'Ne istediğini bilmek başarının anahtarıdır'

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI emre.alkin@dunya.com

Bu haftaki konuğumuz bir iş lideri… Mehmet Nane... Bir çoğumuz onu Teknosa mucizesinden tanıyor… Bugün Carrefoursa‘nın CEO’su. Ancak ben onu bir ağabey ve bir bilge olarak tanıyorum. Altınbaş Vakfı’nın kurucusu olduğu Kemerburgaz Üniverisitesi'nin davetini kırmadı. Öğrencilere kariyer yolculuğunu anlattı. Ben soru sordum, Mehmet Bey büyük bir samimiyetle cevapladı. “Dükkanda büyüdüm ben” diye başladı söze… Paylaşmasak olmazdı…

Nasıl bir çocuktunuz?

Ben 1966 Mersin doğumluyum. Tüm ailem dükkancı. Perakendeci yani. Dedem Mersin Ticaret Odası’na kayıtlı ilk esnaflardan. Yıl 1906. Toplam 13 çocuğu varmış. Babam üniversite okumuş. Sonra profesyonel hayata başlamış. Yine de dedem tüm çocuklarına hem dükkan hem de sermaye vermiş. Babamım kira geliri, iş yerindeki maaşından daha fazlaymış. Sonra kanına girmişler, dükkancılığa başlamış. Ben de dükkanın içinde büyüdüm diyebilirim. Lise çağlarında işi ben götürmeye başladım. İstanbul’a mal almaya giderdim mesela. Üniversiteyi İstanbul’da okurken de Tahtakale benim en önemli uğrak yerimdi. 

Tüm bunlardan sakin bir çocuk olduğunuzu çıkaracağım ama…

Yok. Pek sakin değildim. Oğlum da epey hiperaktiftir. Annem bana “senin oğlan sana göre melek” diye takılıyor.  Bende icat çıkarma merakı vardı. Ahşap Sana Yağı kutularından neler yapardım neler! Halen de evde tamirat yaparım. İcat çıkarmaya devam ediyorum hem işte hem de evde. 

Babanız demokrat mıydı aile içinde?

Biz ataerkil büyüdük demeliyim. Müsaadeyle konuşurduk. Babama hala “siz” derim. Halbuki bizim çocuklar bugün eve gelip “selam baba” deyip odalarına gidiyorlar. Çözmesi zor bir dil kullanıyorlar. Zaman aldı anlamam. Eskiden büyükleri anlamaya çalışırdık, şimdi küçükleri anlamaya çalışıyoruz.

Peki dede, torunlara nasıl davranıyor?

Bize yaptığı kadar yapmasa da onları da zorluyor ama tabii çocuklar dinler mi? Bazen idare ediyorlar bazen de dilediklerini yapıyorlar. Arada matrak da geçiyorlar. Biz yapamazdık bunları.

“Annem ve babam eğitime önem verirdi ve ilk önemli dersi babamdan aldım”

Aileniz eğitime önem veriyor bu belli…

Allah hem annemden hem de babamdan razı olsun. Biz dört kardeştik. Hepimiz de üniversitede okuduk. Mersin’deki 20 metrekarelik bir dükkan ile dört çocuğu en iyi şekilde okutmak kolay değil. Harçlıklarımızı bile ihmal etmediler. Bende sadece iki çocuk var. Bugün iyi eğitim almaları için çok çabalıyoruz. Bu da şartların nerden nereye geldiğini bize gösteriyor. 

İlk ne zaman para kazanmaya başladınız?

İlk önce kendi kendime yetmenin çaresini buldum diyebilirim. Babamın gönderdiği para ancak yetiyordu. Bu sebeple yurt sorumlusu oldum. Böylece yurt parası vermekten kurtuldum. Hem tasarruf ettim hem de prestij kazandım. “Yurt abisi” oldunuz mu herkes sizinle iyi geçinir. Keyifli günlerdi. O zamanlarda yöneticisi olduğum İşletme Kulübü’nün bir etkinliğinde Bülent Şemiler ile tanıştım. Beni beğendi ki, kendimi bir anda Emlak Bankası’nda buldum. Babamı ikna etme işini anneme bıraktım. Müsaade  gelince yaz tatilinde staj yapmaya başladım. Hem sosyalliğim hem yabancı dilim hem de çalışkanlığımla göz doldurdum ki, beni bırakmadılar. Stajyer memur olarak atandım bir süre sonra. İlk maaşımı o zaman aldım. 

İlk maaşı almak nasıl bir duygu?

Tarif edilemez. Çok iyi hatırlıyorum. Maaşım net 160 bin liraydı. Babam ise bana 40 bin lira gönderiyordu. Babama “Ben para kazanıyorum artık,  para göndermene gerek yok” dedim. Ancak o “siz okurken benim bu parayı göndermek vazifem, gerekirse saçımı satarım yine gönderirim” dedi. Çok duygulanmıştım. Önemli bir hayat dersiydi. Adaletli olmanın önemini kavradım. Bir süre sonra full time çalışmaya başladım. Üniversitede okumaya devam ediyordum bu arada. 

Peki IQ mu, EQ mu önemli kariyerde?

EQ galiba biraz daha önemli. Ben kariyerimin ilk yıllarında EQ’mu çok kullandım. İşyerinde neredeyse herkese her konuda yardım ettim. Bunalan ebeveynler için çocuklarının ev ödevlerini bile yaptım. Birşey dikkatimi çekerdi. Öyle teknik arkadaşlar vardı ki her meseleyi bir kerede anlarlardı. Ancak EQ eksiliği sebebiyle ilerleyemezlerdi. Çalışma ortamı hem zeka hem duygusal zekayı iyi kullananların yükseleceği bir yer. Daha o zamanlarda bu gerçeği kavradım.

“Lüzumlu olmayan hiçbirşeyden hoşlanmam, israfı sevmem”

Yurtdışında eğitim tecrübeniz de var sanıyorum …

Üniversiteden sonra yurtdışında yüksek lisans yapmak istedim. Burslar için başvururken bir kabul geldi. Merak ettim sordum “neden beni kabul ettiniz” diye.  Cevap tam bir ders niteliğindeydi. “Bankacılık eğitimi istedin; ne istediğini bildiğin için kabul ettik”. İş hayatında da sosyal hayatta da anahtar özellik ne istediğini bilmek diyebilirim. Bu hem yolunuzu açar hem de sözünüzü dinletir. 

Tasarruflu bir insan mısınız? 

Yetiştiğimiz dönem itibarıyla öyle olduk tabii. Çarçur etmem, israfı sevmem. Bazen bu tutumum çocuklarım tarafından eleştirilir. Ancak ben bu özelliğimi acı tatlı tecrübelerle kazandım. Aslında lüzumlu olmayan hiçbir şeyden de hoşlanmam. Şoför kullanmam, kendi kapımı kendim açarım, yemekte sıraya girerim. Öncelik ya da ayrıcalıktan hoşlanmam. 

Bu kadar mütevazı olmanızı yanlış anlayıp çizgiyi aşan olmuyor mu?

Her şey mesafeli olmaktan geçiyor. İnsanlarla aranıza bir kol mesafesi koymanız gerekir. Samimi olmakla yüz göz olmak arasında büyük fark var. Dert dinlerim, icabında yardımcı olurum, omuz omuza çalışırım, espri yaparım ama asla bu kol mesafesini bozmam. Patronumla da çalışanımla da hem mesafeliyimdir. Mesela merak iyi bir şeydir ama, cevabından hoşlanmayacağımız bir soruyu başkasına sormamalıyız diye düşünüyorum.  

“Orkestra şefi gibi yönetmek”

Teknosa konçerto, Carrefoursa senfoni midir?

Gayet yerinde bir tespit. Ben de bu önemli kurumları bir orkestra şefi gibi idare etmeye çalıştım, çalışıyorum. Bu sebeple bugün Teknosa ve Carreforsa çıtayı çok yükseğe koymuştur. Mutlu çalışanı olan şirket sonunda kar eder. Bu işin formülü ekip ruhuyla çalışmak, çalışanı mutlu etmek, mutlu şirket yaratmaktır. Aidiyet duygusu çalışanın hakkı verilerek olur. Bu adaleti sağlayan her şirket geleceğe güvenle bakar. 

Kariyerinin başında olan gençlere en önemli öneriniz ne olur?

Akılları ile kalplerini beraber kullansınlar. Ne istediklerini bilsinler. Bu istekleri onları çok büyük başarılara götürmeyebilir. Ancak kararlı olmaları onları sonunda mutlaka başarının yörüngesine atacaktır. Sadece çok çalışmak değil, sosyal de olmaları lazım. Yani IQ kadar EQ da önemli. 

Teşekkür ederiz.

Ben de Altınbaş Vakfı’na, Kemerburgaz Üniversitesi’ne ve Dünya Gazetesi’ne teşekkür ederim. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar