‘Dahi de olsanız fark etmez çalışacaksınız…’

Emre ALKİN
Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI emre.alkin@dunya.com

İnsanlar çoğu zaman yanı başlarındaki kahramanları görmezler. Dehaları ise gözen kaçırırız. Günlük hayatın yavanlığı sebebiyle mucizelere inancımız azalır. Yalın Alpay’ın hem kendisi hem de hayatı bir mucize. Yokluktan varlığa, dahilikten sanatçılığa, yazarlıktan sanat koleksiyonculuğuna kadar inanılmaz bir serüven dinledim. Tescilli bir deha kendisi. “Paylaşmasak olmazdı” ismini beraber bulmuş ve beraber yazdığımız kitaba vermiştik. Yanı başımdaki mucizeyi sizin için kaleme alacağım aklıma gelmedi. Dinledikçe not ettim Yalın’ı. Paylaşmasak olmazdı. 

“Ne iş yapıyorsunuz” desem ne cevap verirdiniz? 
Zor yerden sordunuz. Entelektüel tabanlı üretimler yapıyorum diyelim. Bazen yazı, bazen sanat, bazen küratörlük. Tam olarak bir şeklin içine sıkıştırmak mümkün değil. 

Peki bunlar küçüklüğünüzde düşlediğiniz işler mi? 
Değil aslında. Küçüklüğüm maalesef benim elimde olmayan bazı olaylarla gelişti. Ben 2.5 yaşında “dahi” olarak tanımlandım. Televizyon ve gazetelere de bu şekilde yansıdım. İnsanlarla iletişimim de bu sıfatın üzerinden oldu. Açıkçası bana zarar verdi bu durum. Dahilik ile dahiliğin algısı arasındaki fark bana zarar verdi desem daha doğru olacak. “Dahiyse herşeyi bilir” diye yaklaşıp küçücük bir çocuğa siyasetten atom fiziğine kadar soru sorup cevap almaya çalıştılar. 

Dâhi olduğunuzu ne zaman anladılar? 
Daha iki buçuk yaşındayken okumaya başlayınca akademik ve teknik incelemeler yapıldı ve bu şekilde “dahi çocuk” olduğum anlaşıldı. Bahsettiğim dönem 1980’ler. Yani algıların karmakarışık olduğu bir zaman dilimi. Dâhinin ne olduğunu bilen de pek yoktu. 

'Dâhilerin en çekinilecek tarafı...'

Peki dâhi nedir? 
Dâhinin gerçek anlamı “normale göre daha hızlı ve daha fazla bağlantı kurarak yapmak” diyebiliriz. Yani nesneler arasında veya olaylar arasında fazladan ilişki kurmak. Bu bazen yanlış tarafa doğru da yönlendirebiliyor. Halbuki “dahi yanlış yapmaz” gibi bir algı vardı o zamanlarda.. 

O zamanlar ne olmak istiyordunuz? 
Astronomiye meraklıydım. Bu biraz da koşullandırmadan oldu. Malum, dâhilerden tipik davranışlar beklenir. Fen sınıfında olmaları gerekir mesela. Ben Türkçe-matematik severdim ama fen bölümünden mezun oldum. Bir de diziler ve filmlerdeki dahi tiplemeleri de algıyı etkiliyor. Saçı başı dağılmış, hırpani, gözlüklü ve uçuk kaçık konuşan bir “dahi tiplemesi” var. Dahi yakışıklı olamaz, flört edemez, temiz pak olamaz, anti sosyaldir vs. Yani sosyal yetenekleri kısıtlı, karşı cinsle kolay ilişki kurmayan, ne dediği belli olmayan ve kendi içinde yaşayan bir insan tipolojisi. 

Dâhilerden korkmalı mıyız? 
Korkup korkmama konusu dâhinin kişiliğiyle alakalı. Açıkçası 2009 yılına kadar bu mesele benim kafamı kurcaladı. O yıldan sonra bu baskıyı üzerimden attım, “ben normal bir insanım” dedim. Dahiliğimi sakladım da diyebilirim. Dâhilerin belki de en çekinilecek tarafı insanları yanlışa ikna etmeleri ve kitleselleştirebilmeleridir diyebilirim. 

Her dahi ekmeğini rahat kazanır mı? 
Kazanamaz. Para kazanma ile dahilik arasında birebir bağlantı yok. Ben çalışkanım o başka. Dehayı paraya çevirebilmek için hem kısmet hem de çalışmak gerekli. Herkes gibi yani. Ben akademi ve piyasa arasında bocalıyordum. Bocalamayı bırakıp her iki tarafta da çalışmaya başladım. Benim miladım 2009’dur. Mutlu olmak ile anlamlı hayat sürmek arasında tercihimi yaptım. Mutlu olmayı seçtim. Böylece bunalımlı dehaların arasında yer almadım diyebilirim. 

Nasıl başardınız bunu? 
Kolay olmadı. Bir kere dehanın daha fazla başarılı olacağı tarafın, sanatsal bölgeler olduğunu keşfettim. Çünkü deha icat etme üzerine yaşar. Ancak bu icat, gerçekleri eğip bükme sanatıdır da aynı zamanda. Dolayısıyla temel bilimlerde bunu yapmak pek mümkün değil. Sanatta ise bu mümkün. Sanatta açılım sonsuz. Bunu keşfettikten sonra mutluluğu bulmam kolaylaştı diyebilirim. BACH için bile kendi zamanında “pek de yetenekli değil” diye konuşulmuş. Anlaşılmak için değil üretmek için çalıştığınızda mutluluğu bulmak kolaylaşıyor diyebilirim. 

“Dâhiler delidir ama her deli dahi değildir” sözüne katılıyor musunuz? 
Katılmıyorum. Klişe bir söz bu. Modernizm standartlaştırma üzerine kurulu bir bakış açıcı olduğu için vasatlığı bu tip yaklaşımlarla muhafaza eder. Vasatın altında ve üstünde kalan ne varsa modernizm dışladığı için herkese ve her şeye takacak bir sıfatı vardır. İtibarsızlaştırır. Dâhiyi ya tımarhaneye ya da hapishaneye kapatan anlayışlar da bundan kaynaklanır. 

Siz kendinizi nasıl kurtardınız bu yaklaşımlardan? 
Güvenli alanlardan gitmeyerek. Risk aldım. Ben Türkiye’de pek az kimsenin kazandığı tarzda para kazanıyorum. Zeka ve kabiliyetlerimi entelektüel alanlarda değerlendirerek. Çoğu insan bu alanlarda para harcar veya kaybeder. Ben ise mutlu olduğum her konuda icatlar veya buluşlar yaparak yola devam ediyorum. Bunlar bana para kazandırıyor. 

'Mutlu olduğum yerdeyim'

Patronluğa geçiş kararı dahilikle mi alakalı? 
Daha çok kişilikle alakalı. Normalde yapılamayacak işlerin altına imza attığım için kendi kendimin patronu olmam en doğru karardı. Yaptığım her işte, özellikle sanatsal olanlarda dahiliği de ekliyorum. Dolayısıyla benzersiz, farklı renk ve işlevde sonuçlar alıyorum. Kişiliğim de pek talimat almaya elverişli değil açıkçası. 

Zeka nasıl bir şey?
Dışarısı ile teması olmazsa işe yaramayan bir şey. Sürekli veri ile beslenmesi gerekir. Veri yoksa zeka faydasızdır. Ben bunun çok erken farkına vardım, seyahatler ve çeşitli çevrelerden edindiğim Dostlar ile veri havuzunu sürekli dolu tutuyorum. Hayattan keyif alıyorum böylece. 

İstediğiniz yerde misiniz şu an? 
Mutlu olduğum yerdeyim.

Afrika'da bir kere kaçırıldım bir kere de gözaltına alındım

Afrika’da başınız belaya girmiş diye duydum… 
Şimdi gülerek anlattığım bir hikaye bu. O anlarda tabii gülemedim. Türk yatırımcıların Afrika dalgası başlamadan önce oraya gidip ilk incelemeleri yapan ve yazılar yazanlardan biri de benim. O dönemlerde TİM’de Afrika Koordinatörü olarak çalışıyordum. Kongo’ya gittim. Şimdiki MÜSİAD Genel Sekreter Yardımcısı ile beraber uçaktan indik ve resmen kaçırıldık. Şans eseri ve Türk Devleti’nin görevlileri sayesinde kurtulduk. Bir keresinde ÇAD’da vizemiz yok diye gözaltına aldılar. Hem de ÇAD Başbakanı ile görüştükten sonra yolda yürürken. 

Hala umutlu musunuz Afrika’dan? 
O sıralarda umutluydum. Hatta “Türkiye’nin zenginleşme projesi Afrika” isimli bir kitap da yazdım. Bazı üniversitelerde makalelerim kaynak eser olarak kullanılıyor. Ancak Türkiye Afrika’da büyük aktör olma fırsatını kaçırdı. Çinliler artık her türlü kirli metotla Afrika’yı ele geçiriyor diyebilirim. Restoran ve Lokanta işi de Lübnanlılarda.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar