Yapay zeka çağında korkudan liderliğe

Tarihi bir dönüm noktasında bulunuyoruz. Bir zamanlar yenilik olarak görülen yapay zeka (YZ), hızla bir gereklilik haline geliyor. Bu değişimle birlikte, insanoğlunun hisset­tiği ilk duygulardan biri yeniden ortaya çıktı. Bu duygunun adı ise “Korku.” Dünya çapında hükümetler aceleyle düzenlemeler hazırlıyor, denetim organları kuruyor ve alarmlar çalıyor. Endişeler, iş kaybından kontrolden çıkan makine zekasına ve hatta insanlığa yönelik varoluşsal tehditlere kadar uzanıyor.

Ancak her teknolojik atılım, tamamen ye­ni bir yasal çerçeve ile karşılanmalı mı? Ben­ce, “Hayır.” Çünkü adalet ilkeleri — dolandı­rıcılık, ayrımcılık, gizlilik, kötüye kullanım gibi konuları düzenleyen ilkeler — zamansız­dır. Her teknolojik ilerleme için yeniden ya­zılmaları gerekmez; aksine, net bir şekilde yo­rumlanmalı ve cesaretle uygulanmalıdır. Asıl zorluk, kuralların yokluğunda değil, anlayışın yokluğunda yatmaktadır.

Bilinmeyenden korkmak, medeniyetin ken­disi kadar eskidir. Eski Yunanlılar bu içgü­düyü “skeptikos (σκεπτικός)” kelimesiyle ifade etmişlerdir; bu kelime, inkar etmek ve­ya direnmek değil, sorgulamak, düşünceli bir araştırma ile incelemek anlamına gelir. Türk­çedeki “Bilmediğin kuyuya taş atma” deyi­mi de bu temkinli tutumu yansıtır.

Tarihsel olarak, bilinmeyenler genellikle tehlikeyle eşdeğer olduğunda bu tür bir ihti­yatlılık bize çok yarar sağlamıştır. Ancak ino­vasyonun hakim olduğu günümüz dünyasında, aynı refleks ilerlemeyi felç edebilir.

YZ, toplumsal kaygıya neden olan ilk tekno­loji değildir. Elektrikten de bir zamanlar in­san sağlığına zararlı olduğu düşünülerek kor­kulmuştur. Günümüzde hayatın sıradan bir parçası haline gelen telefon bile başlangıçta doğal olmayan bir şey olarak reddedilmiştir. İlerleme her zaman düzeni bozmuştur ve bu bozulma her zaman rahatsız edici olmuştur. Ancak, Türk atasözünün de hatırlattığı gibi “Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı.” Tarih bize, geleceğe direnmenin geç­mişi korumadığını, sadece geleceği şekillen­dirme yeteneğimizi geciktirdiğini öğretir.

Retorikte sıklıkla gözden kaçan şey, YZ’nin yabancı bir güç olmadığıdır. O, kendimizin bir uzantısı veya uygulamasıdır. Yazı, hafıza­nın dışsallaşmasını sağladı. Hesap makinele­ri, hesaplama yeteneğimizi genişletti. YZ ise algıyı, karşılaştırma yapmayı ve karar verme­yi güçlendiriyor.

Genesis’te Kissinger, Schmidt ve Hutten­locher, YZ’nin sadece insan bilişinin bir ara­cı değil, aynı zamanda bilgi ve irade kavram­larımızı yansıtan ve sorgulayan paralel bir zeka biçimi haline gelebileceğini savunur­lar. Makineler artık programlanmış mantık­la değil, tecrübe etme yoluyla öğreniyor. Ay­rıca makineler; tecrübeyle öğrenmeyi bazen daha hızlı ve insanın öğrenmesini kısıtlayan korku veya utanç yükü olmadan yapıyor. Bu, sadece ne bildiğimizi değil, nasıl bildiğimizi de değiştiriyor.

Yapay zeka (YZ) daha yetenekli hale geldik­çe, sorularımız da buna uygun olarak olgunlaş­malıdır. YZ sadece verimliliği optimize etmek için mi kullanılmalı, yoksa değerlerimizi, etik kurallarımızı ve insanlığımızı da yansıtmalı mı? YZ opak bir kara kutu mu olacak, yoksa te­mellerine şeffaflık, güven ve hesap verebilirlik aşılayabilir miyiz?

Siemens’te YZ, soyut bir kavram olarak de­ğil, belirli bir amaç için uygulanmaktadır. Üre­timde öngörücü bakımdan enerji verimli akıl­lı altyapıya kadar, Siemens YZ’yi endüstrinin dokusuna entegre etmektedir. Amacımız in­san uzmanlığını değiştirmek değil, geliştir­mek, çalışanların, mühendislerin ve karar ve­ricilerin yeteneklerini genişletmektir.

En önemlisi, yapay zeka çalışmalarımızı açıklanabilirlik ve güvenle yönlendirilmekte­dir. Genesis’in de belirttiği gibi, en derin deği­şim zekanın icadı değil, tam olarak açıklaya­madığımız bir şeye güvenme yeteneği olabilir. Siemens, görünmeyeni anlaşılır hale getirmek için yatırım yapıyor ve makine öğrenimini in­san yargısıyla birleştiriyor.

Gelecek, değişime direnenlere değil, onu şe­killendirenlere aittir. Yeniliklerden korkmak içgüdüseldir. Ancak merak, hayal gücü ve keş­fetme isteği de aynı şekilde içgüdüseldir. Ya­pay zekanın dünyamızı değiştirip değiştirme­yeceğini sorgulamayalım, çünkü zaten değiş­tirdi. Bunun yerine şunu soralım: Yapay zeka ile nasıl bir dünya yaratmak istiyoruz?

Yenilikler her zaman gelecektir. Asıl so­ru şu: Buna direnerek mi yoksa öncülük ederek mi karşılayacağız?

Yazara Ait Diğer Yazılar