KKTC ekonomisi ilişkileri zorluyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı yapıldığında lise birinci sınıf öğrencisi idim. Hatırlıyorum, hepimiz keşke bizi de askere alsalar, Kıbrıslı Türk kardeşlerimize yardım etsek diye düşünmüştük. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in resimleri evlerin, kahvehanelerin duvarlarında asılmıştı.

Aradan otuz beş yıl geçti. Bugün Kıbrıslı Türkler "bizi rahat bırakın, adayı terk edin" diye pankartlar taşıyorlar. İçinizden bu sloganları atmaya hakları yok diye geçiriyor olabilirsiniz. Ancak, bir de gelişen olaylara karşı tarafın gözü ile bakın.

Bunu yaptığımda benim ilk fark ettiğim, Türk halkının Kıbrıs'ı, Kıbrıs sorununu umursamadığını görüyorum. Nitekim geçenlerde bir televizyon kanalı sokaktaki vatandaşa Kıbrıs nerede diye mikrofon uzattığında, çoğu kişinin Kıbrıs'ın yerini bile bilmediği ortaya çıktı. Cevaplar, Karadeniz'de, Sicilya'da diye verildi. Bu ara Milli İrade diye yücelttiğimiz halkımızın, seçtiği Cumhurbaşkanı'nın adını bile bilmediğini de yakın zamanda öğrenmiştim. Fakat yine de sarsıldım, üzüldüm.

Tam bu karmaşık duygular içinde iken, geçen hafta KKTC'de bankacılara seminer vermek üzere davet edildim. İki gün boyunca sadece makro ekonomiyi, bankacılığı değil, seminerde çay molalarında KKTC-Türkiye ilişkilerini de tartıştık. Bu tartışmalar ile yetinmedim, dönünce, konu üzerine okuma yaptım.

Bu konuda bir yazı yazayım derken, bu hafta Çarşamba günü Lefkoşa'da muhalefet partileri ile sivil toplum örgütleri "İkinci Toplumsal Varoluş Mitingi'ni" düzenlediler. Yine Türkiye'yi ve hükümeti eleştirdiler.

Sloganlara şaşırmadım. Çünkü KKTC'de bulunduğum sürede şunu fark ettim: KKTC'li kardeşlerimiz "Besleme" nitelemesine çok bozulmuşlardı. Haksız da değiller. Yapılan nitelendirme hiç şık değil. Üstelik bu suçlamayı da hak etmiyorlar.

Şimdi gelelim, işin özüne. Ortaya çıkan bu nahoş durumun altında yatan temel neden, KKTC  bütçesindeki açığın yüksekliği. KKTC bu açığı mevcut siyasal konumu nedeni ile Türkiye'nin aktardığı kaynakla kapatıyor. Türkiye'de aktardığı yardımı azaltmak istiyor. Bunun içinde KKTC hükümetinden kemerli sıkmalarını istiyor. Türkiye KKTC'de kamu açıklarının nedeni olarak, kamu kesimdeki ücretleri, kamu çalışanlarının fazlalığını ve verimsiz çalışan kamu sektörü olarak görüyor. Bunun için de ücretlerin sabit tutulmasını, özelleştirmeye hız verilmesini istiyor.

KKTC yurttaşları, bu sorunun sebebi siz ve daha önce sizin politik nedenlerle desteklediğiniz hükümetlerimizdir, diyorlar. Bu söylemlerini daha da açtığımızda  KKTC'liler ne diyorlar:

-Biz kendi çapında tarım ürünü üreten ve ihraç eden bir ülke idik, şimdi bunu yapamıyoruz. Eskiden İngiltere bizim için önemli pazardı, şimdi tümüyle bu pazarı kaybettik. KKTC tanınmadığı için ihracat yapamıyoruz, ürettiğimizi Türkiye'ye bile satamıyoruz. Çünkü Türkiye'deki üretici ile rekabet edemiyoruz.

-Türkiye adaya gelmeden önce KOBİ'lerimiz vardı, belli ölçüde sanayi malı üretiyorduk, o da bize yetiyordu. Şimdi  bu işletmeler tamamı ile çöktü, sanayi ürünlerinde Türkiye'den yapılan ithalata bağımlıyız.

-Türkiye 2000'li yılların başında adayı banka mezarlığı haline getirdi. Şimdi de kumarhaneye dönüştürdü.

-Türkiye'nin KKTC için biçtiği eğitim ve turizm ağırlıklı ekonomik yapılanma modeli de çöktü. Türkiye'de vakıf üniversitelerin sayısının artması ile KKTC üniversitelerine gelen öğrenci sayısı ciddi biçimde azaldı. 

KKTC 2006'da Annan Planının kabulü ile, o yıl biraz ayağa kalkmış, büyüme oranı yüzde 7'lere ulaşmış. Ancak Rumların anlaşma yanaşmaması ile bu durum kısa süreli olmuş ve bugün yaşadığımız ekonomik çöküntü başlamış.

KKTC'den biz maliye politikasını sıkılaştırmasını istiyoruz. Fakat Yunanistan nasıl kendi parası olmadığı için para politikası uygulayamıyor ve (Euro'ya geçmesi ile Yunanistan Merkez Bankası para politikası uygulayamaz hale gelmesi gibi) onca AB desteğine rağmen tek başına maliye politikası ile ayağa kalkamıyorsa, KKTC'nin de (üstelik uluslararası boyutta tanınmayan, dış ticaret kaynakları kesilmiş) sadece maliye politikası ile yağa kalkması mümkün değil.

Türkiye'nin bu işten, istediğimizi yapmaz iseniz para da yok diyerek sıyrılması mümkün değil. Üstelik bu kardeşliğe de sığmaz. Sorunun çözümü ortak, üstünde uzlaşma sağlanmış bir politikanın uygulanması ile mümkün gözüküyor. Bu da kısa sürede olmaz, çünkü adada Türkiye'nin varlığı hem Türkiye'nin, hem de KKTC'nin elini kolunu bağlıyor. Siyasi çözümü bulmadan kalıcı ekonomik çözüm üretmek de mümkün değil.

Türkiye Filistin soruna gösterdiği ilginin birazını Kıbrıs sorununa da göstermeli ve bu konuda uluslararası kamuoyunu harekate geçirmeli. Bu arada var olan iktisadi sorunları çözme konusunda da, Türkiye emredici değil, yol gösterici olmalı. KKTC halkı da daha fazla çalışmanın yollarını bulmalı. Türkiye'li iş adamları da KKTC'ye yatırım yapmak için daha çok ilgi göstermeli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019