Süper Lig'den Bir Premier Lig Çıkar mı? (II)

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

 

 

 
Geçen hafta Süper Lig'in içinde bulunduğu sorunlar ve bu sorunlardan nasıl kurtulabileceğine ilişkin bazı görüşlerimizi paylaşmış ve hangi ligin Süper Lig için doğru model olabileceği üzerinde durmaya çalışmıştık. 
 
Bu hafta da Süper Lig'e model olabilecek liglere ilişkin bir değerlendirme yaptıktan sonra, bu liglerin ne ölçüde Türk futboluna adapte edilebileceğini tartışacağız. 
Bu bağlamda bakıldığında, Süper Lig için öncelikle önerilen Premier Lig'e kısa bir göz atmakta yarar var. Premier Lig'in dünya genelinde ulaştığı popülarite ve finansal boyut Premier Lig'i, Avrupa ligleri içinde gerçekten de çok farklı bir konuma yükseltiyor. Avrupa'nın en yüksek gelir yaratan liglerinden birisi olan Premier Lig sahip olduğu farklı özellikleriyle, özellikle de pazarlama ve satışta gösterdiği üstün başarı ve buna bağlı yarattığı devasa gelirle ön plana çıkıyor.
 
Biz şimdi İngiliz Premier Lig ile diğer ligler arasında bazı kıyaslamalar yaparak, kendimize model olarak almayı düşündüğümüz liglere bir göz atalım isterseniz. Hangi ligler hangi alanlarda daha güçlüler ve zayıf yönleri neler? İleriye yönelik ne tür fırsatlara sahipler ve ne gibi tehditler altındalar? 
 
Premier Lig gelirlerini üçe katladı 
 
Her hafta sonu Premeir Lig maçları 212 farklı ülkede yaklaşık 600 milyon insan tarafından izleniyor. Nitekim 1996-2012 arasında Premier Lig'in gelirleri tam %274 artarak 685 milyon eurodan 2 milyar 560 milyon euroya yükseldi. Bu süreçte diğer büyük liglerden Bundesliga'da gelir artışı %298 ile 444 milyon eurodan 1 milyar 746 milyon euroya ulaşırken, La Liga 'da gelirler %283'lük artışla 1 milyar 719 milyon euroya, Serie-A'da %182'lik artışla 1 milyar 553 milyon euro'ya ve Lig1'de de %253'lük artışla 1 milyar 40 milyona ulaştı.
 
Gelir artışı bakımından beş büyük ligin ortalama artışı %255'e geliyor. Bu kapsamda bu süreçte gelirini en istikrarlı ve başarılı şekilde artıran lig olarak karşımıza Alman Bundesliga çıkıyor.
 
Almanlar daha fazla seyirciye oynuyor
 
2009/10 verilerine göre Premier Lig'de ortalama seyirci sayısı 34 bin 200 kişiye ulaşırken, Alman Bundesliga'da bu sayı 42 bin 500 kişi olarak gerçekleşti. Diğer liglerde ise ortalama seyirci sayısı 20 bin ile 25 bin 400 arasında değişiyor.
 
Bundesliga en fazla seyirciyi stada çekmesine karşın, seyirci başına en fazla geliri elde eden lig ise İngiliz Premier Lig oluyor. Premier Lig'de seyirci başına ortalama 74 bin 202 euroluk gelir yaratılabilirken, bu tutar Bundesliga'da 40 bin 941 euro civarında...
 
Naklen yayın gelirlerinde İngilizler ilk sırada
 
Beş büyük lig içinde 2012-16 itibariyle liglerin naklen yayın gelirlerine bakıldığında, İngilizlerin yıllık 2.1 milyar euroluk gelirleriyle diğer liglere göre açık ara önde olduğunu görüyoruz. Gelirlerinin bileşimine bakıldığında ise İngilizlerin naklen yayın gelirlerinin toplam gelirler içindeki payı %49'a ulaşırken, bu oran Bundesliga'da %31 civarında. Alman Bundesliga'da yıllık naklen yayın gelirleri ise 628 milyon euro düzeyinde. 
 
Premier Lig'de ücret maliyetleri yüksek
 
Beş büyük lig içerisinde %71'lik ücret maliyetleriyle en fazla operasyonel gider yapan lig olarak İtalyan Secrie-A'yı görüyoruz. Fransız Lig 1'de bu oran %69'a ulaşırken, Premier Lig'de oyunculara ödenen ücret ve maaşlar toplamı, toplam gelirin %66'sına karşılık geliyor. Bu oran Bundesliga'da ise %49 civarında.
 
Para Ligi'nde İngilizlerin egemenliği
 
Deloitte'un 2010/2011 Para Ligi sıralamasına göre bu ligde yer alan 20 kulüpten altısı Premier Lig ekiplerinden oluşuyor. İspanya'dan 3 kulüp, Almanya'dan 4 Kulüp, İtalya'dan 5 kulüp, Fransa'dan da 2 kulüp Para Ligi'nde yer alıyor. 
 
Avrupa'nın en borçlu kulüpleri Premier Lig'de 
 
2009/10 itibariyle bakıldığında, Avrupa'nın en borçlu ligi 4.8 milyar euro ile İspanyol La Liga olurken, Premier Lig'in 4 milyar euro ve İtalyan Serie-A'nın 3.3 milyar euro, Alman Bundesliga'nın 576 milyon euro, Fransız Lig1'in de 345 milyon euro borcu bulunuyor. Avrupa futbolunun toplam borcu ise 10.9 milyar euro'ya ulaşmış durumda. 
 
Avrupa'nın en borçlu kulüpleri sıralamasında ilk onda 5 İngiliz kulübü bulunurken, diğer liglerden 3 İspanyol, 1 İtalyan ve 1 Alman kulübü bulunuyor. 
 
En karlı lig Bundesliga
 
Beş büyük lig içerisinde 2009/10 finansallarına göre en karlı lig olarak karşımıza 172 milyon euroluk karıyla Bundesliga çıkıyor. İngilizler ise 2009/10 sezonunda sadece 93 milyon kar elde debilmişler. Buna karşın İspanyollar, Fransızlar ve İtalyanlar o sezonu zararda kapatmışlar.
 
En rekabetçi lig Fransız Lig1
 
Bir ligde parasal gelirin kulüpler arasında ne ölçüde dengeli dağıtıldığı, rekabetçi dengenin ölçülmesinde en önemli kriterlerden birisini oluşturur. Buna göre Lig1'de küme düşen sonuncu kulübün elde ettiği parasal gelir ile şampiyonun parasal geliri arasında 6 kat fark varken, bu oran Premier Lig'de 7 kat, Serie-a'da 8 kat, Bundesliga'da 9 ve La Liga'da da 25 kat civarında. Parasal gelirin dengeli/dengesiz dağıtımının yanı sıra o ligde şampiyon olan takım sayısı da o ligin rekabetçi dengesi hakkında bize önemli ip uçları verir. Nitekim bu anlamda son on beş yılda Premier Lig'de sadece 4 takım şampiyonluğa ulaşırken, Bundesliga'da 6 kulüp, La Liga'da 3 kulüp, Serie-A'da 4 kulüp ve Fransız Lig1'de de sekiz farklı kulübün şampiyonluğa ulaştığını görüyoruz. 
 
Hangi lig bize model olabilir?
 
Avrupa'nın beş büyük ligine ilişkin makro verileri sizlerle paylaştık. Buradan çıkan sonuç şu ki: Parasal gelir yaratmada İngiliz Premier Lig diğer liglere göre açık ara önde. Ligin pazarlama ve satış modeli de diğer liglerden farklılıklara ve üstünlüklere sahip. Ancak, bu zenginliğe rağmen Avrupa'nın en borçlu kulüpleri İngiltere'de. Kulüplerin toplam borçları, ligin gelirlerini aşmış durumda. Rekabetçi denge Premeir Lig'de iyice bozulmuş vaziyette. Premier Lig'de son 15 yılda ancak dört takım şampiyonluğa ulaşmış durumda. Premier Lig kulüpleri önemli finansal açıklar veriyorlar ve çoğu kulübün finansal yapısı sağlıklı ve sürdürülebilir görülmüyor. Yaklaşan Finansal Fair Play uygulamalarının ilk vuracağı kulüplerin başında İngiliz kulüpleri geliyor. Ancak ligde kurumsal yönetimin tüm kulüplerde egemen örgüt modeli olması, şirket şeklindeki organizasyonel yapı, teşvik, şike ve rüşvet gibi anti-futbol unsurlarının neredeyse yok denecek kadar az olması ligin marka değerini artırmasına ve oynanan futbolun kalitesinin yükselmesine olanak sağlıyor. İngiliz kulüpleri sportif performansta çok başarılı olurlarken, milli takımlar bazında aynı başarıyı İngilizlerde göremiyoruz. Bu konuda Almanlar ve İspanyollar daha istikrarlı ve sportif olarak başarılı görünüyorlar.
 
İngiliz kulüplerinin Şirket şeklinde organize olmaları, doğal olarak onların ticaret kanunları kapsamında değerlendirmelerine neden olurken, bu yapılanma sayesinde İngiliz ligi yabancı sermaye de çekebiliyor. Çünkü, kulüplerin şirket yapılanması nedeniyle hisseleri alınıp satılabiliyor ya da borsaya kote edilebiliyor. Bu özellik bir yandan kulüplerin kendilerini fonlamalarında ilave kaynaklara ulaşma şansı yaratırken, diğer taraftan Manchester United örneğinden de görülebileceği gibi kulüplerin borçlulukları olağanüstü boyutlara ulaşabiliyor ve kulübün geleceğini tehdit eder noktaya gelebiliyor. İngiliz liginde borçlanmanın giderek artması, orta ve uzun vadede kulüplerin geleceğini tehdit edebilir ve buna bağlı olarak onların sportif performansları da bu durumdan olumsuz etkilenebilir. 
 
Buna karşın İspanyol La Liga'da tam anlamıyla rekabet ölmüş durumda. İki kulübün toplam gelirleri diğer kulüplerin 25 katı ve ligde şampiyonluk sadece iki kulübün tekeline girmiş durumda. Ligin borçluluk seviyesi çok yüksek ve en son Malaga borçları nedeniyle gelecek sene Şampiyonlar Ligi'ne katılamayacak. Kulüpler dernek statüsünde ve kurumsal yönetim çalışmıyor. Bizde olduğu gibi başkanlık sistemi esas. 
Fransız Lig'de ise sportif ve mali başarı bulunmuyor. Bunun yanı sıra son zamanlarda PSG başta olmak üzere Fransız kulüpleri de yabancılara kapılarını açtılar ve kulüplerin borçlulukları hızla artmaya başladı. 
 
İtalyanlar ise yaşadıkları ve yaşattıkları skandallar nedeniyle bellerini bir türlü doğrultamadılar ve bir zamanların sportif ve mali başarısı yüksek olan bu lig şimdi mazisini arar durumda.
 
Sonuç
 
Ülkemizde Süper Lig'in yeniden yapılandırılması tarihsel bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Süper Lig kesinlikle fonksiyonel ve yönetsel olarak güçler ayrılığı ilkesine göre yeniden organize olmalı. Bu kapsamda kulüplerimizin mutlaka şirketleşmeleri gerekmemekle birlikte, kurumsal yönetimin tüm kulüplerimiz için bir zorunluluk haline getirilmesi ve kulüplerimizin başkanlık sultasından kurtarılması gerekiyor. 
Ülkemizde kulüplerin dernek statüsünde örgütlenmiş olmaları Alman Bundesliga'yı bizim açımızdan daha çekici kılıyor. Olumlu özellikleriyle Alman Bundesliga örnek model olarak ön plana çıkarken, Premier Lig'in pazarlama ve satışta sahip olduğu başarılı özelikler, yüksek gelir yaratabilme potansiyeli, tüm dünyada yaygın taraftar tabanına sahip olması, marka değerinin yükseltilmesi bizim mutlaka bu özellikleri incelememizi gerektiriyor. 
Kısacası, bir ligi olduğu gibi alıp ülkemize adapte etmeye çalışmak yerine, pragmatist yaklaşıp ülkemizin somut koşullarına daha uyumlu olabilecek, Bundesliga temelli karma bir Lig yapılanmasına yönelmeliyiz. 
 
UEFA sıralamasında İngilizler, FIFA sıralamasında Almanlar
 
Sportif performans olarak liglerin genel başarısını değerlendirdiğimizde, İspanyol La Liga, UEFA sıralamasında birinci sıradayken, İngiliz Premeir Lig kulüplerinin UEFA genel başarı sıralamasında yerleri ikinci, Almanların yeri ise üçüncü sıra olarak görünüyor. Buna karşın milli takımlar bazında FIFA sıralamasında İspanyolları yine birinci sırada görürken, bu kez Almanları ikinci sıraya yerleşmiş, İngilizleri ise sıra kaybetmiş olarak altıncı sırada gözlemliyoruz. 
 
Bundesliga bize örnek olabilir
 
Geriye kalan lig Bundesliga ise, yukarıda verdiğimiz örneklerden de görülebileceği üzere gerek sportif, gerekse mali başarı yönünden Avrupa'nın en istikrarlı ve başarılı liglerinin başında geliyor. Kulüpler dernek statüsünde kurulmuş olmalarına karşın, mali disiplinleri yüksek. Sportif performansta ise rekabet ve futbol kalitesi giderek yükseliyor. Stadların doluluk oranları ise Avrupa'nın en yüksek oranına sahip. 2000-2001 yılında yayıncı kuruluşun batması üzerine Alman Futbol Federasyonu'nun kulüplere destek çıkması ise ligin mevcut yapılanmasından gelen bir özeliğe sahip.
 
Ayrıca, Avrupa'nın en çok ticari gelir ve en fazla kar elde eden kulüpleri de Alman Bundesliga'da yer alıyor. Yine Alman futbolunun üst yapılanması İngiltere örneğinde olduğu gibi Şirket şeklinde organize olmuş durumda. Kulüpler mali anlamda çok sıkı denetleniyor ve borçlanmaları Federasyonun kontrolünde. Bu nedenle kulüpler arasında haksız bir rekabete de izin verilmemiş oluyor. Bundesliga aynı zamanda rekabetçi denge açısından da Avrupa'nın en rekabetçi liglerinin başında yer alıyor. Alman kulüpleri önümüzdeki yıllarda Avrupa'da İngiliz kulüplerinin egemenliklerine son verebilecek ve potansiyellerine uygun bir şekilde başarılı olarak yönetiliyorlar. Bu nedenle gelecek on yılar Almanların futbolu domine ettikleri yıllar olabilir. 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar