Ödemeler dengesi rakamları göründüğü kadar kötü mü?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Dün sepet kur 4.33 değerini de aşarak maalesef yeni bir rekor kırmış oldu. Üstelik TL’deki bu değer kaybı bizimle aynı kulvardaki ülke paralarında herhangi bir satış dalgası olmadan yaşanmakta. Diğer bir ifadeyle TL diğer para birimlerinden “negatif” olarak ayrışmış durumda. Piyasalar bu durumu cari açığın geldiği seviyeler ve finansmanındaki bozulma, yükselen enerji fiyatları, Moody’s’in not düşürmesi ve enflasyondaki katılık gibi argümanlarla rasyonalize etmeye çalışıyorlar.

Cari açığın geldiği seviyeler gerçekten de ilk bakışta oldukça moral bozucu. 2017 Ocak’ında 2.6 milyar dolar olan cari açık bu Ocak’ta 4.5 milyar dolarlık artışla 7.1 milyar dolara yükselmiş durumda. Böylece bir sene önce 33.6 milyar dolar olan toplam 12 aylık cari açığımız da yüzde 54 artışla 51.6 milyar dolara çıkmış bulunuyor. Bu da 850 milyar dolar civarında gerçekleşecek olan 2017 milli hasılamıza göre yüzde 6 civarında bir açık anlamına gelmekte. Yüzde 6 hiç şüphesiz ki çok yüksek ve sürdürülemez bir cari açık oranı. Ancak, Türkiye’nin 2005 yılından beri 13 senelik cari açık ortalaması da yüzde 5.6 ve esasen bu oran da hele özellikle bu kadar uzun bir periyotta asla “sürdürülemez” bir orandı ama bir şekilde sürdü!

TL’nın en zayıf dönemlerini yaşıyor olmasına rağmen dış ticaret açığımızın bu hızda artıyor olması tabii ki hayra alamet değil. Ancak, açığın artmasında bazı “hafifletici” faktörlerin olduğunu da göz önüne alalım. Öncelikle altın ticareti konusu. Son 12 ayda 19.3 milyar dolar altın ithalatı ve 10.3 milyar dolarlık da ihracatı yapmışız. Kısaca, bu fasıldaki cari açığımız 9 milyar dolarla tek başına milli hasılanın yüzde 1.1’ine tekabül etmekte. Yakın geçmişte, bu ticaretin önemli bir kısmının İran’a olan enerji ödemelerinden kaynaklandığını, yani arkasında gerçek bir mal ticareti olduğunu biliyoruz. Ancak, bu ödeme yönteminin yasaklanmasıyla birlikte son 3-4 yıldır bu türden bir ticaret söz konusu değil. Daha önce de yazmıştım, altında böyle yüksek bir cari açık vermemizin ana sebebi Merkez Bankası ve bankaların ellerinde tuttukları altın rezervlerini artırmaları. Son bir sene içerisinde altın rezervlerini MB 110 ton, bankalar ise 65 ton artırmış bulunuyor. Bunun ithal değeri ise (son 12 ay ortalama altın fiyatlarıyla) yaklaşık 8 milyar dolar. Sonuçta altındaki dış ticaret açığının ana sebebinin altın rezervlerindeki artış olduğu görülüyor.

Kısaca biz altının çoğunu işlenecek veya kullanılacak bir mal olarak değil, bir tasarruf aracı olarak ithal ediyoruz. Hal böyle iken, bu altınların herhangi bir ithalat malıymış gibi, ÖD’nin Cari İşlemler Hesabı’nda yer alması çok yanlış. Konunun uzmanı değilim, ancak Dünya Bankası gibi kuruluşlardan da görüş alınarak, ithal edilen altının doğru şekilde sınıflandırılması cari açık oranımızda da müsbet yönde bir düzeltme yaratacaktır. Neden ilgili devlet birimleri tarafından bu konuda bugüne kadar bir çaba harcanmadı bilmiyorum doğrusu.

Gene dış ticaret rakamlarımızı ilgilendiren bir başka nokta da ihracat ve ithalat rakamlarının gerçek değeri konusu. Açıkçası elimde somut bir veri yok ama bir kısım ihracat bedelinin olduğundan düşük gösterilmesi (ithalat için de tam tersi) söz konusu olabilir. (Örneğin Almanya devletinin resmi rakamlarına göre bu ülkeye 2016 yılında 17 milyar dolarlık ihracat yapmış gözüküyoruz. Halbuki bizim rakamlarımıza göre ihracatımız sadece 13.7 milyar dolar. Arada yüzde 24 gibi navlunla açıklanamayacak kadar yüksek bir fark söz konusu.) Her ne kadar bu yıllardır devam eden bir olguysa da son dönemlerde meydana gelen yurtiçindeki siyasi gelişmeler bu trendi daha da artırmış olabilir.

Sonuç olarak, evet görünüşte cari açığımız çok yüksek ama “neden 13 senedir devam eden bu durum ülkeyi hâlâ bir ödemeler dengesi krizine sokmuyor?” sorusunun da iyi irdelenmesi gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019