Çilingir Selami

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

 

 

Geçen hafta bırakınız yerel koşullara uyup uymadığının soruşturulmasını, bir işe yarayıp yaramadığı bile anlaşılmadan ithal edilen işletmecilik paradigmalarına değinmiştim. Bu hafta piyasada bu işten ekmek yiyen yerel şirketleri kızdırmak pahasına ithalatın işe yarayıp yaramadığı konusunu irdelemeye devam etmek istiyorum. 
 
Bizim Yeşilköy'lü Çilingir Selami kapı açar. Demir kapı, tahta kapı, Topkapı, Edirnekapı dinlemez açar. Bunların hepsi kapıdır ama her birinin açılışı aynı değildir. Her anahtar her kapıyı açmaz. Selami bunları bilir. Anahtarını kaybeden panik içinde Selami'yi arar. Selami açar, kilidi değiştirir, yeni anahtarı verir, çantasını alır gider. 
İşletmecilikte de kilitlenmiş kapıları açacağını ileri süren bir sürü çilingir var. Hangi kapıyı, hangi anahtarla, hangi yöntemle açacaklarını söylemezler ama "biz açarız" derler. Derler ama "Buyrun şu kapıyı açın derseniz" size "Boşverin o kapı önemli değil, önemli olan bu kapı" deyip kendi bildikleri kapıyı açmaya çalışırlar. Siz istediğiniz kadar "Kardeşim benim o kapıdan sıkıntım yok" deseniz de onlar size "Açık ama yeteri kadar açık mı? Kolay açılıyor mu? Arada sırada kilitlemeniz gerekmez mi?" falan diye ille de "O kapı" diye tuttururlar.  
 
İşletme paradigmalarının üretim ve pazarlaması bir iş sahasıdır. Bunlar birer üründür ve her ürün gibi marka olup pazarda pay kapma savaşı verirler. Çoğu franchise sistemi ile çalışır. Paradigma üretemeyen ülkelerde bir paradigma bulup onun ülke temsilciliğini kapmak da bir iş koludur. "Six Sigma (TQM'den çıkartma)"; "Business Process Reengineering"; "Matrix Management"; "Management by Consensus"; "Core Competency"; "Management by Objectives"; "Search for Excellence"; "balanced Scorecard" gibi kerameti kendinden menkul paradigmalar ülkelere böyle girdi. Dünya kadar para ve vakit çarçur oldu, olmakta... İllede danışman şirket şart değil. İletişim devrimiyle beraber paralı müşteriler işletmecilik paradigmalarını aracısız da alabiliyorlar. İşte sorun burada. Bu ithalatta bırakınız ülkeye uygunluğunu, bir işe yarayıp yaramadığı bile gerçekten araştırılmaz, bunun satılık bir mal olduğu ve reklamının ona göre yapıldığı unutulur. Yoğun propaganda altında insanları inandırırlar. 
Önce size yönetimde bir devrim yaratacak paradigma diye tanıtım yapılır. Söz gelimi "Toplam Kalite: Geleceğin Dalgası" falan denir ; halen kullanılan yöntemlerin demode olduğu "Top yekün karmaşadan toplam kaliteye" gibi başlıklarla anlatılır ; hemen sonra uygulayamayacağınız "Toplam Kalite Yönetiminin Temellerini Anlamak " başlıklı makaleler türer; övgüler yağdırılır. "Toplam Kalite Yönetimi Şirketlerin Global Pazarlardaki Konumunu İyileştiriyor" denir . Siz de atlarsınız üstüne. Derken bir iki sene geçer, başlıklar değişir "TQM'in 10 Çalışmama Nedeni "; "TQM: Gelip Geçici Bir Hevesten Öte "; "TQM Neden Başarısız Oluyor ve Ne Yapmalı? " gibi homurdanmalar başlamış. İyi de siz o zamana kadar bu işe yatırım yapmışsınız. Patronsanız elemanlarınıza, elemansanız patronunuza rezil olmak var. Onun için duymazdan gelirsiniz. Bu biter yenisi çıkar. Yazılar yayımlanır. Bir sürü yönetici kanar. Kısacası sonunda aslında bir işe yaraması olasılığı olmayan bir sürü paradigma uygulamasıyla baş başa kalınır. Bazıları duvarlarda süs olarak kalır. Bazıları duvar süsü bile olamaz. Bunlar arasında "dengeli karne" adlı paradigma benzerini daha önce işlemiştim.
 
Okumadınızsa bir bakın. 
Sağlıcakla kalın
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019