Vize krizi: Ulusal bir gurur meselesine dönüştürülen aceleci bir karar

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

ABD ile yaşanan vize krizini nasıl okumalıyız?

Bir diplomatik misyonun, ev sahibi ülkenin vatandaşlarının vize almasını zorlaştırması pek sık rastlanan bir durum değil. Daha önce ne Türkiye’de ne de diğer pek çok ülkede böyle bir olaya rastlanmadı. Dolayısıyla bu olağan dışı ve beklenmedik sertlikte bir adım. Esasen hükümetlerin aralarındaki anlaşmazlıklardan dolayı iki ülkenin vatandaşları cezalandırılıyor. Yetkililer, Amerikan diplomatik misyonlarının kendilerini çok sayıda Türk vatandaşına hizmet sunacak kadar güvende hissetmediği şeklinde bir açıklama yaptılar. Elimizde Amerikan temsilciliklerinin vize bölümlerinde şimdiye kadar büyük bir güvenlik sorunu yaşandığına dair bir bilgi bulunmuyor. Öte yandan, olağan prosedürle ele alınarak çözülemlenebilecek bir sorun, onarılması zor bir aşamaya geldi. Cumhurbaşkanımız zaten görev süresi dolduğu için gitmeye hazırlanan büyükelçiyi bu yaşananları bilerek tasarlamakla suçladı. Olay muhtemelen bu şekilde cereyan etmemiştir. Böyle bir tedbiri büyükelçi önermiş olsa dahi, kararı ancak federal hükümet alabilir. Büyükelçi kendi girişimiyle böyle bir karar alamaz. Sanıyorum bu Amerikan hükümeti katında düşünülerek, değerlendirilerek alınmış bir karardır ve kararda Başkan Trump’ın onayı vardır.

Sizce neden böyle bir önlem alındı?

Bu sorunun yanıtını salt güvenlikte değil, daha geniş bir diplomatik etkinlik alanında aramak gerek. Görünen o ki, Amerikan büyükelçiliği için çalışan birkaç Türk vatandaşı Fethullah Gülen’le ilişkili olarak sorgulanmak istendi. Bu mümkün. Amerikan hükümetinin gösterdiği hassasiyetin ardında Türk tarafının Amerika’ya tatmin edici bir açıklama yapmamış olması yatıyor. ABD açısından bakıldığında yerel personelin Amerika’ya ait tesislerin himayesinde Türkiye aleyhinde faaliyet göstermekle suçlanması çok ciddi bir durum. Bu durumda Amerikalılara, bu insanların gerçek bir suç faaliyeti içinde olduklarının gösterilmesi gerekiyor. Sefaret hem kendisinin suçlanmaması hem de suç varsa, tekerrür etmemesi için tedbirler almak için doğru bilgiler ister.

Bu kararların arka planında ne var?

Bu önlemin alınmasının ardında çeşitli nedenler var. ABD ve Türkiye arasındaki geniş ilişkiler bağlamında görülüyor ki ABD Başkanı, Venezuela devlet başkanı Maduro’nun ziyareti sırasındaki sıcak karşılama ve son derece eleştirel ifadelerden rahatsız olmuştur. Muhtemelen başka değerlendirmeler de var. Örneğin, Amerikan tarafının –belki de haksız olarak- Türkiye’nin şu veya bu nedenle Amerika’da davaları görülen bazı Türklerin iadesini sağlamak için Türkiye’de davalar açmaya ve sonra da suçluları takas etmek için pazarlık zemini yaratmaya çalıştığı kanısı ifade ediliyor. Tabii ki bu değerlendirme, Amerikan hukuk sisteminin nasıl işlediği ve uluslararası ilişkilerin nasıl yürütüldüğüne dair bilgi eksikliklerinden kaynaklanıyor. Başka alandan bir örnek verecek olursak, bazı durumlarda bir ülkede başka bir dost ülke adına yasa dışı faaliyetlerde bulunan kişiler tespit edilir ve sınır dışı edilir. Ancak bu olay hükümetler arasında alenen tartışma konusu yapılmaz, sessizce gerçekleştirilir.

Sorun diplomatik alandan politikaya kaymış gibi görünüyor, değil mi?

Gelinen noktada, mesele bürokrasinin inisiyatifinden çıkmış, siyasi düzeyde ve liderlerin çözmesi gereken bir soruna dönüşmüştür. Başlangıç olarak, konunun kamuoyunun dikkatinden uzaklaştırılarak biraz serinlenmesine izin verilmelidir. Belki o zaman dışişleri bakanları iletişim kurarak ne Türkler ne de Amerikalılar için yararlı olmayan bu kilitlenmeden çıkmanın bir yolunu bulabilirler. İki ülke arasında geniş kapsamlı bağlar var. Türkiye, ABD’nin Orta Doğu’daki çatışmaların sonlandırılmasında işbirliğine ihtiyaç duyduğu bir ülke. ABD, Türkiye için genişleyen bir pazar. Hem Türklerin hem de Amerikalıların vize almasını zorlaştırmak iyi bir fikir değil. Toplumların daha iyi anlaşılmasını istiyorsanız, karşılıklı bağlarını, iletişimlerini arttırmaya çalışmalısınız. Amerikalılar, birçok konuda Türklerin tutumlarını ve şikayetlerini yeterli düzeyde algılayamıyor, değerlendiremiyor. Benzer bir durum Türkler için de söz konusu. Ancak, insanların diğer ülkeye seyahat etme imkanını engellediğiniz sürece, bu olumsuz değerlendirmeleri değiştiremezsiniz.

Türkiye’nin misilleme yapması doğru bir adım mıydı?

Türkiye, bu zorluklara tepki göstermekte bazen çok hızlı davranıyor, liderler ilgili devlet kurumlarının görüşlerini almadan ve alınabilecek tedbirlerin muhtemel sonuçlarını hesaplamadan harekete geçiyor. Aslında, yanlış olduğunu düşündüğümüz için vizeleri askıya almayacağımızı, Amerika’nın da yanlış bir yol izlediğini söyleyebilirdik. Vizelerin askıya alınmasının yanlış bir şey olduğunu düşünüyorsak, başkalarının yanlış bulduğumuz kararlarını tekrar etmemiz için hiçbir neden yok. Ulusal bir gurur meselesine dönüştürülmüş bir tepki vermemize de gerek yoktu diye düşünüyorum. Gündelik hayata ilişkin bir konu ile karşı karşıyayız. Baştan beri stratejimiz Türk hükümetinin icraatının Türk kanunları ve güvenlik gerekleri çerçevesinde gerçekleştirildiğini gösteren kanıtlar sunarak Amerikan hükümetini ikna etmek olmalıydı. Bu olayları takip etmenin ve bir çözüme ulaştırmanın en kolay yolu bu olurdu.

Bundan sonrası için ne olması beklenebilir?

Kuşkusuz ki vize işlemlerinin başlaması görüşmelerde ele alınabilecek bir sorun. Sorun siyasi liderler tarafından tartışmalara konu edildiğinden, bürokrasinin çözüm oluşturabilmesi için siyasi liderlerin iki şey yapmaları lazımdır: Birincisi, sorun kapsamında kamuoyuna yapılan beyanların tonunun yumuşatılması gerekiyor. İkincisi, sorunun çözümü için bürokrasiyi görevlendirmek. Siyasi liderler kamuoyuna demeçler vermeye devam ettiği sürece durumun değiştirilmesi çok zor olacaktır. Kanımca hükümetler mevcut durumun belirsiz bir geleceğe kadar devam etmesini istemiyor. Her iki hükümet üzerinde de - muhtemelen Türk hükümeti üzerinde daha fazla - kendi vatandaşlarını vizesiz bırakmamak ve sıkıntıları engellemek için duruşunu değiştirmesi yönünde baskılar olacaktır. Fakat biraz zamana ihtiyaç olduğu görülüyor. Türk hükümeti tarafından Türk uyruklu bazı Amerikan sefaret personelinin, Amerikalı diplomatların bilgisi olmaksızın işler yapmış olduğuna gösteren sağlam kanıtlar sağlanırsa, bu çok önemli ve doğru yönde bir gelişme olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019