Giden yıla “kayıp yıl” desek yalan olmaz

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

2015 yılının sonuna geldik. Genelinde giden yıl için “kayıp yıl” desek yalan söylemiş olmayız. Bu hem dünya ekonomisi için böyle hem de Türkiye ekonomisi için. Dünya ekonomisi bu yıl içinde en azından yerinde saydı demek mümkün. Bunun nedenlerine ilişkin herkesin kendi listesinin olması doğal. Kendi adıma üç önemli sıkıntıya bu listenin başında yer veriyorum. FED’in yıl içinde izlediği para politikası patikası ve bunun beklenti ve risk algısı açısından doğurduğu sonuçlar birinci sırada yer alıyor. Çin ekonomisinde ortaya çıkan yavaşlama eğilimini 2015 listesinin ikinci sırasına koymak doğru olur diye düşünüyorum. Üçüncü sırada ise genelde emtia fiyatlarındaki çöküşü andıran gerileme, özellikle de petrol fiyatlarındaki hacimli düşüş var. Bu üçünün dışında örneğin jeopolitik bağlamda ortaya çıkan gerilimleri, terör olaylarını vs de 2015 listesine koymak mümkün. 

Dünya ekonomisinin yıl boyunca ABD ekonomisinin ve FED’in olası girişimlerinin gölgesi altında kaldığı söylenebilir. ABD ekonomisi, yılın ilk çeyreğindeki hafif sarsılma dışında iyiye gitti. Büyüme yılın ikinci yarısında biraz daha güçlendi. Enfl asyon yılın sonuna doğru kıpırdadı. Bu iyi işaretlere karşılık FED’in yılın büyük kısmını tereddütler içinde geçirdiğini söylemek mümkün. FED ancak yılın son ayının sonunda bu tereddüdü aştı, beklenen faiz artırımını gerçekleştirdi. 

Bir dönemin büyüme motoru olan Çin için 2015 yavaşlama yılı oldu. Çin ekonomisinin yavaşlaması kendi içinde ciddi sıkıntılar üretti kuşkusuz ama dünya ekonomisinin büyümesini de baskıladı. Petrol fiyatlarındaki düşüş ise esas olarak petrol üreticileri arasındaki çekişme ve bunun ürettiği arz fazlasından kaynaklandı. Dünyada yaygın hale gelmiş olan büyüyememe sorunu emtia fiyatlarındaki çöküşün ana kaynağı oldu. Çin’deki yavaşlama da bu eğilimi besledi. Dünya ekonomisi büyümeyi baskılayan bu gelişmelerden de olumsuz yönde etkilendi. FED’in uzun süren kararsızlığı da belirsizliği yoğunlaştırıp, risk algısını bozarak bu eğilime katkı yaptı. Sonuçta, giden yıl dünya ekonomisi açısından pek parlak bir yıl olmadı. 

Benzer bir nitelemeyi Türkiye ekonomisi açısından da kullanmak mümkün. Öteki ekonomiler gibi biz de dünyadaki olumsuzluklardan etkilendik kuşkusuz. Örneğin FED’in kararsızlığı bizi de etkiledi. Ama dünyadan gelen etkilerin tümünün negatif olduğunu söylemek yanlış olur. Örneğin, emtia ve petrol fiyatlarındaki gerilemeler dünyada sorun yaratırken, bize olumlu katkı yaptı. Düşen fiyatlar ithalatı daraltarak dış ödeme açığımızı geriletti, dış ödeme sorunumuzu hafifl etti. Aynı süreçte bir de negatif etki çıktı ortaya. Emtia ve petrol üreticisi olan ülkelerdeki pazarlarımız daraldı, ihracatımız yavaşladı. 

Dünyadan etkilendik ama 2015 yılının kayıp yıl olmasına biz de katkı yaptık. Türkiye ekonomisi giden yılı koyu bir risk gölgesinde geçirdi. Bunun bir kısmı FED’deki kararsızlık salınımı gibi kökü dışarıdaki gelişmelerden kaynaklandı ama 2015 yılında risk üretimine bizim de ciddi katkımız oldu. Karşılaştığımız risklerin önemli kısmını ekonomi dışı gelişmelerin ürettiğini söylemek mümkün. Dozu azalmadan yıl boyu sürüp giden siyasi risk bunların birisi. 2015 içinde adeta tırmanan jeopolitik riskler de böyle. Yılın sonuna doğru yoğunluğunu artıran dış göç dalgası da ekonomi dışından gelen bir risk unsuru. 

2015 yılında siyasi riskin artmış olması yıl içinde iki kere yapılan genel seçimlerden kaynaklandı. Seçim ve ardından gelen hükumet yapılanması vb gibi süreçler, yılın büyük kısmında siyasi risk algısını canlı tuttu. 7 Haziran seçimlerinden sonra hükumetin kurulamaması ve bu iklimde aniden terörün de tırmanması içeride ve dışarıda Türkiye’ye dönük risk değerlendirmelerini önemli ölçüde etkiledi. Risk algısı sadece artan siyasi risk ve tırmanan terörden kaynaklanmadı. Çevremizdeki hemen her ülkeyle problemli pozisyona gerilemiş, bir kısmıyla da sıcak çatışma eşiğine gelmiş olmamız da taşıdığımız jeopolitik riski artırdı ve bize dönük risk algısının bozulmasına katkı yaptı. Bütün bunlara ilaveten Suriye kaynaklı göçün hızla tırmanıp, birikimli olarak yüksek sayılara ulaşmış olması da hem içeride hem de dışarıda güvensizlik duygusunu beslemeye başladı. 

2015 yılına egemen olan risk ikliminin Türkiye ekonomisine en büyük maliyeti zaten yavaş olan büyümenin daha da baskılanması oldu. Gelen yılda bu iklimin değişip, büyümeyi canlandıracak koşulların oluşması olasılığı şimdilik düşük görünüyor. Umarım süreç içinde bunu tersine çevirmek mümkün olsur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018