Başbakan, Yardımcısı ve Mimar Sinan

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Uzmanlar, bir ülkenin kalkınmasını hızlandıran en önemi etkenin yeraltı ve yer üstü zenginlikler ve coğrafi konumu olmadığını, "kapsayıcı kurumlar" olduğunu söylüyor.

Kapsayıcı kurum, katılımcılığı, paylaşımcılığı, sorgulayıcılığı, açıklığı ve hesap verebilir olmayı ilke edinen kurumdur. Eşit hakları koruma, rekabette şans eşitliği yaratma, çok sesliliği, kaliteyi, çeşitliliği, verimliliği ve sorun çözmeli kapsayıcı kurumlar temel işlevleri olarak görür.

Kapsayıcı kurum, "muhafaza edilecek değerlerin" ilk sıralarında yer almalıdır. Gerçek muhafazakarlık, açıklık, ahlakilik, dürüstlük ilkelerin sahiplenmektir. Yaptığımız işle ilgili en küçük kuşkuyu bile ciddiye almak, insana saygı ve işimize saygının gereğidir.

Mimar Sinan’ın, Süleymaniye Camii ve külliyesinin açılışında, "Minare eğri!" diye bağıran bir mecnunu ciddiye alması, koca Osmanlı Padişahını bekleterek, minareye ip bağlatıp, mecnunun "Tamam, düzeldi!" diye bağırmasına kadar ipi çektirmesi insana saygının en yalın örneğidir… Padişaha davranışının gerekçesini, "Eğer o mecnunu ikna etmesiydim; onun ‘minare eğri’ sözünü ciddiye almasaydım; söylenti yayılır; bu caminin adı Süleymaniye olarak anılmaz, ‘eğri minareli cami’ olarak kalabilir" diye açıklaması da işini ne kadar ciddiye aldığının göstergesidir.

Gürses ve Cansen

İzleyebildiğim kadarıyla Uğur Gürses Hürriyet’te iki kez, Ege Cansen de Sözcü’de bir kez Başbakan Yardımıcının açıkladığı, sonra da Başbakanın da pekiştirdiği, İMF kaynaklı rakamlara dayanarak, "Satın alma gücü paritesiyle Türkiye’de kişi başına milli gelir 25 bin doların üzerinde. Dünyanın 13’üncü büyük ekonomisi…" şeklindeki anlatımın "yanıltıcı olduğunu" yazdılar.

Yazarlarımız, hesap kitap bilen, analitik yetkinliklerini kanıtlamış iki uzman kişi. Bugüne kadar "mecnun" olduklarına ilişkin bir gözlemimiz ya da duyumumuz olmadığı için kendi adımıza yazdıklarını ciddiye alıyor; yargılarımızı yönlendirmek için onların uzmanlıklarından yararlanıyoruz. Velev ki baktığınız pencereden onlar iki mecnun; ortaya koyulan başarıları kıskanan iki insan olduklarını düşünüyor da olabilirsiniz. Onların yazdıklarını ve söylediklerinin benim gibi insanların zihnini bulandıracağını hesaba katarak, Başbakan ve Yardımcısı, ülkeyi yöneten iki ciddi insan olarak, kapsamlı bir açıklamayla yazılanların haksız olduğunu anlatan, inandırıcı gerekçeleri paylaşan açıklamaları kendilerine, aktardıkları bilgiye, eleştiri yapanlara, daha da önemlisi kamuoyuna saygının gereği değil midir?

İnsanlara saygılı olmak "muhafaza edilmesi gereken değerler" arasında yerini almaz mı?

Susmak israftır

Suskunluk, bireyleri, toplulukları ve toplumu ciddiye almama, kendi yanılmazlığına inanma, şaşırtılmış ve saptırılmış kitle desteğine güvenme tarihin her döneminde toplumsal enerji israfına yol açmıştır.

Eskişehir’de Cumhuriyet’in ilk yıllarında belediye başkanlığı yapmış bir Kara Kamil vardır. Halkın hafızasında yer adan iki üç belediye başkanından biridir. Yokluk, yoksunluk döneminde yöneticilik yaptığı halde neden kentin hafızasında diri kaldığını araştırdım. Anlatılan Kalabak suyu öyküsü dışında, asıl etkenin düzenli aralıklarla halkı toplayarak, toplanan paraları ve yapılan işleri açıklaması olduğunu gördüm.

Filyos Projesi'nde bir dizi soru yöneltiyoruz, duyan yok. Çandarlı Limanı’na ilişkin kuşkularımızı net bilgiye dönüştürmek için bilgi arıyoruz, ciddiye alan yok. Demiryolu yapımında Çin’le bir karşılaştırma yapıyoruz, arkadaş "yanlışsın" denmesini bekliyoruz, okuyan yok. Teşvik sisteminin yerini bulmadığını iddia ediyoruz, kulakları sağır eden sessizlikle yüzleşiyoruz. Yerli otomobil üretiminde, çok boyutlu bakmanın eşiklerini açıklayan analiz sunuyoruz, kayadan ses geliyor, sorumlulardan yanıt yok. Değerli uzman yazar milli gelirle ilgili "trollemeden"söz ediyor; önemsenmiyor. Ekonomi bilgisine güvenilen bir başka yazarımızın, hiç olmazsa kendi tabanlarının güvenini pekiştirmek için açıklama talebi sert kayalara çarpıyor, yankılanmıyor.

Başbakana ve yardımcısına içtenlikle soruyorum: Kalkınma, net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmaya dayanır mı? Kaynakların başında olan sizler, yüzde yüz yanlış olsa bile kamuoyunun gündemine düşen soruları gerekçeleriyle yanıtlamanın güven yaratıcı olduğuna, yatırım iklimi yaratmanın en önemli girdisinin de "güven" teşkil ettiğine inanıyor musunuz? Kulakları sağır eden sessizliğin bir seçim kazandırabileceğini, ama nesilleri yitirebileceğini düşünüyor musunuz? Sessizliğin bir bir israf, ciddi bir tuzak, toplumu yücelten değerlere karşı saygısızlık olduğuna inananıyor musunuz?
Takdir sizlerindir…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar