Türkler neden Yunan adalarına kaçıyor?

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası acil.sezen@gmail.com

Biz çocukken, iklimleri öğretirlerdi.

Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı...

Hazır bayram tatilinden yeni dönmüşken, bunu tatile uyarlayalım. Çünkü Türk turistler kabuk değiştirdi:

Yazları sıcak ve Yunanistan, kışları karlı ve Bulgaristan.

Atmıyorum, şahidim var: Instagram.

Türkiye'deki tatil anlayışını Instagram değiştirdi. Eskiden Bodrumdu, Çeşmeydi paylaşımlar..

Ama, bayram tatili boyunca yapılan paylaşımların önemli bir bölümü Yunan adalarındandı.

Türk insanı Yunanistan'ı keşfetmiş, kavimler göçü halinde oraya gidiyordu...

Bunu "yeni trend oldu" şeklinde eleştirenler var.

Ancak ben buna kesinlikle katılmıyorum.

Zira bence bizim kavimlerin Hellas'a göçü, "trend" olduğu için değil, "akıllandıkları" için.

Antalya kıyıları, Ruslar'ın işgali altında. Dolayısıyla yerli turist, Bodrum ve Çeşme üzerine yoğunlaşıyor.

Fakat Bodrum ve Çeşme'de (hele de bayram tatilinde) bulunmak, "kazık yeme"yi baştan kabullenmek anlamına geliyor.

Kazık yemek yetmiyor, bir de eziklenmen gerekiyor.

Racondan çünkü.

Herhangi bir beach'e mi gideceksin? Önce kapıda arabanı teslim alan vale eziyor seni.

Orta sınıf (az üstü bile olsa farketmez) bir otomobille gittiysen, öyle bir bakıyor ki sana...

Sanki gözleriyle diyor ki:

"Aman da aman.. Kıyamammm... Sen de mi eğleneceksin? Eh, hadi geç bakalım, içeri alacaklar mı seni?"

Dakika bir, gol bir.

Geldin mi kapıya?

Karşına gökdelen büyüklüğünde bir eleman dikiliyor. Şöyle baştan aşağı süzüyor seni. Dönüp kendine bakmak zorunda hissediyorsun, bir şey mi var diye.

Elinde plaj çantası, üstünde şort, t-shirt, bikini.. Denize geldik, ne olacak ki başka?

Yüzlerce yıldır bu sahillerde böyle yüzüyor bu insanlar.

Adam sanki plaja parasıyla müşteri değil, Merkez Bankası'na güvenlik görevlisi alıyor.

Gereksiz bir şirinlik göstermek zorunda hissediyorsun kendini. Sanki içeri girmek onun sana bahşettiği bir lütufmuş gibi.

Neden biliyor musunuz?

İşletmecilikteki kurallardan biri bu. "Kapıyı sağlam tutacaksın!"

Ne demek?

"Her önüne geleni almayacaksın."

Çünkü herkesin giremediğini düşündüğün yere girmek, kendini özel hissettiriyor sana. Ama her seferinde aklında deli sorular; "Pek de iriymiş... Ya beni de
almazsa?"

Buyrun deyince rahatlıyorsun. Kan dolaşımın falan normale dönüyor. Bu giriş aşaması öyle bir hissiyat uyandırıyor ki sende...

"Galiba bu kapı, bilmediğim yeni bir dünyaya açılıyor..."

Cesur ol. Orası Cesur Yeni Dünya...

Adam seni ezikliyor ya, girmeyi başarıp çıktığında da sen milleti ezikleyeceksin çünkü. X Beach'teydik bugün de diye. Instagram'da falan hava yapacaksın.

Diyelim, engelleri aştın, içeri girdin. İş burada biter mi? Bitmez...

Allah'ın insanlara verdigi en büyük nimet nedir?

Su.

Neden?

Olmasa hayat olmaz çünkü.

O yüzden değerlidir su. Buna kıymet verene de saygı duyarım ben.

Bu nedenle Bodrum'daki, Çeşme'deki beachleri takdir ediyorum.

Zira su kaynaklarının dünya için ne kadar önemli olduğunu en iyi kavramış insanlar onlar.

Gelecekte, insanlar su kaynaklarını tükettiklerinde hayatın ne kadar zor olacağına dair en önemli ipuçlarını veriyorlar bugünden. Bir nevi öngösterim
yapıyorlar yani.

Yoksa şişesi 30 liraya verilen su, 'suyunuzun kıymetini bilin' bilinçlendirmesinden öte başka anlam taşıyabilir mi?

National Geographic ve Greenpeace yapamıyor bizim beachlerin su kaynaklarına sağladığı katkıyı.

Adam geliyor masaya soruyor. 'Suyunuzu nasıl istersiniz? Gazlı mı gazsız mı?'

Ne dicen ki? Sence hangisi ki?

Bunu söylesen diyalog şöyle gelişecek:

'Tamam, suyu 30 liraya veriyorum ama neden veriyorum bi sor?'

'Tamam niye veriyorsun?'

'Biz simdi girişte adam basi 150? aldık ya?'

'Eee...'

'Şimdi adam girecek içeri o parayla ne bulduysa yiyecek, içecek. Biz napalım? Normal fiyatlar koyalım da adam ne var ne yok götürsün mü? Bizim beach "daş"
mı yesin?'

Bunun karşılığı 30 liraya su, 25 liraya kola olur mu?

Hele de yazmıyorlar mönüye alkolsüz içecek fiyatlarını. Çıkarken gösteriyorlar sana, dünyanın değerli su kaynaklarını kıymetsiz böbreklerin için tüketmek
neymiş.

"Kola söyleyip buzlarını yedim ben de su almak yerine. Oh olsun" diyen insan tanıyorum.

****

Askerde en cok aranan şey nedir bilir misiniz? Uyku.

Uyutmazlar insani zira. Özellikle de eğitim zamanlarında, askerliğe daha tam alışamamışken.

Bütün gün yürütür, koşturur, zıplatırlar. Bir süre sonra anlarsın sistemi.

Bulduğun yerde uyuyacaksın. O bulduğun yer ise genellikle tahta bir bank, ahşap bir masadır.

Türkiye'nin en lüküs beach clublarından birinde yaşadım ben bu deneyimi. Beach değil, zaman makinesiydi sanki. Beni Elazığ'da yaptığım askerliğime döndürdü.

İki kişi 300 lira verip girdiğin, BMW marka shuttle araçlarla indirildiğin beachte tahta değil, 'dahta' şezlonglara yatabiliyorsun.

Şezlong dediğin merette ya yatar ya oturursun.

Diyelim yatmaya çalıştın.

Sırtüstü yatıyorsan, böğrüne böğrüne çalışıyor tahta.

Dönüp dönüp bakıyorsun, "Kim dürtüyor beni" diye.

Aslında dürtenin kim olduğu belli.

Bazı beachlerde taaa İbizalardan gelmiş adam seni dürtmeye, sen kıymetini bilmiyorsun.

Yüzüstü döneyim diyorsun, başlıyor göğüs kafesini darlamaya.

Farketmiyor. Hangi kapıyı çalsan, karşında buruk acı.

Çimlerde oturayım desen, chill out müziği 250 desibelle zihnine nakşetmeye çalışıyorlar.

Bu kadar bağıracaksan neden chill out? "Chilleteceksen" beni, neden bunca bağırıyor bu müzik?

Gidiyorsun birinin yanına:

"Kardeş şimdi siz bu müzikte neden sallanıyorsunuz sağa sola böyle Aczmendi gibi?"

"Ohoo kardeş. Sen de beach'e geliyorsun, happy hour bilmiyorsun."

Hımm...

Bir denizi güzel bu mekanların, onu da sen yapmadın.

Haa, şimdi bunca kötüledikten sonra derseniz ki, 'Kardeşim adamın koşulları bu, gitme sen de.'

Doğru.

Gitmiyor zaten artık insanlar.

Yazları dürten Bodrum-Çeşme yerine Yunanistan'a, kışın dürten Uludağ yerine de Bulgaristan'a kaçıyorlar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019