“Kirli Altın” madenciliği

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Altın, geleneksel olarak sevginin göstergesidir. Örneğin, sevgi bağının simgesi olan yüzük altından yapılır. Ziynet eşyalarında da hep altın vardır. Altının güçlü de bir pazarı mevcuttur. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde (Sevgililer Günü’nde sevgililere verilen ziynet eşyalarının hacmi 4 milyar doları aşıyormuş. Bu dünyanın her tarafında böyle; altın, kuyumcuların çok önemli bir malzemesi. Altına bu kadar talep olunca, arz tarafı da boş durmuyor. Ama artık kovboy filmlerinde görülen nehir kenarlarında tabağın içinde kumu eleyip içinde altın arama devri kapanmış. Şimdi dağları devirerek ve kimyasallar kullanarak altın aranıyor ve işleniyor. Dağları devirmek lafı da gelişi güzel söylenmiş bir laf değil. Örneğin, bir nişan yüzüğü için gerekli altını bulmak için 20 ton taşı ve toprağı yerinden etmek gerekiyormuş. Ama bu dağları devirme işi ve sonrası, Ferhat’ın yaptığı iş kadar romantik değil. Çünkü bu işlemler çevreye ve insanlara zararlı. Earthworks diye bir kuruluş, 2004 yılında ABD’de Sevgililer Günü’nden üç gün önce “Kirli Altın” (Dirty Gold) diye bir kampanya başlatmış. Kuyumcuları çevreye ve insanlara zararlı biçimde madencilik yaparak elde edilen madenleri, başta altın olmak üzere, boykot etmeye çağırmış. Bu çağrıya Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 10 büyük kuyumculuk şirketinin 8’i olumlu cevap vermiş.

Zararlı madencilik

Earthworks, 1988 ve 1989 yıllarında kurulmuş “Mineral Policy Center” ve “The Oil & Gas Accountability Project” adlı iki organizasyonun birleşmesi ile ortaya çıkmış, kâr amacı gütmeyen bir çevre örgütü. Misyon ifadelerine göre, bu örgüt kendini, çevreyi ve halkı, maden ve enerji üretmenin kötü etkilerinden korumaya adamış.

Bu örgütün sitesinden aldığım bilgilere göre, siyanürle altın madenciliğinin etkileri iki boyutta inceleniyor: Çevreye etkileri ve insan topluluklarına etkileri

Altın madenciliğinde çevreye etki de üç başlık altında ele alınmış: Zehirli sular, katı atık ve tehdit edilen doğal alanlar.

Zehirli sular

Altın madenciliğinin, yakınındaki su kaynaklarına çok zararlı etkileri oluyor. Madenin atıklarında arsenik, kurşun, civa, petrol yan ürünleri, asitler ve siyanür olmak üzere üç düzine zehirli madde bulunuyor. Maden işleme sonunda elde kalan katı atık, “Tailings dam” denen atık barajlarına konuyor. Her şey o noktaya kadar doğru gitse bile, işte bu 0“A0tık Barajları” adeta ne zaman patlayacağı belli olmayan saatli bombalar gibi. Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na (UNEP) göre 1961’den bu yana, dünyada 221 çok ciddi atık barajı kazası yaşanmış. Bu kazalar sonucu yüzlerce kişi ölmüş, binlerce kişi yerinden olmuş ve milyonlarca kişinin suyu zehirlenmiş. (Chronology of major tailings dam failures, http://www.wise-uranium.org/mdaf.html). Bu nedenle, Kirazlı’da yapılacak olan altın madenciliği dolayısıyla, şehrin su ihtiyacını karşılayan Atikhisar Barajı’nın su toplama havzası ve dolayısıyla Çanakkale şehri, Kazdağı köyleri ve çevresi böyle bir saatli bombanın tehdidi altında olacak.

Katı atık

Altın madenciliğinde çoğunlukla “Yığın Liçi” (Heap leaching) denen bir süreç kullanılıyor. Bu süreçte siyanür eriyiği, büyük maden filizi yığınına karıştırılıyor. Bu eriyik, altını filizden ayırıyor ve bir havuzda toplanıyor. Sonra elektro-kimyasal bir proses ile altın ayrıştırılıyor. Bu proses düşük maliyetli olduğu için tercih ediliyor. Ama konan filiz yığınının%99.99’u atık olarak kalıyor. Altın madenciliğinin yapıldığı yerlerde bazen 30 katlı apartman yüksekliğinde, zehirli yığınlara rastlanıyormuş. Maliyeti düşürmek için maden şirketleri çoğu kez bu yığınları terk ediyorlarmış. Siyanür ve diğer tehlikeli maddeleri içeren sular, yer altı sularını ve çevredeki yerleşim alanları için çok ciddi tehlike teşkil ediyor.

Doğal alanlar tehdit altında

Dünyadaki maden alanlarının dörtte üçü yüksek değerde koruma alanlarında imiş. Bunun bizdeki bir örneği de Kazdağları. Buralarda yapılan madencilik biyolojik çeşitliliğe ve ormanlara bir tehdit. Kazdağları’na ne olacağını görmek için yaşanmış örneklere bakmak gerek. Örneğin, Endonezya’nın Lorenz National Park’ı , Güney Doğu Asya'nın en geniş koruma alanı. Bir Amerikan firması, Freeport-McMoRan Copper and Gold, Inc., 1973 yılından başlayarak burada altın madenciliği yapmış. Otuz yılın sonunda burada, ormanın içinde, uzaydan da görülebilen 230 kilometrekarelik bir delik ve üç milyar tonluk atık bırakmış.

Sonuç;

Geçtiğimiz hafta içinde “Kazdağları Faciası” için yetkili ağızlardan, çaresizce yapılmış çok gülünç savunmalar geldi. Efendim, altın madenciliğinin yapılacağı Kirazlı mevkii, Kazdağları değilmiş, Kazdağlarına 40 km mesafede imiş; sanki orası vatan toprağı değil. Efendim, kesilen ağaçlar yerine yenileri dikilmiş. Yetişmiş ağacı kes, sonra büyük bir pişkinlikle “Yerine, yenisini diktim” de. Sanki “Yetişmiş çocuklarınızı şimdi öldürdük, ama size yenilerini yaptırıyoruz” demek gibi bir şey. Her ağaç kesiminde tekrarlanan bu söyleme hastayım. “Yerine yeni ağaçlar diktik” diyenler biliyor mu acaba: Bir ağaç kaç yılda yetişiyor? Anadolu’da buna “Ölme eşeğim ölme, yonca bitecek” derler.

Bu tehlikeleri, doğaya ve insana verilecek zararları gördükçe merak ediyorum: Acaba Kazdağları’nda altın madenciliği iznini veren yetkililer bunları biliyor muydu? Bu “kirli işi” savunan siyasiler, özellikle de Çanakkale şehrinin siyasileri, şehirlerini bu kadar mı sevmiyorlar?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019