İnsan Nedir?

Doç. Dr. Ebru GÜZEL
Doç. Dr. Ebru GÜZEL KÖMÜNİTAS

En yalın ifadeyle antropoloji, “insan bilimi” olarak tanımlanır. Kültür yumağının ortasında yer alan “dil/iletişim”, tarih, bilim, teknoloji, ekonomi ve ekoloji gibi yapılarla ilmek ilmek kültürü dokur. Yumağı örerek hem bir kültür motifi dokuyan, hem de onunla iç içe geçerek dokuduğundan şekillenen şüphesiz “insan”dır.

Öyleyse insan nedir/kimdir?

İnsan, sorgulayandır. Yaşamı oluşturan karmaşık desenler, olgular, ilişkiler ve süreçler silsilesi içinde er ya da geç “Ben neyim/kimim?” sorusuna gebe kalır. Bir çıkrığa sarılı iplik kümesi olan çile, nasıl ki birbirine dolaşır, işte bazen insan da ağa dolanır, karışır. Zaten karmaşık bir varlık olduğu için de, kendini arar, bulamazsa “kimlik bunalımı” yaşar.

Yaşamdan anlamlı bir insan motifi çıkarmaya çabaladığım 2004 yılı, kimliğimin alaşağı olduğu bir eşikti. O güne kadar tuğlalarını özenle dizdiğim yapının, nazarımda anlamsızlaşarak yıkılmaya yüz tuttuğu, muğlak, sıkışık ve bunalımlı bir dönem yaşadım. Adeta içine düştüğüm bu tavşan deliğinden bir çıkış yolu arıyordum.

Arayışım iki yıl sürdü ve sonunda zihnimde dönen soru(n)lara antropoloji ile yanıt bulmaya karar verdim. 2006 yılında, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç’in, bir doktora dersinde tahtaya yazdığı “İnsan nedir?” sorusuyla uzattığı halata sıkı sıkıya tutundum. Güvenç de, kemiklerin ölçümünden ibaret gören antropolojiye karşı önyargısını Amerika’daki bir hocası sayesinde kırmış ve daha ilk derste düşünceleri makas değiştirmişti.

1950’de, birincilikle girdiği Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde mimarlık mastır eğitimi alan ve adeta bir matematik dehası alan Güvenç’in, antropoloji doktorası yapmaya karar verdiği anısını dinlediğimde onunla özdeşleştim. Kültür denilen canlı-üstü varlık alanının değiştiğini, ancak insanın değişmediğini öğrendiğinde dersin sonuna kadar kendine gelememişti. Öyle ki ders bitiminde hocası yanına yaklaşmış ve gözlerindeki ışığın neden kaybolduğunu sormuştu.

Güvenç, artık derse o ilk giren öğrenci değildi. İlerleyen yıllarda, kendi huyunu (kişilik çatkısını) değiştiremeyen insanın, ömrü boyunca dünyayı değiştirmeye çalıştığını, ancak esas değişimi bir sonraki kuşağın sahiplenmesi sonucu kuşak çatışması yaşadığını yazdı. Dahası yaşayan fakat bilmek istemeyen insan türünün “bilen insan (homosapien)” ve bu sınıflandırmayı yapanların kendilerine “bildiğini bilen (homo sapien sapien)” sıfatını yakıştıracakları ironisi yaptı (319).

Nihayetinde Amerikalı antropolog 20 yıllık eğitim hayatında ilk kez değişime teslim olan bu parlak öğrenciyi “fahri asistan” sıfatıyla onurlandırmış ve bu sayede kendi yaşam motifine de anlamlı bir ilmek örmüştü. Güvenç’in kılavuzluğunda, kendini tanıma ve insanbilim yolculuğum 12 yıl sürdü. Zatürre teşhisiyle hastaneye kaldırıldığı 2018 yılında, yoğun bakım ünitesinde dahi öğretmeye devam etmişti. Vefat ettiği sabah en sevdiği Japon çiçekleri ve cübbesi eşliğinde bir kuttören (ritüel) ile imgelemimde yer aldı.

Eş zamanlı olarak vefatının haberini de, aylar sonra kapalı kalan evindeki orkidelerinin açtığı haberini de, kızı Çağ verdi. İnsanın tek umudu kendini bilmesinde saklı, ama o, tüketimci bir “küreselleşme” ninnisiyle uyumayı tercih ediyor.

Teknolojik devrimin faturası yorgun gezegen dünyamıza kesilirken “yaşamın başlangıcı” merakı, yerini “yaşamın sonu” kaygısına bıraktı. Arapça ünsiyet, yani, yakınlık, tanışıklık kökünden türeyen ve çevresiyle ilişkili, ona yakın varlık anlamına gelen insan, adının hakkını vermekle yükümlü (313-333). Kendini bilen kişinin nazarında bildiğini hazmetmek de başka bir erdem. Bilgiyi arayan filozof ile bilge arasındaki fark da burada yatıyor.

Bilgece bakışı anlatan Farsça bir dörtlük, yattığı yerde incinmemesine duacı olduğumuz gerçek aydınlarımıza gelsin: “O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini; çocuktur, onu eğitin/yetiştirin. O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini cahildir, ondan uzak durun. O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini belki uykudadır, onu uyandırın. O ki, biliyor ama biliyor bildiğini bilge kişidir, onu izleyin (314).

Güvenç, B. (2010). İnsan ve Kültür, İstanbul: Remzi Yayınevi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
"Gönüllü ev hapisliği" 03 Haziran 2023
Volta atan yığınlar 29 Nisan 2023
Eşikten geçmek 15 Nisan 2023