Kapitalizm şeker hastalığı gibi

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Yakınızda şeker hastası bir dostunuz, akrabanız var mı? Onların yaşam biçimini gözlemleyin. Sizden farklı olduğunu göreceksiniz. Ben şeker hastasıyım. TİP II, yani küçük yaşta, doğuştan hasta olanlardan değil. Sonradan hastalıkla tanışanlardan. Nedeni, biraz yaşam biçimi, biraz da genlerin etkisi. TİP II hastalarını ben savruk yaşayanlar diye tanımlıyorum. Yani stresli, kilolu, spor yapmayanlar. Ben de bu gruba dahilim.

Hatırlıyorum yapılan tetkikler sonrasında ilk defa şeker hastası olduğumu doktorum söylediğinde, şok olmuştum. Kendime yakıştıramamıştım. Şeker hastası olan bir profesör dostum "kulübe hoş geldin" demişti.

Sonra ne oldu? Yaşam biçimime ilişkin regülasyonlara gittik. Bun konuda ailem de elinden geldiği kadar yardımcı oldu, oluyorlar. Şeker, pirinç, nişastalı gıdalar yasak. Et sınırlı, sebze ağırlıklı beslenme. Her gün yürüyüş.  Aslında bunları şeker hastası olmayanların da yapması gerekenler. Fakat zorlayıcı kurallar olmayınca çoğunlukla  yapılmıyor. Bir anlamda yaşamı düzenleyen kurallar getirmek hastaların sağlıklı yaşaması için vazgeçilmez oluyor.

Eğer bunlar olmazsa kandaki şeker oranı yükseliyor. İnsülin dozu artırılıyor, hastaneye yatıyorsunuz. Kimi zaman hastanın ayakları, ayak parmakları kesiliyor, böbreklerde ciddi hasar ortaya çıkıyor. Hatta şekerin göze vurması nedeni ile kör bile kalabiliyorsunuz.

Tüm bu olumsuzluklara karşın eğer kurallara uyarsanız, yaşamınızı hastalığınızı göre düzenlerseniz, şeker hastalığı hastalık olmaktan çıkıp, sizin daha kaliteli bir yaşam sürmenizi sağlıyor. Bundan dolayı kimi zaman şeker hastalığına "ömrü uzatan hastalıkta" denir.

Tüm bunları anlatmamın nedeni kendime  yoldaş aramak değil. Şeker hastalığı zaten benim ömür boyu yoldaşım. Ondan kurtulamıyorsunuz. Onunla birlikte yaşamayı öğrenmeniz gerekiyor. Daha iyi yaşamak, hastanelik olmamak için doktorların reçetelerine, kurallarına uymak zorundasınız. Benim derdim, bu hafta ki yazıma bir giriş yapabilmek. Aslında uzun bir giriş oldu. (Bundan dolayı değerli yöneticimiz Hakan GÜLDAĞ'ın her zaman ki hoşgörüsüne sığınıyorum).  

Gelmek istediğim yer, nokta, ne derseniz. Kapitalizmde şeker hastalığı gibi. Ondan kurtulamıyorsunuz. Başı boş bırakırsanız ekonomileri çökertebiliyor. Buna karşın sistemin hastalıklı yanını görüp, tedaviye başlarsanız, sistemi işler hale getirebiliyorsunuz.. Bu da regülasyonlarla, kurallarla oluyor. Aksi halde sistem komaya giriyor. Tıpkı 2008 krizi gibi.

Krize yönelik şu ana kadar yapılan müdahaleler daha şok şeker komasına giren hastanın insülin dozunu artırmak şeklinde görülebilir. Hatta Çarşamba gecesi AB zirvesinden çıkan kararları da böyle görmeliyiz. Çünkü kararların özü Yunanistan'ın borçlarının silinmesi, istikrar fonunun  hacminin artırılması. Bir anlamda insülin dozu artırıldı. Henüz AB ekonomisinin yapısal sorunlarını çözecek önlemler net bir şekilde ortaya koyulmadı. Bunu henüz kendi ekonomisi için ABD'de de yapmadı.

Halbuki kurtulmamız mümkün olmayan (en azından yakın dönemde) kapitalizm hastalığını tedavi etmek için tam eylem zamanı. Çünkü sistemin hasta olduğuna herkes ikna olmuş durumda. Lord Keynes, 1929'da bunu önermişti. 1932'den itibaren Başkan Roosevelt tedaviyi uyguladı. 1973 sonrası tedavi yöntemi değiştirildi. Hastalık ağırlaştı. Şimdi yeniden kurallara dönme dönemi. İşe de uluslararası para sistemi ve sermaye hareketlerinden başlamak gerekiyor. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019