Piyasanın ateşini ancak 'normalleşme' düşürebilir

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası acil.sezen@gmail.com

Geçen yıl tam da bugün başlayan Trump fırtınası bizleri savurmuş, gelişen piyasa kurlarında, faizlerinde yükseliş başlamıştı. Bu ortama faiz indirim sürecinde yakalanan Türkiye ise yüzde 8’lerdeki politika faizinin de etkisiyle sert darbe yemişti.

Kuru 3.94’lerde görmüş, faizin ciddi yükseldiğine şahit olmuştuk.

Bugün kuru yine aynı yerlerde görüyoruz. Dün, 1 yıllık swap faizi yüzde 14’ü aştı. 10 yıllık tahvil faizi yüzde 12.35 ile ihraç rekorunu kırdı. Euro rekor, sepet rekor..
Ancak bugünkü film, tam olarak yılbaşında gördüğümüz film değil.

O günlerde, kuruyan bir likidite ortamında, kimsenin dolar satmaya yanaşmadığı bir dönemde, sert yükselişlerle gelmiştik 3.90’lara. Üstelik faizimiz de yüzde 8’di. 2003 bazlı reel efektif kur, tarihinin en zayıf dönemine işaret ediyordu.

Şimdi geldiğimiz noktada reel efektif kuru da, spot kurları da benzer yerlerde görüyoruz, doğru. Ancak bu kez çok daha yüksek, yüzde 12’lerde bir efektif fonlama faiziyle gidiyoruz aynı düzeylere.

2011 ve 2014 örneklerinde Merkez Bankası faizi artırmış, faiz şokunu yiyen kur, belirli bir vadede aşağı gelmişti. Bu kez faiz şokunu, hem de 400 baz puan yemesine rağmen yerinde durmuyor, ikinci tur bir yükselişe gidiyor. İşte bunu uzun süredir görmemiştik.

“Peki içimizi kararttın da, çözümün varsa konuş” diyorsanız, bu işin tek çözümü olduğunu düşünenlerdenim: Normalleşme.

Hangi alanda mı? Alanda değil, alanlarda...

1) Dış İlişkiler: Batı ittifakıyla sorunlu bir Türkiye imajı, bugün piyasaya yüklenen baskının çok önemli bir gerekçesini oluşturuyor. Türkiye için iyi ilişkilere dayalı bir ABD ve AB vizyonu, batılı sermaye için vazgeçilebilir görünmüyor. Türkiye tüm alanlarda kimlikli bir politika izleyebilir, dilediği ülkeyle işbirliğini artırıp, dilediğiyle azaltabilir. Ancak bunu diğer ilişkilerinin “yanına” değil, “yerine” yaptığında, sermayenin bakışı değişiyor. Batıda Türkiye lehine bir tane bile iyi haber çıkmadığı gibi, Türkiye’de her gün batı kaynaklı bir sürü kötü haber çıkıyor. Doğrusu ya da yanlışını sabaha kadar tartışabiliriz, ama piyasada bıraktığı tortu tartışılmaz. AB ama en çok da ABD ile normalleşme, bu stresin kilidi gibi duruyor.

2) Maliye: Geçen yıl yaşanan büyük travmadan sonra, ekonomiyi desteklemek için haklı olarak birçok önlem alındı. Ancak aşırı agresif önlemlerde ortaya çıkan kaynak açığının doğru hesap edilebildiğinden emin değilim. Yüksek miktarlı KGF’nin yarattığı mevduat faizi yükselişi, teşviklerle iç tüketimin yoğun şekilde canlandırılması, enflasyonun bu kadar gözardı edilerek aşırı büyümeci politikanın öne çıkarılması, biraz geri tepmiş görünüyor. Büyümeyi daha fazla istihdam için istiyoruz. Ama bu istihdamı yüzde 5.5 büyüme zorlamasıyla değil, belki yüzde 4 büyümeyle, ama doğru alana verdiğimiz teşviklerle de sağlayabiliriz. Burada da normalleşmemiz gerekiyor.

3) Enflasyon: Dünyada uzun yıllar yüksek enflasyonla (yüksek tek hane de olsa) gelişmiş olabilmiş bir tane bile gelişen ülke örneği yok. “Enflasyon yüksek olsa da önceliğimiz büyüme” bakışı, bugün ülkeyi yüzde 11.90’lık enflasyona taşıyan sorunlardan biri. Üstelik fiyatlama davranışı bir kez bozuldu mu kolay kolay değişmiyor. Gerektiğinde büyüme motorunu yurtdışına taşıyarak, mümkün olduğunca enflasyon hedefine yaklaşmamız, normal bir enflasyona ulaşmamız gerek. Faizi aşağı getirmenin başka yolu yok.

4) Borçlanma: Maliye politikasında normalleşmenin sonucu olarak, Hazine’nin üzerine binen yüzde 120 ile yüzde 145 arasında dolaşan borç çevirme baskısını da azaltmamız gerek. Tahvil faizlerinin bunca yukarı kayışı, bu yıl 7.5 milyar dolarlık yabancı girişine rağmen oldu. O yabancılar kendilerini yılbaşında destek olurken şimdi swap üzerinden korunmaya çalışarak, faiz ve kuru talep eder boyuta geldi. Dikkatinizi çekmek isterim, sadece fon akımı yavaşladı, daha gelişen ülkelere satış başlamadı.

5) İç siyaset: Ekonomik açıdan çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Bu ortamda içerdeki siyasi kutuplaşma, kavga ortamı, sertleşen mesajlar, piyasa algısını ciddi şekilde bozmaya devam ediyor. Bu kadar hassas bir dönemde sanırım en çok normalleşmek gereken alan burası. İktidar kadar muhalefete de yoğun iş düştüğünü anlamak gerekiyor.

Sorunlarımız tek bir gerekçeye dayanmıyor. Gelişen ülkelere teveccühte azalma var elbet. Negatif fiyatlamanın bir bölümü de buradan geliyor. Ama yukarıdaki maddeleri yok sayar, vebali sadece “Yurtdışından Türkiye’ye atağa”, “Yurtdışında da işler kötü”ye yıkarsak, kalıcı çözümleri tartışmakta geç kalırız.

Bu sarmaldan daha önce çıktık, ekonomiyi doğru yönetir, normalleşirsek yine çıkarız.

Ne olur..

Testiyi kırmayalım...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019