Yeni para politikası şirketleri nasıl etkileyecek?

Dr. Bertan KAYA
Dr. Bertan KAYA YENİ DÜNYADA YÖNETİM bertan.kaya@dunya.com

Karar öncesinde, istişare içinde olduğumuz iş insanlarına görüşümü “ılımlı ve süreklilik arz edecek bir faiz süreci olacak” şeklinde belirtmiştim. Pek çok yurt içi ve yurt dışı kuruluş ve uzmanın aksine neden “şahin” bir artış beklemediğimi de şöyle izah etmiştim:

Ilımlı artış bekliyordum

“Bence artış beklenildiği gibi yüksek olmayacak. %12.5-13 civarını hedefleme ihtimalleri yüksek. Bu şekilde başlayıp benzer ılımlı artışlar ile en azından sene sonuna kadar gidileceğini tahmin ediyorum. Çünkü ekonomik denge eskisi gibi az sayıda parametreye bağlı değil. KKM gibi bir seçim ekonomisi artığı var, istihdam ve büyüme riskleri var, enflasyonist talebin hızlı kesilmesi riski var, dengeler çok kırılgan. Bu duruma ekonomide kararsız denge deniyor. Kararsız dengede olan bir ekonomi için doğru karar ılımlı ve dengeyi kısa vadede sarsmayacak, tüm parametrelerdeki değişimleri büyük riskler almadan izleyebileceğin makul bir para politikasıdır. Buna ılımlı faiz artışları da dahil. Şahin politika alternatifi kısa vadede değil, orta vadede ve dış konjonktüre bağlı olarak gerekirse devreye girer ya da girmez”.

Yaklaşık bir artış oldu (%15). Mevcut kararın yukarıdaki durum nedeniyle doğru olduğunu düşünüyorum.

Bildiğiniz üzere PPK açıklamaları para politikasının temel iletişim araçlarından birisi. Bu çerçevede dün açıklanan faiz kararı da gelecek dönemlere ilişkin önemli bir sinyal niteliğinde. PPK, geniş bir veri skalasını dikkate alarak, orta vadeli bir bakış açısıyla, gelecek dönemin enflasyon görünümüne odaklanmakta olduğundan, kararları buna göre değerlendirmek gerekiyor.

Karardaki bazı ifadelere dikkatle bakmak gerek

“Kurul, dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin başlamasına karar vermiştir”.

“Kurul politika faizini enflasyonun ana eğiliminin gerilemesini ve orta vadede yüzde 5 hedefine ulaşmasını sağlayacak parasal ve finansal koşulları oluşturacak şekilde belirleyecektir. Enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar parasal sıkılaştırma gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirilecektir”. 

“Kurul, mevcut mikro- ve makroihtiyati çerçeveyi, piyasa mekanizmalarının işlevselliğini artıracak ve makro finansal istikrarı güçlendirecek şekilde sadeleştirecektir. Sadeleşme süreci, etki analizleri yapılarak kademeli olacaktır”.

Bu ifadeler, aslında fiyat istikrarını öncelikleyen bir Merkez Bankasının, fiyat istikrarı hedefini tehlikeye düşüren enflasyona karşı almış olduğu faiz kararı sonrası sıkça görebileceğimiz ve geçmişte de gördüğümüz ifadeler. Ortodoks politika uygulandığı dönemlerden aşinayız. Önemli olan ise bu ifadeleri kullanabilmiş olmak!

Yeni dönem başlıyor

Türkiye neredeyse iki senedir bir seçim ekonomisinin içindeydi. “Nas ekonomisi” veya “Yeni Ekonomi Modeli” olarak da tanımlanmış olan bu politika, ekonomiyi pek çok yan etkiye rağmen canlı tutmayı hedeflemekteydi. Büyüme ve işsizlik odaklı, daha önce 80’ler ve 90’larda da benzerleri denenmiş bu politika, seçim sonuçlarından da görüleceği üzere başarılı oldu. Siyasi açıdan bana göre “mükemmel” sonuç vermiş olan, gitti denilen seçimi kazandıran politika maalesef ürettiği yan etkiler ile ekonomik açıdan bazı akut sorunlar oluşturdu. 

Aktif maliye politikası ve enflasyonist para politikası ile ekonomiyi canlı tutmak, kuru kontrol altına almak ve bankaların bir para politikası aracına dönüştürülmesi; yüksek talep ile enflasyon döngüsünün kurumsallaşması, gelir dağılımının olumsuz etkilenmesi, hane halklarının alım gücünün, gelirlerinin altında kalması, otomobil ve gayrımenkul fiyatlarının uçması, kiraların korkunç seviyelere ulaşması ve bu sebeple sanayi bölgelerinden göç, yurt dışına beyin göçünün hızlanması, ihracatta rekabetçiliğin azalması, şirketler için finansa erişimin güçleşmesi ve KKM gibi durumları ortaya çıkarttı.

Şirketleri nasıl etkiler?

Öncelikle rasyonel politikaya dönüş, gelecek 6 ay içinde finansa erişimin rahatlayabileceğine işaret. Ayrıca seçim öncesi ekonomi modelini desteklemek amacı ile bankalar üzerindeki bazı düzenlemelerin de kademli olarak geri çekilmesi ile bankaların eli rahatlayacaktır. Piyasa faizi ile MB politika faizi arasındaki makasın daralması ile normalleşme sürecine girilecektir.

Parasal sıkılaştırmanın gerektiği zaman güçlendirilebileceği ve araç sadeleştirmesine gidileceği ifadeleri de bunu destekliyor. Şüphesiz bu şirketler için çok olumlu bir durum.

Diğer etki, politika faizi ile piyasa faizi yeniden bir yörünge oluşturana kadar talebin devam edebileceği, ancak bu makas kapanıp, beklenti çıpalanması süreci tesis edildikten sonra, ekonomik aktivitede yavaşlama kaçınılmazdır. Bu demek oluyor ki, 2024’te, eğer Amerika, Çin ve AB’de enflasyonist eğilim azalıp, ekonomi dengeye kavuşup, yeniden büyüme beklentisi ortaya çıkmaz, enflasyonist baskı ve buna yönelik sıkılaşma süreci de devam ederse, yani dış konjonktür lehimize dönmez ise, büyümede yavaşlama kaçınılmaz olacaktır. 2024 bütçeleri hazırlanırken, bu durum muhakkak değerlendirilmeli. Ağustos ayından itibaren şirketlerde başlayacak olan bütçe süreçlerinde, 2024’te para politikasındaki bu değişiklik muhakkak dikkate alınmalı.

Bir diğer etki yatırım ortamının iyileşmesi olacak. İş insanları önlerini daha çok görebildikçe, finansa erişim arttıkça, yatırımlar artacaktır. Çünkü iştah iyi. Yatırım ve büyüme iştahımız yüksek. Ayrıca yabancı yatırımcı için de güven veren, kurala dayalı ekonomi yönetimine dayalı bir ortam hem portföy hem de doğrudan yatırımlar için güzel bir zemin olacaktır.

Kur da bu süreçte, kendi dengesini bulacaktır. TL’nin aşırı değerlenmesi rekabetçiliği olumsuz etkilemektedir. Bu süreçte, ilk etapta, kurda bazı artış eğilimleri olabilir, ancak politika faizi ile piyasa faizi arasındaki makas kapandıkça, kurda dengelenme, rekabetçi seviyeyi koruyacak şekilde gerçekleşecektir. Bu da iş insanının önünü görmesinde önemli katkı sağlayacaktır.

Politikaya devam edilmeli

Önümüzdeki dönem yerel seçimlerin gerçekleştirilecek olması şüphesiz yeni ekonomi yönetiminin elini bir miktar bağlıyor. Ancak bu noktada siyasi iradenin şunu net görmesi lazım: ülkemizde ekonomik aktivite ile siyasi sonuçlar arasında illiyet bağı koptu ya da çok düşük bir korelasyona sahip. Bunun çeşitli sebepleri var, ancak iktidar partilerini destekleyen seçmen, ekonomik gelişmelerden olumsuz etkilense de siyasi tercihini değiştirmiyor. Bu durum bir fırsat olarak görülüp, fiyat istikrarını öncelikleyen ortodoks politikalara kesintisiz devam edilmeli. Ancak bu süreçte artık 2023 itibariyle ihtiyacımız olduğu kesinleşen yapısal reformlar da devreye alınmalı. AB adaylık süreci, adalet reformu, eğitim reformu, inovasyon ve teknoloji reformu, sosyal politika ve en önemlisi çevre ve sürdürülebilirlik reformu önceliklendirilmeli.

Bu süreçte partileri, siyaseti bırakıp yeni ekonomi yönetimine destek olmalıyız. Geldiğimiz noktada geçmişte yapılan ciddi hatalar olduğunu düşünsem de, yeni ekonomi yönetimi ile çıkışa dair bir sinyal gördüğümü belirtmek isterim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar