Volta atan yığınlar

Doç. Dr. Ebru GÜZEL
Doç. Dr. Ebru GÜZEL KÖMÜNİTAS

Uzun zamandır, Bağdat Caddesi’nde volta atan yığınları izliyorum. Bazen yanlarında yürüyüp konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. Genelde benzer sözcüklerle yaşadıkları bir olay ya da kişileri tartışıyorlar. Bazen de evdeki sehpayı kaldırıma atar gibi yola döşenmiş kafelerin seyir teraslarında (!), beden dillerini gözlemliyorum.

Mobil cihazlarında balon ya da şeker patlatmışçasına gerilen kaslarını yüzlerinden okuyabiliyorum. Sonra aniden bu rahatsız yüz ifadelerine tezat, rahat giysiler içindeki voltacıların değişmez bir özelliğinin daha farkında varıyorum: Gıcır spor ayakkabılar! Giyilmiş ya da eski bir ayakkabıyla geçen neredeyse yok!

Her volta pratiği ihtiyaç olmayan ürünler satın alınarak ve mutlaka bedenin alkali dengesini bozacak ölçüde kahve ile son buluyor. Şayet hava güneşliyse yığınların ortak eğlencesine sahildeki çimler, bira ve günbatımı üçlüsü eşlik ediyor. Sabah koşusuna gelenler belediye görevlilerinin çöp yığınlarına sitemini duymuyorlar bile, çünkü onlar akıllı cihazları ve kablosuz kulaklıkları aracılığıyla kişisel gelişimlerine odaklılar!

Yıllar önce yurtdışı ziyaretlerimde, insanların karınca ordusu gibi günün her saati dışarıda yemek yemelerini yadırgar, kalabalıklara anlam veremezdim. Bizler de artık yığınlar halinde dışarıda yaşadığımız için, Bağdat Caddesinin ara sokaklarında bile, fahiş kira rakamlarına inat, dip dibe kafeler açılıyor.

Bağdat Caddesinin ikonik bir cadde olmaktan çıkıp, kafeleşme trendine yenik düşmesi kent kültürünün de çoktan öldüğünü gösteriyor. Kadıköy’ün simgesi sarı dolmuşların bir sürücüsünün bu değişimi özetleyen şu sözlerini hiç unutmadım: “90’larda bir çocuğu Bostancı’dan alır, okuluna bırakır, çıkışta da durakta bekleyen ailesine teslim ederdik. İstanbul’a göç ile şoförler de değişti, burada yaşayan insanlar da, dükkanlar da...”

Antropolog bir arkadaşıma göre, sadece bir tren ile istediği her yere gitme imkanı bulan insanlar, İstanbul’un popüler tüm semtlerine yayılsalar da görünüşleri ile farklılık oluşturuyorlar: “Örneğin Esenyurt’taki yığınlar Bağdat Caddesi’ndekilerden farklı; çünkü onların giysileri de yüz ifadeleri gibi rahatsız!” Yani gelir seviyesindeki eşitsizlikler sadece giysilere yansıyor, ama huzursuzluk, tükenmişlik, yalnızlık, vb. hisler toplumun geneline hakim.

Kaldı ki yalnızlık bakanlıklarının açılması ya da yapay zeka ile mesajlaşmaların çoğalması gibi sorular işin küresel boyutunu gösteriyor. Psikolojik sorunlarıyla yüzleşmek yerine kendini dışarıya atarak rahatlamaya çalışan voltacılar bana bir fenomeni hatırlatıyorlar: Kent gezgini olan flanör/flanöz. 19. yüzyıl Paris caddeleri ve pasajlarının simgesi flanör, şiirin, sanatın, edebiyatın; dahası Baudelaire’e göre kalabalıkların ruhudur.

Caddelerin ev sahibi, toplumun bireysel izleği, aristokrasi ve burjuvazi arasındaki bir kesit, modernizm bir çelişkisidir. Kamusal yaşamın çöküşü flanörün dejenere oluşuyla da görülür. Pasajlar AVM’lere, kent gezgini, vitrin-gezere, kalabalıklar da tüketici kitlelerine dönüşür. Kenti okuyarak yeniden yazan flanörün, bugün düşünce üretmeyen, dedikodu ve gösteriş sarmalında metalaşan benliği özçekim karesine iliştirildi.

Voltacıların rahatsız yüz ifadeleri ise bir sosyal medya paylaşımda anında yumuşamakta (!), seri üretilmiş insan tipi ekranlardan caddelere taşmaktadır: “Sosyal medya ağları, popüler mekanlarla dolu caddelerde, lüks bir markanın mağazasının önünde ya da bir yoga matının üstünde, zenginlik, güzellik, gençlik, zindelik ve mutluluğunu paylaşan bir kitle yaratmıştır.

Genelde…bu kitlenin kadınları günün modasını, üstünde crop sutyen, çorap tayt ve spor ayakkabısı, kulağında dizi sıra küpe, göz kapağında kuyruklu eye-liner, teninde dövme ya da ellerinde protez tırnaktan oluşan göstergeler şeklinde paylaşmaktadır.” Duyuru: 29 Nisan Cumartesi, saat 16.00’da, Suadiye Penguen Kitabevi’nde, söyleşi ve imza etkinliğimiz bulunmaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
"Gönüllü ev hapisliği" 03 Haziran 2023
Eşikten geçmek 15 Nisan 2023
İnsan Nedir? 01 Nisan 2023