön veriyorlar. Eşitsizlik, daha düşük büyüme ve daha az verimliliğe yol açıyor. Fırsat yoksunluğu, aktif olan en değerli insanların tam olarak kullanılmadığı anlamına geliyor.

Yirmibirinci Yüzyılda Kapital

Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin Yirmibirinci Yüzyılda Kapital isimli kitabında, Kapitalizmin gelir eşitsizliği yaratma makinesi olduğunu, sanayileşme ve küreselleşmenin zenginleşmede demokratikleşme yaratamadığını ve en zengin yüzde birin elindeki servetin yükselmeye devam ettiğini, gelir eşitsizliklerinin son 30 yılda patlama gösterdiğini grafiklerle anlatıyor. Piketty bu kitabında temel olarak çok önemli bir tespit yapıyor. Bu tespite göre: İktisadi büyüme (r), yani kişi başına mili gelirdeki artış, bir ülkenin ne kadar zenginleştiğini gösteriyor. Sermayenin getirisi (g) ise, sermaye sahiplerinin ne kadar zenginleştiğinin göstergesi. Dolayısıyla, r>g olduğunda, sermaye sahiplerinin nüfusun geri kalanından daha hızlı zenginleştiği anlamına geliyor. Bu da, toplum kesimleri arasındaki eşitsizliğin artmasına neden oluyor. Eşitsizlik özellikle sağlık başta olmak üzere, eğitimde ve yetenek gelişiminde çok önemli farklılıkların (eşitsizliklerin) meydana gelmesine neden oluyor.

Ulusların Düşüşü 

MIT’te iktisat profesörü olan Daron Acemoğlu “Ulusların Düşüşü’’ isimli kitabında özetle; Ulusların, özellikle de birbirine benzeyen ulusların tarih boyunca yükseliş ve düşüşlerinde benzer özellikler taşıdığını, ulusların düşüşlerinde ekonomik, politik ve bunların neden olduğu tarihsel gelişmelerin önemli rolünün bulunduğunu, toplumsal kesimler arasında gelir ve hukuksal eşitsizliklere izin verildiği sürece, bu durumun uluslarda zaman içinde yaratıcılığın ve görkemli devrimlerin önünü kestiğini, gelir ve adalet yapısındaki dengesizliğin süreç içinde o ülkelerin çökmesine yol açtığını araştırmalarıyla ortaya koyuyor.

Günümüz futbolu dengesizlik ve adil olmayan rekabet üzerine kurulu

Yukarıda anlatılanlar kapsamında, futbolun sitrüktürel ve tarihsel gelişimine baktığımızda, onun çok önemli bir değişim ve dönüşüm içinde olduğunu görüyoruz. Toplumsal değişim ve dönüşüm futbolu da etkileyip değiştiriyor. Bu açıdan bakıldığında, bugünkü futbolun ekonomik, sosyolojik ve oyun olarak, ne 30’lu yıllardaki futbolla, ne 50’li yıllardaki futbolla ne de 70’li yıllardaki futbolla ilgisi yok. Çünkü, futbol artık günümüzde milyarlarca insanı delicesine peşinden koşturan ve onların ilgisini itinayla yıllık milyarlarca Dolara dönüştürüp gelir yaratan, önemli bir endüstri ve toplumsal bir olgu haline gelmiş durumda.  Kısacası, futbolun 1990’lı yıllarla başlayan endüstriyel transformasyon süreci, 2000’lerden itibaren daha farklı bir aşamaya ulaştı. Bu süreçte teknolojinin tamamen televizyon ve internet emrine girmesiyle, kulüplerin kendi faaliyetlerinden yarattığı gelirlerin dışında (başta sponsorluk, halka arz, medya, maç günü gibi futbol gelirleri olmak üzere), çoğu gelirlerinde geometrik artışlar yaşandı. Futbolun yarattığı yıllık parasal gelirin Bu artışlar bir süre sonra bazı Ligler'de aşırı gelir yoğunlaşması ve buna bağlı servet birikimlerine neden oldu. Başta naklen yayın gelirleri olmak üzere gelirlerdeki sıra dışı artışlar, kulüplerin bütçelerinin büyümesine olanak sağladı.

Bu dönemde eşitler arasındaki rekabetin yerini, eşit olmayanlar arasındaki haksız rekabet alıyor. Dengeden uzaklaşan rekabet, büyükler (merkez lig ve takımlar) lehine, çevre lig (küçük lig ve takımların) aleyhine yeniden kuruldu. Dengesiz ve haksız rekabet kendisini sadece yeşil sahalarda değil, aynı zamanda ekonomik ve finansal olarak ta somutladı.

Servetin belirli ellerde birikmesi yolsuzluklara zemin hazırlıyor

Futbolun yıllık yarattığı parasal gelirin devasa tutarlara ulaşması, denetim mekanizmasının işletilmemesi durumunda, çok önemli etik problemleri ve yolsuzlukları beraberinde getiriyor. Gerek kulüpler, gerekse futbolu düzenleyen kurumlar bazında bugün yüz yüze kaldığımız bazı yolsuzluk soruşturması ve usulsüzlükler, parasal büyümenin futbolu bir şekilde zehirlediğini de ortaya koyuyor. 

Kısacası, futbolda parasal büyümenin denetim dışında tutulması, futbolun yozlaşması ve bozulmasına neden oluyor. Bu durum futbolda rekabeti bozarken, servet paylaşımında da önemli eşitsizliklere yol açıyor. Servet eşitsizliği ise ligler ve kulüpler arasında haksız ve dengesiz bir rekabetin oluşmasına sebep oluyor. 

Bozulan rekabet, servet birikimini hızlandırdı

Kulüpler arasındaki rekabetin dengesiz ve haksız bir rekabete dönüşmesi, kulüplerin bileşkesinden oluşan Lig yapılanmaları arasında da rekabetin bozulmasına yol açtı. Bunun doğal sonucu merkezde kümelenmiş ve futbolu domine eden merkez ligler (İngiliz Premier Lig, Alman Bundesliga, İspanyol La Liga, İtalyan Serie-A ve Fransız Lig1) oluştu. Bu ligler sahip oldukları haksız rekabet olanaklarını lehlerine kullanarak, zaman içinde Avrupa ve Dünya futbolunu yönlendiren ligler konumuna geldiler. Süreç içinde bu liglerin çevresinde de Periferi ve semi-periferi olarak nitelendirebileceğimiz lig yapılanması meydana geldi. Beş büyük ligin dışında, ancak sportif performans olarak onları zorlayabilecek ligler olarak değerlendirebileceğimiz (Hollanda Ligi, Portekiz Ligi, Belçika Ligi, Rusya Ligi, Türkiye Süper Ligi gibi) semi-periferi liglerin oluşumuna UEFA olanak tanıdı. Bu ligler, rekabetin tamamlanması için zorunlu liglerdi.  Bu süreç aynı zamanda Merkez Ligler için bir servet birikim süreciydi de…Bu dönem teşvik, şike, rüşvet, şiddet, bahis gibi anti futbol unsurların da yavaş yavaş futbolun bağışıklık sistemini çökertmeden, palazlanmaya başladıkları dönemdir. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar