G-20: Her ülke kendini kurtarsın

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Yazının başlığı sizi yanıltmasın, geçen hafta Avustralya’da yapılan G-20 ülkeleri maliye-ekonomi bakanları ve merkez bankaları başkanları toplantısı sonrasında “her ülke kendini kurtarsın” anlamına gelecek bir açıklama yapılmadı. Tam tersine, küresel ekonominin büyümesine dört yılda 2.25 trilyon dolarlık bir katkı yapacak adımlar konusunda görüş birliğine varıldığı belirtildi toplantı sonrasında açıklanan bildiride. Toplantıdan sızan bilgiler, ABD Merkez Bankası’nın(Fed) yeni Başkanı Janet Yellen’in, parasal genişlemeyi yavaşlatma programını uygularken, bu uygulamadan olumsuz etkilenen ülkelerin sorunlarına kayıtsız kalmayacağı izlenimini de yarattı. 

Evet, böyle açıklamalar yapıldı G-20 toplantısı sonrasında ama benimsenen kararların nasıl hayata geçirileceği konusunda hiçbir somut adım atılmadı, bu yöndeki kararların yıl sonunda gene Avustralya’da yapılacak olan G – 20 liderler zirvesinde alınabileceği belirtildi. Bütün bunlardan çıkartılabilecek olan sonuç ise bence şu: şimdilik her ülke kendi başının çaresine baksın, kendini kurtarmaya baksın. Kendini kurtarması gerekenlerin başında ise Türkiye gibi ‘Yükselen Pazar’(YP) ülkeleri geliyor kuşkusuz.

Yükselen Pazar riski büyüdü

2002 sonrasındaki sıra dışı ekonomik büyüme performanslarıyla gündem oluşturan ‘Yükselen Pazar’ ülkeleri(YP), geçen yılın Mayıs ayına kadar ilgi ve sermaye çekmeye devam etti. Ancak, Fed Başkanı Bernanke’nin 20 Mayıs’ta, parasal genişlemeyi yavaşlatma niyetini ima etmesi bu süreci durdurmaya yetti. 2003’den itibaren on yıl süreyle küresel gündeme damga vuran YP ülkelerinin başarı öyküsü bir anda ciddi biçimde sorgulanmaya başlandı.

Şimdi ise göze batan sorunları ve büyüyen riskleriyle gündemde bu ülkeler. Söz konusu ülkelerle ilgili veriler, dünya ekonomisindeki paylarını 2000’li yıllarda hızla artırmış olan bu ülkelerin risklerinin de önemli ölçüde artmış olduğunu gösteriyor. Özellikle 2008’den itibaren, küresel finansal krizin kaçınılmaz sonucu olarak küresel likiditenin aşırı ölçüde bollaştığı ve gelişmiş ülkelerde faiz oranlarının sıfıra yaklaştığı ortamda ‘Yükselen Pazar’ ülkelerine yönelen büyük miktarlardaki dış kaynağın bu ülkelerin riskini hızla büyüttüğü anlaşılıyor.

Yükselen Pazarlara hücum

Rakamlar gerçekten çarpıcı. Yabancıların YP ülkelerine duymaya başladıkları güven bu ülkelere sermaye ve kredi akışında tam bir patlamaya yol açmış. Örneğin kendi para birimleri üzerinden YP ülkelerine açılan dış kredilerin toplamı 2008’de 637 milyar dolarken bu rakam 2013’de 2.5 trilyon doları aşmış. (1) YP ülkeleri 2010’dan 2013 yılı ortalarına kadar uluslararası tahvil piyasalarında 990 milyar dolarlık tahvil ihraç etmiş ve bunun 700 milyar dolarlık bölümünü finans dışı özel sektör şirketleri gerçekleştirmiş.(2) YP ülkeleri riski denince artık ülke riskinin yanı sıra, özel şirketlerin ve bankaların risklerine de bakmak gerekiyor. 2013 ortalarına kadar YP ülkeleri şirketlerinin ve bankalarının hisse senetlerine ve ETF’lerine yapılan yatırımın çok yüksek rakamlara eriştiği de biliniyor.

YP ülkelerindeki risklerini bu kadar büyütenlerin, şimdi söz konusu ülkelerin başarı hikayesi, Fed’in parasal genişlemeyi yavaşlatma kararının tetiklediği süreçte gözden düşmeye başlayınca, telaşa kapılarak bu ülkelerden kaçma eğilimine girmesi fazla şaşırtıcı değil. Almış oldukları riskin gerçekleşme olasılığı onları bu yönde davranmaya itiyor. Bank of America Merrill Lynch’in toplam 600 milyar dolarlık bir varlığı yöneten 222 fon yöneticisiyle yaptığı bir araştırma onların portföylerindeki YP hisselerinin payının 2001’den beri en düşük düzeye indiğini gösteriyor. (3)    

YP ülkelerinin işi zorlaştı

Küresel likidite bolluğunun yaratmış olduğu ortamda muazzam bir dış kaynak girişinden yararlanarak ekonomilerini büyütmek ve gününü gün etmek olanağını bulan YP ülkelerinin şimdi bu kez sermaye çıkışının gündeme geldiği bir ortamda bu başarılarını sürdürmeleri çok daha zor. Özellikle Türkiye gibi iç tasarruf düzeyi çok düşük olan ve büyümesini dış kaynaklarla finanse eden ülkelerin durumu kritik görünüyor.

Şimdi gelinen noktada ancak kendi bünyelerinde gerekli reformları yaparak ve kendi kaynaklarını seferber ederek atılım yapabilen YP ülkeleri yeni başarı hikayeleri yazabileceği ve taze dış kaynak da çekerek tatminkar büyüme performansını sürdürebileceği anlaşılıyor. El parasıyla gününü gün ederek gerekli reformları yapmadan başarı sarhoşluğuna kapılmış olanları ise daha da zor günler bekliyor.
 
(1) Gene Frida, “Chances high of an exodus from emerging markets”, 
F.Times, 13 Şubat 2014.
(2) John Plender, “Minimising currency risk is keyto EM bargains”, 
F.Times, 19 Şubat 2014.
(3) Wall Street Journal, 19 Şubat 2014.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar