Arjantin ve Türkiye’de popülizmin faturası

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Ekonomik kriz denince ilk akla gelen ülkelerden biri olan Arjantin geçen hafta borçlanma faizini %40’a yükselterek piyasaları şaşırttı. Finans piyasalarının en riskli Yükselen Pazar(YP) ülkesi olarak gördüğü Arjantin’de merkez bankasının uzunca bir süre direndikten sonra faizleri artırmaya başlaması ülkeden para çıkışını önleyemeyince merkez bankası 5 milyar dolarlık döviz rezervini eritti ama bu önlem de ters tepti, ülkeden para kaçışı hızlandı. Son çare olarak uygulanan ve faizleri %40’a yükselten geçen haftaki faiz şoku Arjantin pesosunun bir miktar toparlanmasını sağladı ama ‘hastanın’, yani Arjantin ekonomisinin sağlık durumu vahametini koruyor.

Arjantin ekonomisindeki hastalığın temel nedeni, Arjantin’i “popülizm illetinden kurtarıp normal bir ülke” haline getireceğini vadederek 2015 yılında iktidara gelen Devlet Başkanı Mauricio Macri’nin, iddialı reform programını zamana yayarak durumu idare etmeye çalışması. Bütçe açığının büyümesini ve cari açığın tırmanmasını önleyecek reformları savsaklayan ve yükselen enflasyona set çekemeyen Macri piyasaları oyalamaya çalışırken, son haftalarda ABD dolarının yükselişe geçmesi, en riskli ülke olarak görülen Arjantin’den sermaye kaçışını hızlandırdı. Pesonun değer kaybı hızlandı ve ülke yeni bir krizin eşiğine geldi.

Piyasalar, reformları sulandıran ve ekonomik istikrarı sağlayamayan Macri’yi cezalandırırken krizin eşiğine gelen ülkede halkın Başkan’a verdiği desteğin de azalmaya başladığı belirtiliyor.

Arjantin’den sonra Türkiye mi?

Küresel finans piyasaları, Arjantin’den sonra en yüksek riskli YP ülkesi olarak Türkiye’yi görüyor. YP ülkelerinin risk sıralamasıyla ilgili her değerlendirmede bu sıranın değişmediğini görüyoruz. ABD dolarının değer kazanmasıyla birlikte YP ülkelerinin yükselen riskleri tartışılırken de Arjantin’den sonra ilk akla gelen ülke Türkiye oldu. Financial Times gazetesi önceki gün, “Fırtınalı hava yükselen pazarları vuracak” başlıklı başyazısında şunları yazdı: “Arjantin’den sonra ilk akla gelen ülke Türkiye. Türkiye’nin de büyük bir yapısal cari açığı var ve enflasyon oranı yükseliyor. Arjantin’de olduğu gibi Türkiye’de de yatırımcılar merkez bankasının bağımsızlığı konusunda kaygılı. Türkiye’nin buyurgan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’na emirler yağdırdığı biliniyor.”

Geçen yılın başından beri Türkiye’de uygulanan popülist ekonomi politikalarının piyasalardaki kaygıyı beslediği ve Türkiye’nin riskini artığı görülüyor. 2017 yılında ekonomiyi canlandırmak ve büyümeyi hızlandırmak için uygulanan kredi genişlemesinin ve çeşitli kesimlere sağlanan diğer desteklerin cari açığı büyüttüğünü, enflasyonu azdırdığını ve kamu maliyesini zorlamaya başladığını herkes görüyor. Petrol fiyatındaki yükselişin kalıcı olması halinde bunun da cari açığı büyüteceği ve Türkiye’nin büyüyen cari açığı finanse etmekte zorlanacağı da biliniyor. Türk lirası en hızlı değer kaybeden YP parası sıralamasında en başlarda yer alırken dolar bazında borçlanmış olan Türk şirketlerinin sorunlar yaşayacağı da konuşulan konular arasında. Erken seçim kararı sonrasında çeşitli kesimlere yapılan cömert vaatler de popülist uygulamalarda ipin ucunun kaçtığını ve ekonomideki dengesizliklerin artacağını düşünenlerin kaygılarının artırıyor.

Seçimi nasıl etkileyecek?

2019 yılında yapılması öngörülen Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin ani bir kararla erkene alınmasında, ekonomimizdeki dengesizliklerin ani bir krize yol açma ihtimalinin de etkili olduğu düşünülebilir. Ekonomiyi canlı tutmak için atılan adımlarla ve seçmene yapılan vaatlerle, ekonominin istikrara kavuşması için atılması gereken adımların çelişmesi, seçimlerin bir an önce yapılmasını zorunlu hale getirmiş olabilir. Seçime kadar geçecek olan dönemde yaşanacak gelişmelerin piyasalardaki Türkiye riski algısını etkilemesi de kaçınılmaz görünüyor.
Şunu çok iyi bilelim ki dış dünya ve küresel piyasalar Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından izliyor ve bu gelişmelerden kendine göre sonuçlar çıkartıyor. Onların kaygılarını ve bakış açılarını doğru değerlendirip buna göre yön belirleyecek olan siyasi partiler bunun karşılığını alabilir. Duyulan kaygıları ve yapılan uyarıları Türkiye düşmanlığıyla açıklayanların ise seçim sonrasında da işi kolay olmayacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar