Merkez aslında topu kime attı?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Salı günü Merkez Bankası faiz artışına gitmeyerek bir kez daha piyasaları ters köşeye yatırmış oldu. Her ne kadar kaç zamandır bu ters köşelere alıştıysak da, Haziran’daki ve de özellikle önceki gün alınan kararlar gerçekten de şaşırtıcı oldu.

Her şeyden önce bu kararı Merkez’in (olmayan) iletişim stratejisi yönüyle eleştirmek gerekiyor. Dünyanın hiçbir gelişmiş ekonomisinde bir merkez bankası piyasa 100-125 baz puan artış beklerken, sıfır artış yapmaz. Merkez bankaları piyasa ile yakın istişare ederek, gerekirse toplantılar yaparak, piyasanın elinde olmayan verileri paylaşarak para politikası kararı ile ilgili beklentileri önceden büyük ölçüde şekillendirirler, ve sonuçta çıkan karar da bu beklentiler doğrultusunda olur. Piyasa oyuncuları, bizde olduğu gibi, karar çıktıktan sonra sebepleri ile ilgili varsayımlarda bulunmak zorunda kalmazlar. Her şeyi bırakın, bu durum piyasalarda gereksiz bir oynaklığa ve spekülasyona yol açar.

Faizleri sabit tutma kararı öncelikle 2 noktayı ön plana çıkarıyor. Birincisi, ekonomik aktivitenin piyasanın tahminlerinin ötesinde daralmakta olduğu. Her ne kadar karar metninde “iç talebe dair yavaşlama sinyallerinin arttığı” şeklinde yumuşak bir ifade yer alsa da, görünen o ki, durum daha ciddi. “Para politikası kararlarının gecikmeli etkilerine” de vurgu yapılarak, Haziran’da yapılan artışın daraltıcı etkisinin yeterli olacağı mesajı verilmeye çalışılmış. Ancak önümüzdeki aylarda enflasyonun yüzde 17’lerin üzerine çıkacak olması şu anki yüzde 17.75’lik politika faizinin yetersiz kalacağı algısı yaratabilir. (Nitekim piyasa da hemen böyle bir tepki verdi zaten.)

Bu algıyı kırmanın tek yolu ise metinde yer alan ikinci önemli nokta olan “maliye politikasının dengelenme sürecine vereceği katkı” olacaktır. Bu şekilde MB bir anlamda topu tamamen yeni Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Albayrak’ın kucağına atmış oluyor. (Ancak bazılarının düşündüğünün aksine bu sürpriz bir pas değil, danışıklı bir pas. Zaten, hemen akabinde Sn. Albayrak da finansal sıkılaştırmaya vurgu yapan bir açıklama yaptı.)

Para politikası kararları şeffaf ve etkisi net olan kararlardır. Ancak aynı şeyi maliye politikası için söylemek zor. Zaten (doğru veya yanlış) bazı nedenlerle Hükümet’in kredibilite problemi yaşadığı bir dönemde “inandırıcı ve etkili dozda” bir kemer sıkma uygulaması yapmak oldukça zor olacaktır. Özellikle ekonomik aktivitede durgunluk beklendiği ve de 8 ay sonra yerel seçimlerin yapılacağı bir ortamda!

Kamu harcamalarını azaltan ve de milli tasarrufları artıran sıkı bir maliye politikası uygulanması ekonominin dengelenmesi açısından elzem. Bu meyanda ihraç/itfa oranının yüzde 100’ün altına çekilmesi piyasaya taze para sağlayarak faizlerin düşmesine de yardımcı olacaktır. Ancak büyük bölümü “kemikleşmiş” olan harcamaları kısabilmek ve ekonominin durgunlaştığı bir ortamda gelirleri artırabilmek oldukça zor. Programın kredibilitesini güçlendirmek için, salt sıkı bir bütçe açıklamak değil de, (daha önce IMF programında yapıldığı gibi) örneğin faiz-dışı fazla için program dönemi boyunca belirli hedef seviyeler belirlemek de faydalı olacaktır. Açıkçası, Sayın Albayrak bakanlığının henüz başında oldukça zorlu bir görev üstlenmiş durumda.

Son olarak da şunu vurgulamak gerekiyor: Nedense MB yetkilileri (veya karar alıcılar, onlar her kimse) şu noktayı anlamamakta ısrarcılar: Bugün politika faizi beklendiği şekilde artırılsaydı, hem uzun vadeli faizler düşer, hem TL stabilite kazanır, hem de yapılan artırım daha kısa sürede geri alınabilirdi. Metne de sıkı para politikasının “uzun bir müddet” korunmasının gerekebileceği gibi bir ibare koymak zorunda kalmazdınız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019