Antalya’da ANSİAD’da paylaştıklarımız (1)

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği (ANSİAD) Başkanı Sadi Kan’ın çağırdı; 25 Eylül günü iki ayrı toplantıda dünü, günü ve yarını çerçeveleyen değerlendirmeleri paylaştık. Yaptığımız değerlendirmenin özetini yazılı metin olarak katılımcıların erişimine de sunduk. Anlatılanların özeti bile köşe yazısının sınırlarını aşacağından, anlatılanların sadece “metodik çerçevesini” yazıya aktaracağız.

ANSİAD Yönetim Kurulu Tülin Özkan, Ercan Özbek, Dr. H. Rana Demirer, Ali Bal, Akın Akay Akıncı, İlhan Karakaya, Sarper Dermut ve Necdet Alkandemir’den oluşuyor. STK’ların bağımsız arayışlarını sistemli biçimde gündeme taşımaları kapsayıcı kurumlara giden yolun işaret taşlarıdır. Gözlemlerim ve derlediğim bilgiler ANSİAD yöneticilerinin çok sesli, çok kültürlü yaklaşımı benimsemeleri, ayrıntı uzmanlığı gerektiren alanlara odaklanarak üyelerin farkındalık düzeylerini artırma gayretleri çok önemli.

Metot o kadar önemsizdir ki…

Yazılarımızı izleyenler, “Metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler” ilkesine sadakatımızın tanıklarıdır. Antalya, tarımdan hayvancılığa, örtülü tarımdan modern seralara, Turizmdeki gelişmelerden OSB’lerdeki endüstriyel üretim sorunlara kadar yakından izlediğimiz yerleşim yerlerimizden biri… Antalya’ da yaşanmakta olan sıkıntıları izliyoruz; o nedenle iki ayrı değerlendirmeleri 5 eksende ele aldık:

1- Neden “enseyi karartmanın” ve “panik yapmanın” gereği yok?
2- Kriz tartışmalarında hangi alanlarda boşluklar yaratıyoruz?
3- Geçerli ve belirleyici sistemlerin kurallarıyla çatışmanın etkisi ne olur?
4- Türkiye’nin “derin gündemi” nedir, gerekeni yapıyor muyuz?
5- Neden “kendimize ayna tutarak” bireysel sorumluluklarımızı öne çıkarmalıyız?

Değerlendirme yaparken, “indirgemeci yaklaşım yerine bütüncü bakışı” egemen kılmak için özen gösteriyoruz. Bir başka ölçümüz, “insanların kim olduklarıyla ilgilenmemek yerine ne yaptıklarına bakarak”yargıya varma. Üçüncü bir ölçü, “sonuçlar kadar süreçlerle de ilgili olmalıyız”.

Dördüncüsü, “merkez düşüncesi” olmayan analizlerin verimsiz olacaklarını düşünmemiz.

Beşincisi, “Gerçeklik yoktur; zihni modele göre gerçeklik vardır. Zihni modelinizin varsayımlarını değiştirdiğinizde gerçeklikleriniz de değişir” ilkesine uyarak eleştirel düşünce kanallarının her zaman açık tutulması.

Zor zamanlardaki dayanışma

Toplantılarda, ülkelerin batmayacağını anlatıyorum…Yakın zamanda Yunanistan’da yaşanan büyük krizi örnek göstererek, krizlerin bedel ödeteceğini, herkesin bağlantısına göre farklı bedeller ödeyeceğini, ama ülkelerin batmayacağının altını iyice çiziyorum.

Ülkemizi değerlendirirken, uzun yıllara dayanan devlet gelenekleri ve ordusunun varlığını, beğensek de beğenmesek de bürokrasi yapısını, yeterince yararlanamamış olsak da “demografik fırsatlarını” anlatıyorum. Sonra, 80 yılda eğilimlerin ve konjonktürel etkilerden ve yönetimlerin çok farklı özelliklerinden bağımsız olarak yüzde 5 büyüyen bir ekonomimizin olduğunu unutmamak gerektiğini anımsatıyorum. Balkanlar’dan Çin’e en yeni üretim tesislerine sahip olmamızın ve üretimi öğrenmiş bir halkın varlığının gücününü de anımsatıyorum. Ülkemiz insanının zengin kriz deneyimini, eksikli de olsa 68 yıllık demokrasi birikimini, zor zamanlarda bile uluslararası taahhütlerini yerine getirme ciddiyetini; normal zamanlarda ayrıştırıcı, çatışmacı özelliklerimizin zor zamanlarda dayanışmaya dönüşme özelliğini belirterek; “Enseyi karartmamak” gerektiğini söylüyorum.

Krizleri sadece büyüme, enflasyon, devalüasyon, istihdam, faiz oranları, döviz hareketleri, banka kredileri, borsa yükseliş ve düşüşleriyle yorumlamanın eksikliği olacağını; açgözlülük ve sorumsuzlukların etkilerini, kapsayıcı kurumlara sahip çıkma bilincindeki yetersizliği, aklı emanet etme alışkanlıklarının tuzaklarını da özellikle anlatıyorum. Ayrıca, veri ve bilgi eksikliğinin büyük açığını, geleneklerin geliştirici yanını öne çıkaran ve tutucu zehrini kusan; gelecek inşa etme iddiası olan liderlerden yoksunluğunumuzun etkilerini; ciddi fikirlerin yerine sloganları koyma alışkanlıklarımızı, kibir ve üstünlük inancına kapılan yönetici zaaflarını, öngörme ve önlem alma disiplinsizliğini, geri-bildirim ile gözetim ve denetim konusundaki özensizliğimizin ve kurumsal işleyiş eksiklerimizin kriz yaratmadaki rolünü ayrıntılarıyla paylaşıyorum.

Gelecek hafta, sistem kurallarıyla didişmenin olumsuz etkileri, ülkemizin derin gündemi ve bireysel sorumluluklarımızla ilgili söylediklerimin çerçevelerini paylaşacağız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar