Fred doping yaptı mı?

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Kelime anlamı itibariyle doping, “bir spor yarışması sırasında vücuda ek enerji sağlamak için kullanılan uyarıcı ilaç” olarak tanımlansa da Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından listelenen ve sporcuların eşit rekabet şartlarında yarışmasını engelleyen her türden performans arttırıcının kullanımını kapsıyor. Sporcuların bilinçsizce kullandıkları bazı grip ilaçları dahi testlerde pozitif sonuç verebildiğinden; gerek tedavi, gerekse de destek anlamında sporculara verilecek sağlık hizmetleri ciddi uzmanlık gerektiriyor. Öte yandan WADA’nın giderek artan bir hassasiyette bu sakıncalı maddeleri tespit etmeye başlaması, bu işten medet uman kimi sporcu ve antrenörleri de radara yakalanmayacak yöntemler aramaya itiyor. Anlayacağınız, tavşan ve tazının mücadelesi hız kesmeden sürüyor.

Doping konusunu bizim gündemimizde tutan olay, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi 3. Eleme turundaki rakibi Shakhtar Donetsk’in futbolcusu Fred’in “Copa America” esnasında verdiği numunelerde “hidroklorotiyazid” isimli yasaklı maddeye rastlanmış olması. Maddenin ismi bu şekilde telaffuz edilince, doğal olarak biz sade vatandaşlar pek bir şey anlamıyoruz. Oysa bu “hidroklorotiyazid” çoğunlukla yüksek tansiyon hastalarına verilen ilaçların içinde bulunan ve “idrar söktürücü” özellik gösteren bir madde. Geçmişte sporcuların vücutlarındaki fazla suyu atmak için kullandıkları bu madde, 10 yıl kadar önce yasaklı maddeler arasına alındı. Her ne kadar Brezilya futbol federasyonu yaptığı açıklamada, “Nisan ayında yayınlanan son listede bu madde yasaklılar arasında değil” dese de benim rastlantısal olarak bulduğum ve etken maddesi “hidroklorotiyazid” olan bir ilacın prospektüsünde aynen şunlar yazıyor: “Bu ilacın bileşiminde bulunan hidroklorotiyazid, anti-doping testlerinde pozitif sonuçlara yol açabilir.”
Peki ama neden idrar söktürücü bir özellik gösteren bir tansiyon ilacı doping kapsamına alınmış? İşte, amiyane tabirle “zurnanın zırt dediği yer” de tam burası. Diüretikler (idrar söktürücüler) doping sayılıyor çünkü: Birçok hastalıkta vücuttan fazla suyun atılması için kullanılan bu grup ilaçlar, yarışmacılar tarafından iki nedenle kullanılıyor. Birincisi ağırlık kategorilerine uygun olabilmek, vücut ağırlıklarını ani azaltmak, daha düşük kilolarda yarışmak için. İkincisi ve bizim açımızdan önemlisi, vücuttan çıkan idrar miktarını çok arttırıp idrarı sulandırarak kullanılan bir doping maddesini gizlemek için. Bilindiği gibi sporcular tarafından yarışmalardan sonra verilen idrar numuneleri ikiye bölünüp, A ve B numunesi olarak kodlanıyor ve numaralandırılıyor. Sporcunun vermekle yükümlü olduğu numune minimum 75 mililitre. Verilen miktarın ikiye bölündüğünü düşünecek olursak, her bir numunede yüzlerce sakıncalı maddeyi teker teker aramak için çok ciddi ve kapsamlı bio-kimsayal analizler yapılıyor ki, idrardaki su miktarını arttırmak demek aynı zamanda radara yakalanma olasılığının da düşmesi anlamına geliyor. Hatırlayın, 7 defa Tour de France’ı kazanan ve bisiklet sporuna gönül verenlerin bir zamanlar sevgilisi olan Lance Armstrong, Oprah Winfrey’e yaptığı itiraflarında ne demişti: ““Hiçbir doping testim pozitif çıkmadı. Retroaktif anlamda, bir tanesinden kaldım. Yüzlerce doping testini rahat bir şekilde geçtim çünkü sistem kusurluydu. Yarıştığım dönemde Fransa Bisiklet Turu’nu dopingle kazanmak, lastiklerinizde hava olması ya da etap esnasında su içmek kadar doğaldı.”

Tüm bunlardan çıkan sonuç şu, eğer Shakhtarlı oyuncu Fred’in kayda geçmiş hipertansiyon, kalp yetmezliği gibi bir hastalığı yoksa (ki böylesi hastalıklara sahip biri nasıl üst düzey futbol oynayabilir orası da muamma) kullandığı “hidroklorotiyazid” maddesi, vücudundaki asıl doping içeriğini gizleme amacı taşıyor olabilir. Bu da oyuncunun performans arttırıcı madde kullandığına dair güçlü bir kanıt oluşturur. Elbette bu konudaki nihai kararın Şampiyonlar Ligi organizasyonu dâhilinde “idari” özellikte olduğunu unutmamak gerekiyor. Fred’in -eğer kullandıysa- doping yaptığı organizasyon CONMEBOL sorumluluğunda. 

Ben bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Avrupa medyasında patlayan ve Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği'inden (IAAF) sızdırıldığı söylenen yeni bir haberi de es geçmeyelim. İngiliz Sunday Times gazetesi ve Alman ARD televizyonunda yayınlanan bu habere göre, 2001 ile 2012 yılları arasında Dünya Şampiyonaları ve Olimpiyat Oyunları'nda 5 binden fazla atletten alınan 12 bin kan numunesi incelendiğinde madalya sahiplerinin üçte biri doping açısından “şüpheli” olarak sınıflandırılmış ancak yeterli kanıt olmadığından herhangi bir işlem yapılmamış. Bu numunelerin sahipleri arasında söz konusu yarışmalarda 55’i altın olmak üzere madalya kazanan 146 atlet de var.
Sanıyorum işin özü şu, tazı tavşanı kovalıyor ama yakalaması her zaman mümkün olmuyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016