Ortodoksi, heterodoksi nerede bunun peroksiti?

Nazlı SARP
Nazlı SARP nazli.sarp@dunya.com

Ecza dolaplarınızdan aşina olduğunuz üzere peroksit, bileşiminde normal oksitlerden daha çok oksijen bulunan çözeltilere verilen genel bir kimyasal tanımlama. İşlevi ise oksijenden anlaşılacağı üzere dezenfektan olmasında.

Ortodoksi denilince akla neoliberalizm gelir ki Türkiye, kendine özgü yapısıyla zaman zaman şimdi olduğu gibi onun bir parçası zaman zaman da dışına çıkmaya çalışan ve bu bağlamda batıdan çok eleştiri alan ülke oldu. Türkiye ekonomisinde ortodoks olarak tabir edilen politikalardan ilk çıkış 2018 yılında ABD ile yaşanan ufak çaplı bir kur krizi sonrası yaşandı diyebilirim.

Ardından ekonomi politikasında çoğunlukla görev ve tutum değişiklikleriyle gelgitler yaşandı ve küresel finans piyasalarına ilişkin bir dizi düzenleme yapılması ihtiyacı doğdu (swap kontrolleri gibi). Ancak tam anlamıyla konvansiyonel politikalardan kopuş Eylül 2021 itibariyle başladı ve ardından uygulanan heteredoks politikalarla bambaşka bir ekonomi patikasına girildi.

Bu süreçte amaçlanan, daha önceki ekonomi politikalarının büyük ölçüde sorumlu olduğu kronikleşmiş cari açığı belli bir dengeye oturtma çabasıydı. Nitekim başarılı atlatılmış bir pandemi süreci ve tedarik zinciri sorunlarıyla lehimize gelişmiş bir dış talep yapısı da mevcuttu yani tam da o zamandı…

Ne yazık ki beklenen olmadı ve Rusya-Ukrayna savaşının ortaya çıkarttığı küresel enerji ve gıda krizi tüm dengeleri alt üst etti…

Enerji başta olmak üzere yüksek ithal bağımlılığı ve küresel merkez bankalarının sıkılaşma adımları nedeniyle onca makro ihtiyati düzenlemeye karşın model, başarılı olamadı. Piyasa ve sektör paydaşları batının da yoğun baskısı nedeniyle ikna edilemedi ve çok yüksek enflasyon ile cari açıkta rekorlar kırılarak, fasıla kapanmış oldu.

Dönüşüm epey sancılı olacak!

Yeni ekonomi yönetimiyle şimdi tekrar bir ortodoksi dönüşüm yaşanıyor ve hep söylediğimiz gibi bu epey sancılı olacak! İlk sancıları beklenildiği gibi TCMB PPK kararından sonra almadık, nedeni ise bu politikanın bazılarının çok eleştirdiği üzere kademeli yani kırmadan, dökmeden uygulanıyor olmasıdır.

(Kur artışı zaten beklenti dahilinde olduğu ve gerek reel kesim gerekse de hane halkı pozisyonunu ona göre aldığı için şimdilik çok sancılı olmadı) Ancak ilk etkin sancıyı kesinlikle maliye politikası tarafındaki vergi adımlarıyla çekmeye başladığımızı söyleyebilirim. Zira dolaylı vergiler üzerindeki artış, kur, hammadde ve benzin zamlarıyla beraber doğrudan fiyatlara yansımış olacağından enflasyonisttir.

Diğer taraftan para politikasının faizden bile daha önemli olarak makro ve mikro ihtiyati tedbirlere odaklandığını görüyoruz ki buradaki sadeleşme adımları da önceki yazılarımda ifade ettiğim üzere liralaşma tarafında kademeli de olsa bir miktar park edilmesini gerektirecek gibi gözüküyor.

Çünkü 100 milyar dolarlık KKM’nin, kurda belirli bir tepe noktası yakalanmadan salınması beklenen resesyonu çok daha derinleştirici hale getirebilir. Peki hem bu enflasyon illetinden orta vadede de olsa kurtulmak hem de ekonomiyi çok büyük bir resesyona sokmamak nasıl başarılabilir?

Ortodoksi ya da heteredoksi olsun nasıl bir ekonomi politikası izlenirse izlensin dikkatten kaçmaması gereken gerçeklerimiz var: İlki yapılmaya çalışıldığı gibi döviz rezervlerinin güçlenmesi ki burada hali hazırda temasta olunan Körfez sermayesi kilit öneme sahip, ikincisi ise mutlaka ticari tarafta kredi musluklarının açılması gerektiğidir. Zira reel kesimin yoğun dış kaynak ihtiyacı ve Türkiye’nin çok yüksek bir işsizliği kaldıramayacak türden yapısı burada kilit noktadır.

Dolayısıyla peroksit PPK metninde de belirtildiği üzere cari dengeyi gözetecek yeterli desteğin kredi kanalıyla reel kesime verilmesi ve yurtdışı sermayedarlarla yapılan ticari işbirliklerinin yapısal dönüşümleri hızlandıracak biçimde gerçekleşmesindedir bana göre. Aksi halde mevcut enfeksiyon ekonominin geneline yayılabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Kur, faiz, enflasyon 25 Mart 2024