İkiz açık ve ateşmetre !

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Makroekonomik şemada devlet ekonomide önemli bir aktör olarak karşımıza çıkar. Devlet şemanın diğer öğelerinden vergi alır, transfer yapar, sübvansiyon uygular, mal ve hizmet alır, satar. Devlet tüketim ve yatırım harcaması yaparken, şemanın diğer öğeleri olan hanehalkı ve özel sektörden vergi toplar. Eğer bu yetmez ise onların tasarruflarına talip olur ve borçlanır. Eğer bu da yetmez ise, dış alem devreye girer, yurtdışından ya doğrudan borçlanır, ya da bankaların borçlanmasını dolaylı yoldan ister sonra da buna yine kendisi talip olur. Devletin giderleri, gelirlerini aşıyorsa, buna bütçe açığı denir ve bu açık borçlanma ile kapatıldığı için de faiz oranları yükselir. Hele devlet harcama konusunda çok cömert ise kamu harcaması aynı zaman da enflasyon da demektir. Bu tablo her zaman böyle olmak zorunda değildir. Devlet akılcı harcamalar yapar ve ülkenin katma değerine fiziki ya da beşeri sermayesine katkı verebilir.

Sosyal devlet bu akılcı devlet kavramı için örnek verilebilir. 1980 sonrası küreselleşme ile birlikte sosyal devlet bir çok ülkede bir kenara itildi, liberal devlet öne çıkarıldı. Bu kabulün neticesinde kamu harcamaları kısılmaya çalışıldı. Örneğin, yurttaşlar sağlık ve eğitim hizmeti için para ödemeye başladı. Türkiye’de devlet ailelere “çocuğunuzu özel okula gönderin bunun maliyetinin bir kısmına biz katlanalım” diyerek, ailelere para yardımı bile yapmaya başladı.

Getirisi olmayan inşaata yönelmek bütçede borçlanma sorunu yaratır

Bu arada eğer bir ülkede devlet altyapı, enerji, eğitim gibi alanlara kaynak ayırmak yerine getirisi olmayan (inşaat gibi) yatırımlara yönelirse, bir süre sonra bütçede de dolayısıyla borçlanma da sorun yaşamaya başlar. Bu konudan Yunanistan, İspanya ve Türkiye örnek verilebilir. Bütçe dengesinin bozulması, tasarruf oranı düşük ülkelerde yurtdışından borçlanmaya neden olduğu için cari açığında artmasına neden olur. Sonuçta iki açık ile karşı karşıya kalınır, bütçe ve cari açık, bu iki açığın birlikte görülmesi durumuna da ikiz açık denir.

Kriz döneminde birçok ülke de bütçe açığı yüksekti, ancak bir çoğunda cari açık oranı (cari açık/GSYH) düşüktü. Kriz ülkeleri tasarrufa itti, bütçe dengesi kuruldu. Bunun istisnası yükselen (gelişmekte olan) ekonomiler grubunda yer alan Arjantin, Brezilya, Türkiye oldu. Türkiye’de bütçe açığı oranı (bütçe açığı/GSYH) bu ülkeler göre daha düşük, ancak cari açık oranı daha yüksek kaldı. Yine bu ülkeler göre borç stoku yüksek olduğu için faiz oranı daha yüksek düzeylerde seyrediyor. Daha da önemlisi Türkiye’de özel sektör borç stoku da yüksek. Bundan dolayı artık uluslararası ekonomi çevrelerinde Türkiye için yüksek sesle “krize girecek ülkelerin başında yer alıyor” ifadeleri kullanılıyor. İkiz açık ve borç yükünden dolayı Türkiye ekonomisinin ateşmetresi yüksek dereceler gösteriyor.

Türkiye, sermayenin neden geldiğini ve nereye gittiğini sorgulamadı

Aslında bu köşeyi takip edenler Türkiye’de hızlı büyüme ve hızlı borçlanmanın başa bela olacağını defalarca yazdığımızı anımsıyordur. Çünkü Türkiye dış ticarete konu olmayan bir sektöre (inşaat) sırtını çok yasladı. Diğer yandan Türkiye, uluslararası likidite bolluğunu, kendine yonttu, gelen sermayenin neden geldiğini ve nereye gittiğini sorgulamadı. Bu dönemde devlet, Başbakan Yıldırımın ifadesi ile adeta “şatafatlı” günler yaşadı, buna uygun bir harcama politikası izledi (belediyeleri de eklemek gerekiyor. Düzce belediye başkanının araba sevdasını anımsayınız). Kamu harcamalarındaki artışa Suriyeliler ve Suriye savaşı da tuz biber oldu.
Kamu vergi verenlerin parasını harcar, borçlandığı para da yine faiz oranı ve enflasyon oranı yükselişi olarak halka geri döner. Bundan en çok ücretliler ve KOBİ’ler etkilenir. Büyük firmalar genel olarak teşvikler ve piyasa yapısının getirdiği oligopolist karlarla kendini korur. Gerçi son günlerde yaşanan kredi yeniden yapılandırması çağrılarına bakarsak, büyükler de tam girişimci olamamışlar. Adeta işler iyi iken liberal, kötüye giderken devletçi oldular.

Bu aşama da özel sektörün de tasarruf yapması gerektiği ortaya çıkmakta. Eğer devlet ve özel sektör bunu yapmaz ise, servet vergisi gelişi çok yakındır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019