Merkez bankalarının değişen rolü

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Geçen hafta gündemde yine Merkez Bankaları vardı. ABD Merkez bankası (FED) 2014 yılına kadar faiz oranlarını değiştirmeyeceğini açıklaması küresel ölçekte olumlu karşılandı. Nitekim Türkiye'de de İMKB endeksi yükseldi, ABD doları TL karşısında değer yitirdi. FED'in bu kararı Davos'da bulunan Türkiye'nin ekonomi kurmaylarınca da olumlu olarak değerlendirildi. Hatta yorumlar TCMB'nin ne kadar doğru bir para politikası yürüttüğüne kadar götürüldü.

Bu havayı kendi çapında yorumlamaya çalışan, biraz iktisada bulaşanlar gelişmeler karşısında kafaları bulandı. Çünkü bir tarafta dünyanın en büyük ekonomisinin Merkez Bankası faiz oranlarını düşük tutuyor, ulusal parasının değer yitirmesine seyirci kalıyor, diğer tarafta yükselen bir ekonomi olan Türkiye'nin Merkez Bankası (TCMB) faiz oranlarını yüksek düzeylerde seyretmesini sağlayacak politikaları uygulamaya koyuyor, 2012 yılında TL'nin en değerli para olacağını söylüyor.

Bu farklı politikaları yorumlamakta zorlandığınızı hissediyorum. Aslında zorlanmakta haklısınız. Yorumunuzu doğru yapabilmek için biraz geriye gitmekte yarar var. Merkez Bankalarının fiyat istikrarı konusunda muhafazakar bir tutum sergilediği kriz öncesinde, ister enflasyon hedeflemesi uygulasın, isterse uygulamasın Merkez Bankaları fiyat istikrarına odaklanmışlardır. Bunun için bağımsız Merkez Bankacılığı vazgeçilmez bir kurumsal yapılanma olarak karşımıza çıkmaktaydı. Bu modelde finansal istikrar bağımsız kurullara  ve regülasyonlara bırakılmıştı. Finansal sektörde şeffaflık, bağımsız denetim ve yüksek sermaye yeterliliği olmazsa olmaz koşullar olarak ülkelerin önüne koyuluyordu.

Bu kabullerin yanında finansal sermayenin de serbestçe dünya da hareket etmesi, bir çok ülkede kamu, reel ve finansal sektör ile hanehalkının borçlanma oranlarını önemli ölçüde artırdı. Borçlanmanın büyüdüğü ekonomilerde varlık fiyatları da (konut, hisse senedi) arttı. Bu durum belli bir dönem sonra balona/köpüğe  neden oldu. Sonra da balon patladı. IMF'nin destek verdiği bu model 2008 krizinde çöktü.

Kriz ile birlikte Merkez Bankalarının rolü değişti. Muhafazakar fiyat istikrarı politikasına ek yapıldı. Finansal istikrarda Merkez Bankalarının temel amaçlarının arasına yeniden girdi. Kriz ile birlikte bir çok ülkenin Merkez Bankası finansal istikrarı sağlamak uğruna para arzının artırdı, bankalara ve kamuya kaynak aktardı. Bunlar yapılırken Merkez bankaları arasında tam koordinasyon sağlanamadığı için kriz derinleşti, genişledi. Şimdi bu yanlışlıktan dönüldü. Kısmen de olsa koordinasyon sağlandı.

Tüm bu anlatımımıza rağmen merkez bankalarının önümüzdeki dönem rolü ne olacak sorusuna tam olarak yanıt vermedik. Çünkü bu işin uygulayıcıları da bu soruya tam yanıt verebilmiş değiller. Bu hengame içinde TCMB para politikası amaçları arasına  fiyat istikrarını, hatta döviz kurunda istikrarını da kattı. Şimdi üç amacı gerçekleştirmek durumunda. TCMB bunu yaparken faiz oranını doğrudan kullanmak yerine faiz koridorunu kullanıyor. Basının mucize gibi gösterdiği bu uygulama aslında yeni değil (zaten iktisatta mucize de yok, olamaz). TCMB kriz öncesi ve sonrasında AB'nin ve kimi diğer ülkelerin aksine büyümenin finansmanını kısa vadeli sermayeye teslim olmasını izledi. 2011 yılında bunu azaltmak için bir eyleme kalktı ise de, kurlardaki artışın enflasyonu yukarıya taşıdığını görünce, vazgeçti, eskiye döndü. Yani değerli TL, kısa vadeli sermaye ile finanse edilen ekonomi modelini korumaya yöneldi. Nitekim daha 2012'nin ilk ayı dolmadan TCMB 2012 enflasyon hedefini yükseltti. (Demek ki bir ay önceki hedef gerçekçi değilmiş)

Yukarıda belirttiğimiz bu model Türkiye'de  borçlanma düzeyini daha üst noktalara taşıyacak ve varlık piyasasında köpüğe neden olacak. Türkiye sanki bu süreci tamamlamadı. Tamamlandığında gülen yüzler, ağlayan gözlere dönecek. Siz bu yazıyı kesin saklayın, zamanı geldiğinde ağlayan gözlere okumaları için verirsiniz.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019