Uçurumdan zirveye, iflastan Para Ligi'ne bir Külkedisi hikayesi

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Uçurumdan zirveye, iflastan Para Ligi'ne bir Külkedisi hikayesi: Borussia Dortmund

 

 
Şampiyonlar Ligi'nde geçen haftanın sürprizlerinden birisi, Borussia Dortmund'un Real Madrid karşısında kendi evinde kazandığı 4-1'lik zaferdi. Bu hafta Salı ve Çarşamba günü oynanacak maçlarla Wembley'e kimlerin gideceği belli olacak. Bu seneki Şampiyonlar Finalinde büyük bir olasılıkla Bayern Münih ile B.Dortmund arasında oynanacak bir Alman derbisi izleyeceğiz. 
25 Mayıs 2013'te Wembley'de Kupa'nın sahibini bulacağı Şampiyonlar Ligi finaline şimdiden rezervasyon yaptıran Alman takımı Borussia Dortmund'un ibret alınabilecek enteresan bir hikayesi bulunuyor.
Olası Şampiyonlar Ligi finalistlerinden birisi Borussia Dortmund'un sıra dışı bir hikayesi var. Uçurumdan zirveye, iflastan Para Ligi'ne giden, bir kül kedisi hikayesi onlarınki. 
2000'li yılların başında girdiği mali kriz nedeniyle çok zor durumlara düşen, ancak daha sonra toparlanarak Bundesliga Şampiyonluğuna, ardından Şampiyonlar Ligi yarı finalistliğine ulaşan bu kulüp, adeta küllerinden yeniden doğdu.
Zirveden uçuruma bir geri dönüş hikayesi
Çok değil, daha sekiz yıl öncesine kadar iflasın eşiğine gelmiş, batmak üzere olan bir kulübün geri dönüş hikayesi aslında burada anlatacaklarımız. Gerçekten de Alman ekibi sadece yeşil sahalarda değil, ekonomik ve finansal anlamda da tam anlamıyla geri dönüşü becerebilen nadir kulüplerden birisiÖ
Alman ve dünya futbolunun önde gelen kulüplerinden birisi olan Borussia Dortmund, 1997'de Şampiyonlar Ligi Kupası'nı müzesine götüren, 2011-12 sezonu dahil olmak üzere sekiz kez Alman Bundesliga şampiyonluğuna ulaşan, asırlık bir geçmişe sahip mükemmel bir kulüptü. Ta ki, 2004-05 sezonunda çok büyük finansal sorunlarla boğuşuncaya kadar. 
İyi yönetilemeyen Dortmund krize girdi
1996-97 yılında Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kazanarak taraftarlarına adeta bir peri masalı yaşatan Dordmund'da yolunda gitmeyen bir takım yanlışlıklar vardı ve bunlardan en önemlisi özellikle futbolculara ödenen maaş ve ücretler ile primlerde yaşanılan çok önemli artışlar ve transferlere delicesine akıtılan milyon dolarlardı. Nitekim bu kapsamda Borussia Dortmund Avrupa'da oyuncularına en fazla maaş, ücret ve prim ödeyen kulüplerin başında geliyordu. 1996/97 Şampiyonlar Ligi'ni kazanan Dortmund'un 2001 yılında da Şampiyonlar Ligi'nde Kupa'ya uzanabilmek için 31 milyon dolar bedelle Marcio Amoroso'yu renklerine bağlaması, Avrupa'da büyük bir sükse yaratmıştı. Ancak kendisinden çok şey beklenen Amoroso, beklenmeyen bir sakatlık nedeniyle uzunca süre takımdan ayrı kalmış ve bir süre sonra da gözden düşmüştü. O sezon Şampiyonlar Ligi'nden de elenen Dortmund yaklaşık 62 milyon dolarlık bir gelir kaybıyla karşı karşıya kalmış ve toplam gelirinin yaklaşık yüzde 38'ini yitirmiş ve sezon sonunda kulüp sezonu 35 milyon zararla kapattığını anons etmişti. 
Kulübü iflasın eşiğine getiren bu süreçte, Borussia Dortmund'un plansız bir şekilde borsaya açılması, gelecek düşünülmeden yapılan gereksiz pahalı transferlerle mali disiplinden hızla uzaklaşılması, bu işin sonunun iyi olmayacağının da habercisi gibiydi. Nitekim beklenen oldu ve kulüp iflas noktasına geldi. 
Artan finansal sıkıntılar bir süre sonra kulübü iflasın eşiğine kadar getirdi. Nitekim kulübün 2005 yılında basına yaptığı açıklamayla "Dortmund'un hayati bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu; bu amaçla bu finansal darboğazı aşabilmek için kredi kuruluşlarıyla görüşmeye başlandığı" ifade olundu.
2006 itibariyle 175,4 milyon dolarlık borcu bulunan kulübün aynı yıl Frankfurt borsasında işlem gören hisse senetleri de %80'e varan oranda sert düşüşler yaşadı. İçinde bulunduğu finansal sıkıntıdan kurtulabilmek için borçlarının en azından 2006-07 vergi yılına dek ertelenmesi için çaba gösteren kulüp aynı sezon oyuncu ücretlerinde de %20'ye yakın kesintilere gitti. 
 
Dortmund geri dönüşü nasıl becerdi?
Yeşil sahalarda geri dönüşlere çok az da olsa bazen rastlayabiliyoruz ve bu tür maçlar futbol tarihinin en keyifli maçları oluyor, tıpkı Milli takımımızın Euro 2008'de İsviçre, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti ve Almanya karşısında yaptığı unutulmaz geri dönüşler gibi.
İçinde yaşadığı sıkıntılardan kurtulabilmek için oyuncuların ücret ve maaşlarını indiren kulüp öncelikle en değerli oyuncuları David Odonkor'u Real Betis'e ve Tomáö Rosick'i de Arsenal'a satarak kendisine nakit para yaratma yoluna yönelmek zorunda kaldı. Buradan gelen nakit parayla öncelikle gecikmiş borçlarını ve takımın giderlerini karşılayan Dortmund aynı zamanda bankalarla da anlaşarak borçlarını yeniden yapılandırdı, bu yükümlülüklerini yerine getirdiği için vergi ve sosyal güvenlik ödemelerini erteleterek soluklanma fırsatı yakaladı. Daha sonra kendisine yeni bir sponsor bulan ve buradan gelen parayla stadının kapasitesini artıran Borussia Dortmund kulübü yine Nuri Şahin gibi önemli oyuncularını bu kez kar ederek satıp 2011-12 sezonun sonrası 138,5 milyon Euro gelirle, Avrupa Para Ligi'nde 16. sırada kendisine yer bulabilen kulüp haline geldi. 
Öncelikle yanlış yönetimleriyle kulübü çıkmaza sokan başkan Gerd Niebaum ve menajer Michael Meier 15 Şubat 2005'de istifa etti. Kulüp başkanlığına Reinhard Rauball, kulübün idari direktörlüğüne ise 1959 doğumlu iş adamı Hans-Joachim Watzke getirildi. Alman futbolunu ülkemizde en yakından takip eden ve bilen Sevgili dostum Hüseyin Özkök'ün Krizdeki futbol isimli kitabımızda yer alan "İflastan Sıfır Borca: Bir Yeniden Doğuş Hikayesi" başlıklı makalesinden geniş ölçüde yararlanarak kaleme aldığımız bu yazıda da belirtildiği üzere kulüp Watzke'yi göreve getirir getirmez ilk iş olarak, Dortmund'u içinde bulunduğu darboğazdan kurtarmaya yönelik 5 basamaklı bir plan hazırladı. Bu plana göre yönetim 1- İflası engelleme, 2- Yeniden yapılanma, 3- Felsefe değişikliği, 4- Uygulama, 5- Sürdürebilirlilik konularında acil aksiyonlar aldı ve bunları hayata geçirdi. 
Yüksek maliyetli oyuncular yerine alt yapıya yöneldiler: Yaşadıkları finansal sıkıntı kulübü ücretlerde ve transfer harcamalarında sıkı bir disipline yöneltti. Çok pahalı yabancı transferleri yerine alt yapıya yöneldiler ve kulübü gençleştirdiler. Bugün 25.7 yıllık yaş ortalamasıyla Alman Bundesliga'da en genç kadroya sahip dokuz kulübünden birisi. Nitekim, Dordmund'un genç takımlarıyla 19 ve 17 yaş altı Bundesliga'da aldığı şampiyonluklar bunu kanıtlıyor. Dortmund'un amatör takımından, içlerinde bugün değeri 30 milyon Euro'ya ulaşan 17 yaşındaki Götze dahil 6 oyuncuyu kadroya aldı. Nuri Şahin gibi kulüpten yetişmiş genç oyuncuya sorumluluk vererek, onu kaptanlığa kadar yükseltti. 
Sermaye açığını azaltacak yeni öz kaynaklar buldular: Aynı zamanda borsaya da kote olan Dordmund'un artan zararları, kulübü yasal olarak ta sermaye açığını kapatmaya zorlamaktaydı. Bu nedenle sürekli, sermaye arayışına giden kulüp, kendilerine ilave yeni kaynak bulabilmek için bir miktar hisse satışının yanı sıra, kulüpteki ortaklık yapısında bazı değişikliklere yönelerek kendisine yeni öz kaynaklar buldu. Vadesi gelen borçların yaklaşık yüzde seksen beşi ise beş ila on yıllık bir ortalama vade ile yeniden yapılandırıldı. Bu yapılırken, finans maliyeti de aşağı çekildi. Ancak kulübün aldığı mali önlemleri destekleyen en önemli politika kulübün yıldız transferi için bütçesini heba etmemesiydi. Tüm bu idari ve finansal yapılanma, bir yandan kulübün sportif anlamda önünü açarken, parasal gelirlerinde de önemli artışlara yol açtı. Bu dönemde yeni sponsorluk anlaşmalarıyla kulübün önü açıldı. Bu şekilde kulübün mali borçları 118 milyon Euro'dan 26,7 milyon Euro'ya kadar gerilerken, zararlar da hızla kara dönmeye başladı. Ticari gelirlerinde ve naklen yayın gelirlerinde de önemli artışlar yaşayan Dortmund, parasal gelirlerini sportif performansa dönüştürebilme başarısını gösterdi. 
Bilet fiyatını aşağıya çekip tribüne daha fazla seyirci çektiler: Bilet fiyatlarını aşağıya çekip tribüne gelen seyircilere daha fazla ürün satarak maç günü gelirlerini artırdılar. Dortmund'un neredeyse her maçını ortalama 80.000'e yakın kişiye oynuyor ve bu durum onları bu ortalamayla Avrupa'nın bir numaralı kulübü haline getiriyor. 2011-12 sezonunu 77.245 ortalama seyirciye oynayan Dordmund bu sayede elde ettiği 27.7 milyon Euroluk maç günü geliriyle, Avrupa'nın en fazla maç günü geliri elde eden kulüplerinden birisi oldu ve bu gelir toplam gelirinin yüzde yirmisini oluşturuyor. Kulüp aynı zamanda yaptığı doğru hamleler ile son sekiz yılda gelirlerini istikrarlı bir şekilde artırarak, 79 Milyon Euro'dan 215 Milyon Euro'ya yükseltti. 
Çok sevilen teknik adamı iş başına getirerek seyirci sayısını ve gelirleri artırdılar: Kulüpteki değişimin en önemli dönemeçlerinden birisini kulüp felsefesinin değiştirilmesi süreci oluşturuyordu. Bu değişimi sağlamaya yönelik 2008 yazında Watzke, çok önemli bir hamle yaparak Mainz'da futbolcu ve teknik adam olarak yıllarını geçirmiş ama takımdan ayrılacağını açıklayan, hem kulübün yeni politikasına uygun bir tarzı olan, hem de seyirci ile çok iyi iletişim kurabilen Jürgen Klopp ile anlaşarak bugünlerin temelini attı. Jurgen Klopp ile 72.500 civarında olan seyirci sayısı da 77.250'ye kadar yükseldi. Kulübün gelirlerindeki bu olumlu gelişim, Dortmund'un finansallarına da olumlu etki yaptı. Öz kaynakları 98,1 milyon Euro'ya yükselirken, faaliyetlerinden 10,5 milyon Euro kara ulaştı. 
Sonuçta, klasik ama acı reçeteyi taviz vermeden uyguladılar: Kulüp ilk etapta yönetsel, iktisadi, mali ve sportif anlamda yeniden yapılanmaya yöneldi. Bu bağlamda kulüp öncelikle yeni bir yönetimle yola çıktı. Oluşturulan yeni yönetim ile bankalarla güven tazelendi. Bu sayede, mevcut borçlar yapılandırılarak, borçların vadesi uzatıldı, maliyetler aşağıya çekildi, kulübün üzerindeki finansal baskı azaltıldı. Sıkı bir mali disipline yönelindi. Kulüp öz kaynak açığını kapatabilmek için yeni kaynak arayışına yöneldi. Bu kapsamda başta borsada hisse satışı olmak üzere ortaklık yapısında bazı değişiklikler oldu. Bu arada yeni sponsorlarla anlaşılarak, kulübe taze para sokuldu. Popüler bir hoca ile tribüne daha fazla seyirci çekilerek, stat gelirleri ve maç günü gelirleri artırıldı. Pahalı oyuncu yerine alt yapıya dönüldü. Bir süre sonra yetişen bu oyuncular önemli paralara diğer kulüplere satılarak, kulübe yeni finansal olanaklar yaratıldı. Takım içi rekabeti olumsuz etkilemeyecek dengeli bir maaş ve ücret politikasına geçildi. Takım içi sağlanan rekabetle sportif performansta yeniden Bundesliga şampiyonluğuna ve şampiyonlar Ligi başarısına ulaşıldı. Buradan gelen gelirler tekrar sportif performansın artırılmasında kullanıldı. 
Dortmund'u 7 yıl önce 180 milyon Euro borçla alan Watzke'nin kontratı kısa bir süre önce 2016'ya kadar uzatıldı. Göreve geldiğinde 87 milyon olan gelir son sezonda 215 milyon Euro'ya çıktı. Sponsorlardan elde edilen gelirler tavan yaptı. 
2011-12 sezonu sonunda 40 milyon Euro'ya inen borç, bu yıl elde edilecek gelirlerle neredeyse sıfırlanma noktasına geldi. Kulüp borsaya açıldığından bu yana ilk kez kar payı dağıttı ve ayakları üzerinde durabilen sağlam bir yapıya kavuştu. Artık sıra sürdürebilirlilik olgusunun yerleşmesinde. Watzke şimdi bunun için planlarını yapıyor. Hedef tabii ki bir gün yine Şampiyonlar Ligi'ni kazanmak. Nitekim, son Real Madrid maçında ortaya koydukları futbol ve aldıkları mükemmel sonuçla bu hedeflerine çok yaklaşmış durumdalar. Ama artık kimse 1997 şampiyonluğunun ardından yapılan pahalı hataları ve sonuçlarını hatırlamak dahi istemiyor ve geleceğe umutla bakıyor. 
Çok başarılı bir performans sonrası 2011-12 sezonunda Bundesliga'yı şampiyon tamamlayan Alman Borussia Dortmund'un, oynadığı futbol ve mütevazı kadrosuyla böyle bir başarıya ulaşması, çoğu ülke takımı tarafından rol model kabul edilmesine yol açabilir.
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar