Olimpiyatları alamadık diye üzülelim mi?

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Geçen cumartesi akşamı televizyon karşısında nefeslerimizi tutarak izlediğimiz 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları'na ev sahipliği yapma hakkı seçimini Tokyo kazandı. İlk turda adaylardan Madrid elendi, İstanbul ve Tokyo finale kaldı. Yapılan final oylaması sonucunda da İstanbul'a 60-36 üstünlük sağlayan Tokyo, 2020 Olimpiyat Oyunlarını kazanan şehir oldu.

Ne yapmalıyız? Olimpiyatları alamadık diye üzülmeli miyiz? Yoksa, “her işte bir hayır vardır” diye, olumsuzluğun olumlu yanlarını mı düşünmeliyiz?

Siyasi bir karar

En son oylamada da görüldü ki, Olimpiyat kararı verip buna talip olmak tek başına yeterli değil. Tüm IOC üyelerine Olimpiyat talebinizi etkin bir şekilde anlatmak, sunmak, onları ikna etmek de bu organizasyonları almaya tek başına yetmiyor. Bu kararların arkasında herkesin çok farklı siyasi amaçları var. Her ülke kendi çıkarlarını, ilişkilerini ve gelecekteki hesaplarını düşünerek oy kullanıyor. Kendinize çok yakın sandığınız ülkelerden bile oy alamama olasılığı hep var.

Yine görüldü ki, Olimpiyat düzenleme kararı o ülke için siyasi bir karar. Yoksa, bu işten parasal gelir elde edebilme mantığıyla bu etkinliklere talip olmak çok mantıklı değil. Ortaya konulan başarılı örneklere bakıldığında ise çok başarılı gösterilen Barcelona’nın bile makro ekonomik dengesizlikler nedeniyle bugün başı fena dertte. Madrid’de ise insanlar işsiz güçsüz ve parasız iken, hükümetin bu işe milyar dolarlar yatırmak istemesini protesto ettiler. Başarılı sunulan Londra örneği ise iki ülke arasındaki kültürel, ekonomik, sosyal ve finansal farklılıklar yüzünden bize örnek oluşturmuyor. Yanı başımızdaki Atina ise olimpiyat nedeniyle katlanmış olduğu ağır maliyetlerin bedelini, Yunanistan’ın içinde bulunduğu sosyo-ekonomik olumsuzluklar nedeniyle çarpan etkisiyle daha ağır yaşıyor.

Alsaydık ne olacaktı?

Hükümetin ve bazı kimselerin görüşüne göre: Olimpiyatlar ülkemize sınıf atlatacak, olimpiyat düzenlemiş bir ülke olarak bu etkinliğin orta ve uzun vadede ülkemize katkılarını pozitife çevirecektik. Bu olumlu etkiyle başta İstanbul olmak üzere ülke ekonomisine, görselliğine, tanıtımına, turizmine çok önemli katkılar sağlayacak ve yükselen Türk ekonomisinin gerek bölgede, gerekse dünyada önemli bir ekonomi olma yolundaki adımlarını pekiştirecektik. Yaşadığımız bölgedeki güç dengesinde daha etkin bir ülke konumuna gelecek, sıkıntılı bölgeye bu sayede barışı getirecektik. (Bunun nasıl yapılacağına ilişkin IOC üyelerinden birisi sayın Başbakan'a soru da yöneltti.) İstanbul çok önemli sportif tesislere kavuşacak, çok büyük altyapı yatırımlarına girişilecekti. İstanbul adeta yeniden yaratılacaktı. Tabii bu arada Olimpiyatların mirasını da iyi değerlendirerek, bir spor ülkesi konumuna da gelecektik.

Olimpiyatları almış olsaydık 2013 ile 2020 arası planlanmış 19.4 milyar dolarlık alt ve üst yapı yatırımları için harcama yapacaktık. Ancak bu yapacağımız alt yapı yatırımlarında İstanbul’un en önemli sorunu olan ulaşım altyapısına, (mevcut yeterli görüldüğünden) ilave bir yatırım gelmeyecek, yani  İstanbul’da metro ağımız daha uzayamayacak, sadece Olimpiyat tesislerine ulaşıma yönelik 9.4 milyar dolarlık bir yatırım yapılacak, fakat Haydar Paşa Limanı yakınlarında denize nazır devasa bir olimpik stadımız, İstanbul’un değişik yerlerinde 36 değişik spor tesisimiz ve olimpiyatlar bittikten sonra TOKİ’nin satışa çıkartacağı bir Olimpiyat Köyümüz olacaktı.

Ekonomik fatura

Olimpiyatı alabilseydik, aslında şundan kesinlikle eminim ki, her ne kadar 19.2 milyar dolar gibi bir maliyetten bahsedilse de bütçe 2020’de gerçekleştiğinde bu tutar planlanın çok üzerinde bir tutara 25-30 milyar dolara kadar çıkabilecekti. Geçen sene gerçekleşen doğrudan yabancı yatırımın (FDI) 8 milyar dolar civarında olduğunu düşünürsek, İstanbul’daki Olimpiyatların gerçekleşmesinin Türkiye bütçesinde yaratacağı açık çok daha büyük olacaktı. Ülkemizde bütçe açığının 15 milyar dolar civarında olduğu dikkate alındığında, gerçekleşecek yatırım harcamalarının öngörülen olimpiyat yatırımlarının da 2020’ye kadar yedi yıllık süreçte yıl başına ortalama 4 ila 4.5 milyar dolarlık bütçeye ilave yük gelecekti. Bunun anlamı bugünkü kurlardan ortalama her yıl 8-9 milyar TL ilave bütçe açığı demekti.

Artan bütçe açığının ekonomiye etkilerinin en olacağını ve bu açığı karşılamak için ne gibi önlemlere başvurulacağını hepimiz çok iyi biliyoruz. Özelikle giderek bozulan konjonktürde daralacak gelirler nedeniyle, gelir ve gider dengesizliğinin ne noktaya geleceğini düşünmek bile insanı rahatsız ediyor.
Londra %3 bütçe açığı getirdi

Londra Olimpiyatları'nın 17 milyar dolara ulaşan harcamaları, İngiliz ekonomisinde geçen sene yüzde 3 gibi bir bütçe açığına neden oldu. İstanbul Olimpiyatları’nda ileri sürülen toplam maliyeti Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranlanacak olursak, İstanbul Olimpiyatları’nın Türkiye ekonomisi üzerinde yaratacağı maliyet ya da finansal açığın  Londra’nınkinden 3-4 kat daha fazla olacağını hesaplamak zor değil.

Yani hep vurgulandığı gibi Olimpiyatların maliyeti çok yüksek ve bu maliyetlerin kendi finansal gelirleriyle karşılanması da çok mümkün görünmüyor. Burada bilemediğimiz, tahmin edemediğimiz bir başka önemli konu da bu organizasyonun mirasının, yani olimpik ruhun toplum içindeki genel yaygınlığının ne ölçüye ulaşacağı ve ülkemizi spor ülkesi konumuna çıkartıp çıkartmaya yetip yetmeyeceğinin yanı sıra, oyunlar sonrası  kullanılmayan, atıl ve çürümeye terk edilmiş, milyar dolarlara mal olan tesislerin ne olacağı sorunuydu.

Yılmamak lazım

Günümüzde bir spor ülkesi olmaktan uzak bulunan Türkiye’de, bugüne kadar olimpiyatlar bizim için aslında televizyon karşısında geçirdiğimiz üç haftalık bir etkinlikten başka bir şey olmadı. Olaya bu yönden bakıldığında, mevcut spor politikamız, sahip olduğumuz spor kültürümüz, parasal gelirimiz ve olmayan olimpik ruhumuz, bize Türkiye’nin bu olimpiyatlarla kabuk değiştirip bir spor ülkesi olması için daha uzun yıllara ihtiyacının olduğunu gösteriyor .

Sportif refaha yönelik olmalı

Bu olumsuzluklara karşın, Olimpiyat düzenlemek, o ülkenin gelecekte spor ülkesi olabilmesi ve spor mantalitesinin dağdaki çobana kadar ulaşıp gelişmesi açısından çok büyük bir işleve ve öneme sahip. Olimpiyat mirasının, olimpiyat sonrası iyi değerlendirilmesi, o ülkeyi sportif anlamda çok ilerilere taşıyor. Kaldı ki, bizim gibi ekonomisi ve nüfusu çok hızlı gelişen, potansiyeli yüksek ülkelerde Olimpiyatların gelecekteki sportif ve ekonomik etkisi beklenenden daha yüksek olabiliyor. Ama bunun için de çok ciddi stratejik gelişim ve değerlendirme planlarına, politikalarına gereksinimimiz var. Bu bağlamda Başbakan'ın Buenos Aires’teki konuşmasında da vurguladığı, “Bu olimpiyatları alamasak bile biz bu yatırımlara devam edeceğiz” cümlesinin, o anki ruh haliyle söylenmemiş olmasını ümit ediyorum. Gerçekten de, “Az zamanda, çok iş yapabilme” potansiyeline, her yönüyle yüksek değişim ve gelişim esnekliğine sahip bir ülke olarak Olimpiyatlara adaylığımızı, olimpizm felsefesini toplum içinde yaygınlaştırıp bir yaşam biçimine dönüştürerek, bıkmadan ve usanmadan daha ileriki yıllara taşımaya çalışmalıyız. Bunu sadece IOC için değil, kendi vatandaşımızın sportif refah düzeyini daha yukarılara çekmek, Türkiye’yi bir spor ülkesi yapabilmek için önümüze koymalıyız. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar