Almanya gerginliğine rağmen ikinci yarıda yeşeren umutlar

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

TÜİK’in işi zor. Masanın bu tarafındaki bizlerin işi daha da zor. Küreselleşme bizleri istatistik toplumu olmaya zorluyor. Yeni istatistik serisi oluşturmaya ve büyük veri altyapısını kurmaya çalışıyoruz. En zoru da, eskisiyle yenisini uyumlulaştırmak. Bu bir süreç istiyor.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Temmuz PMI endeksi verileri açıklandı. Haziran’da 54,7 düzeyindeki PMI endeksi, Temmuz’da 53,6’a dönmüş. Ülke genelini kapsayan sanayi üretim endeksi (TUIK Sanayi Üretim Endeksi-SÜE), 2015 yılından bu yana ISO PMI endeksiyle birlikte hareket ediyorlar. Bu çok iyi haber. Neden? Çünkü veriler arasında öylesine derin ve köklü uyumsuzluklar yaşıyoruz ki, ISO PMI-TUIK SÜE senkronizasyonuna (eş uyumuna) bir öncü gösterge misyonu atfediyoruz. ISO PMI’dan yola çıkarak, Haziran’a kadar ülke genelindeki imalat sektörünün faaliyet koşullarında önemli bir toparlanmadan bahsedebiliyoruz. Temmuz’a gelince işler değişiyor. Haziran Temmuz arasında ISO PMI endeksi yüzde 2.01 geriliyor. Buna rağmen Temmuz 2017, Kasım 2013’ten beri ikinci en yüksek değerindedir. Son 6 yılın beşinci en güçlüsüdür. TÜİK mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi, Mayıs’ta Nisan’a göre yüzde 1,5 azalmıştır. Turizmde iyileşme işaretleri ve Avrupa’daki kıpırdanma, Haziran’daki toparlanma ümidimizi oluşturuyor. BTK’nın derlediği üretim verilerindeki “saat başı üretim” verisi bile, 2015’ten bu yana kararlı bir artış trendini teyit ediyor.

Bu arada Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Temmuz 2017 ihracatı gerçekleşmeleri iyi. Geçen yılın baz etkisini topluyoruz. Darbe sonrasındaki ihracat verileri, 2017 Temmuz sonuçlarını yüzde 31,2’a taşıyor. Rakamsal olarak aynı ölçüde yüksek değil. 11 milyar 474 milyon dolar. Çarkların dönmesi, üretimin devam etmesi anlamına geliyor. Tüketim özel yatırımları, özel yatırımlar kamu harcamalarını, kamu harcamaları da net dış alem farkını (yani ihracat ile ithalatın farkı) harekete geçirerek milli gelir altında toplar. Özetlersek; tüketimdeki iştah, yatırımlarla ve net ihracatla kol kola gidebiliyor. 2017’nın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde bizi neler bekliyor bir göz atalım:

1. Almanya ile ilişkileri rayına oturtmanın önemi ekonomik gündemin zirvesine oturuyor. Almanya uzun yıllardır üretimden yaptığımız ihracatta zirveyi kimselere kaptırmıyor. Temmuz’da öyle olmuş. yüzde 28,2’lik artışla şimdilik yerini koruyor.

2. Enflasyondaki katılığımız sürüyor. Yaz aylarının mevsimlik avantajı geçici bir etkiyle yıllık manşeti tek haneye taşıyabilse de, bu geçici.

3. Turizmde vasıflı insan gücü kaybı, pazar payı kaybının önüne geçerek, sektördeki sorunları yeni bir faza taşıyor.

4. Siyasi gerginlik kur ve faizler üzerindeki riskleri fiyatlıyor.

Sonuç itibariyle bir dönüşüm yaşanıyor. Her zaman olduğu gibi bu süreci de doğru yönetebilmek gerekiyor. Bölgemiz, sadece jeopolitik tansiyon yüksekliğiyle kalabilse; iyi. Ekonomik risklerle de yoğruluyor. Japonların meşhur atasözünü hatırlarsak; “kızgınsanız, girdiğiniz tüm müsabakalara bir sıfır yenik başlarsınız” der. Bizim dinimize sorarsanız, yanıt daha net: “Gerçek pehlivan öfkesini yenebilendir”. İçeride ve dışarıda tüm sorunların bir güzel tarafı var diyebiliriz; “hiç değişmemeleri”. Öyleyse değişmek bize düşüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar