İhracat üç yıldan sonra tökezledi

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

 

 

Basit bir hesap… Mart ayındaki ihracat geçen yılın 33 milyon dolar altında kaldı. Martta Avrupa Birliği’ne yapılan ihracatta ise 131 milyon dolarlık azalma oldu.

Basit bir mantık… Avrupa Birliği’ne geçen yılki kadar ihracat yapabilseydik, toplam ihracatta bir azalma ortaya çıkmayacaktı. Hatta bırakın geçen yılki kadar ihracatı, azalmayı 131 milyonun yarısı düzeyinde tutabilseydik, toplamda yine bir azalma olmayacaktı.

Basit bir hesap, basit bir mantık ve basit bir çıkarım… İhracatta Avrupa Birliği’nin eski önemini yitirdiği, Türkiye’nin yepyeni pazarlar keşfettiği, dünyada ihracat yapamadığı yalnızca bir iki ülke kaldığı söylemleri hoş, ama biraz boş! Çok sayıda ülkeye ihracat yapmak iyi güzel de, ihracatın miktarı da “biraz” önem taşıyor.

Pazarın gücü, alım gücü önemli. Çok büyük bir kriz yaşamakta olan AB pazarı, bizim için vazgeçilmez olduğunu ortaya koyuyor. İşte sonuç ortada…

 

Üç yıldan sonra

 

İhracat, bir önceki yılın aynı ayına göre son olarak 2010’un şubatında gerilemişti. 2010 yılının şubat ayındaki ihracat, 2009 şubatındaki düzeyin yüzde 2 altında kalmıştı.

Aradan 3 yılı aşkın süre geçti; tam 37 ay ve ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre yine geriledi. Mart ihracatı, geçen yılın martındaki ihracatın yüzde 0.3 altında kaldı. Bu, kesinlikle önemsenecek bir oran değil aslında. Girişte mutlak değer olarak azalma rakamını verdik; yalnızca 33 milyon dolar.

Biliniyor ki TÜİK bazı verileri zaman içinde revize ediyor. Bu verilere dış ticaret de dahil. Dolayısıyla zaman içinde mart verisi revize edilebilir ve yüzde 0.3’lük azalma daha da büyüyebileceği gibi, pozitife de dönebilir. Yani sonuç olarak bu oranının psikolojik anlamda ihracatın gerilemesi gibi bir algı doğurması dışında hiçbir önemi yok.

Hem zaten tersi nasıl bekleniyordu ki… En büyük pazarımız krizle boğuşurken bizden yaptığı alımı daha da artırması beklenemezdi ya. Ama biz, dünya ekonomisindeki sıkıntıyı düşünmeden “Satarız, her şeyi satarız, her yere satarız” gibi tuhaf bir özgüvenle, cesaretle ortaya çıktık. Bir sınır olduğunu, ihracattaki artışın da sınırına yaklaştığımızı ya da geldiğimizi mart verisiyle birlikte görmüş olduk.

 

İran’a 381 milyonluk altın satıldı

 

Geçen yılın gözde ihraç ürünü altın, gözde ülkesi de İran’dı. Bu ülkeye mart-temmuz döneminde yoğunlaşmak üzere 2012’nin tümünde tam 7 milyar dolarlık altın ihraç edildi. İran’a olan petrol ve doğalgaz ödemesinin altınla yapıldığı da bir sır değildi. Hatta bu ödemeye aracılık eden Halkbank uluslararası alanda şimşekleri üzerine çekmişti.

İran’a altın ihracatında da sorun yaşanması üzerine ihracatta Birleşik Arap Emirlikleri’nin devreye girdiği ve İran’a bu ülke üzerinden altın gönderildiği görüşü dile getirilmişti. Çünkü, İran’a ihracatın bıçak gibi kesildiği aylarda BAE’ye yapılan ihracat dikkat çekmeye başlamıştı. Sonuçta, geçen yılın tümünde bu ülkeye de 4.6 milyar dolarlık altın ihraç edilmişti.

Bu yıla geldik, ocak ayında İran’a 1 dolarlık bile altın ihraç edilmedi. BAE’ye 371 milyon dolarlık ihracat vardı. Şubatta İran pazarı kımıldadı, 118 milyon dolarlık altın satıldı. BAE’ye de 402 milyon dolarlık ihracat yapıldı.

Martta ise İran pazarı eski canlılığına kavuşacağının işaretlerini verdi. Marttaki ihracat 381 milyon doları buldu. İran’a ihracat artınca, BAE’ye adeta “gerek kalmadı” ve bu ülkeye martta yalnızca 59 milyon dolarlık ihracat yapıldı.

İran’a ihracatın hız kestiği aylarda BAE’nin ön plana çıkması durumu geçen yıl da çok dikkat çekmişti. Örneğin, nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında İran’a toplam 5.7 milyar dolarlık ihracat yapılırken, bu aylarda BAE’ye yalnızca ama yalnızca 40 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirilmişti. Ama daha sonraki beş ayda İran’a ihracat 302 milyon dolara inerken, BAE’ye ihracat 4.4 milyar dolara fırlamıştı.

Öyle görünüyor ki İran’la Birleşik Arap Emirlikleri altın ihracatı konusunda tahterevallinin uçlarına oturmuş iki ülke gibiler…

 

aaktas01052013.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar