Uzun vadeli varlık getirileri

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Sene başında CEPR (Center for Economic Policy Research) tarafından yayınlanan bir çalışmada (Jorda, O. et al.) 1870-2015 yılları arasında 16 ülkede 4 temel finansal varlığa yapılan yatırımların uzun vadeli toplam reel getirilerini incelenmiş. Toplam getiriler ana para + faiz getirilerinin toplamı olarak hesaplanmış. Bu çalışmaya göre gayrimenkul yatırımlarının uzun vadeli getirisinin en az hisse senetleri kadar olduğu ortaya çıkmış: yıllık ortalama yüzde 7. Üstelik, bu dönemde borsa getirileri son derece oynak (volatil) iken, gayrimenkul çok daha stabil bir getiri sağlamış. Getiri oynaklığı riskin daha fazla olduğunun bir göstergesi olduğuna göre, aslında uzun vadede borsanın daha çok getiri (veya gayrimenkulun daha az getiri) sağlaması beklenebilirdi, ama durum öyle değil. (Bu aynı zamanda Türk insanının gayrimenkul yatırımına daha çok ağırlık vererek daha rasyonel bir yatırım kararı aldığı anlamına da gelir mi acaba?)

İncelenen diğer 2 varlık grubu ise daha sağlam (olması gereken) yatırımlar: Devlet tahvilleri ve kısa vadeli bonolar. Ancak burada da bir sürpriz söz konusu. Daha sağlam, yani daha az riskli olması gereken bu yatırımların getirileri en az hisse senetleri kadar oynak. Buna karşılık ortalama getirileri ise yüzde 1-3 arasında ve hisse senetlerinden çok daha düşük. Diğer bir ifadeyle, yatırımcılar kazık yerken, devletler ise bu işten kazançlı çıkmış. Bir başka nokta ise, özellikle son 15 yıldır devlet tahvillerinin reel getirisinin seküler (uzun vadeli) bir şekilde gerilediği çokça yazılıp çizilmiş olmasına rağmen, 150 yıllık bir perspektiften bakınca aslında bunun çok da doğru olmadığı, oldukça uzun periyotlarda devlet tahvillerinin getirisinin ekside bile kaldığı gözüküyor.

Çalışmada araştırmacılar aynı zamanda Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin uzun vadede varlık getirilerinin milli gelir büyüme hızının üstünde olduğu ünlü “r>g” formülünü de teste tabii tutmuşlar. (Piketty dünyadaki gelir eşitsizliğindeki artışı da bu şekilde -sermaye sahiplerinin getirilerinin büyüme hızından yüksek olmasıyla- açıklamakta.) Buldukları fark Piketty’nin hesaplamalarının bile üzerinde. Ekonomilerin büyüme oranı ortalaması yüzde 2.5 civarındeyken, varlık getirilerinin ortalaması yüzde 5’in üzerinde kalmış. Sadece 2 dönemde, 2 dünya savaşı sırasında büyüme hızı varlık getirilerinin üzerinde kalmış. Piketty’i de bu durumu fark ederek, savaşlar sırasında devletleri finanse etmek için vergi oranlarının artırıldığını, bugün de gelir eşitsizliği azaltılmak isteniyorsa, vergi oranlarını kademeli (progressive) bir şekilde artırarak, “az kazanandan az, çok kazanandan çok” şeklinde bir vergilendirmeye gidilmesi gerektiğini savunmakta.

Ancak, dünyadaki vergi politikalarındaki gelişmeler pek de o yönde değil doğrusu. Özellikle Trump’ın gerçekleştirdiği (ve finansal piyasalar tarafından “ilk anda” oldukça olumlu karşılanan) vergi reformları aksi yönde bir gelişmeyi (zengin kesimden daha az vergi alınması) beraberinde getirmekte. Buradaki ekonomik rasyonel böylece zengin, tasarruf sahibi kesimin daha çok yatırım yapacağı ve bunun da ekonomik büyümeye, istihdama ve nihai olarak da gelir dağılımına faydası olacağı yönünde. Ancak ekonomik araştırmalar böyle bir etkinin varlığını ortaya koymuş değil!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019