Değerli Konut Vergisi

Bumin DOĞRUSÖZ
Bumin DOĞRUSÖZ HUKUKA GÖRE bumin.dogrusoz@dunya.com

Hafta sonu hemen hemen bütün gazeteler, yeni bir verginin doğumunu müjdeliyorlardı. Hazine ve Maliye Bakanlığınca hazırlanan ve çeşitli kurum ve kuruluşlara görüş almak üzere gönderildiği öğrenilen bir Tasarı Taslağından bahseden gazeteler, “Değerli Konut Vergisi”nden söz ediyorlardı. Basından öğrendiğim bu vergiyi, yine basında yer alan bilgilerden derlediğim şekli ile bu yazımda değerlendirmeye çalışacaktım ki, bir ekonomi basını mensubu dostum bana bir metin gönderdi. Hiç şüphesiz ki resmi bir metin değil. Metinde pek çok önemli düzenleme var. Ben taslağı, bu yeni vergiden başlayarak değerlendirmek istiyorum.

Bu vergi ile Türkiye sınırları içinde bulunan mesken nitelikli taşınmazlar değerli konut vergisine tabi kılınmakta, bina vergi değeri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce yapılan veya yaptırılan değerleme sonucu belirlenen değeri beş milyon Türk Lirası’nın altında olan mesken nitelikli taşınmazlar bu vergiden istisna kılınmaktadır.

Verginin konusunun bu şekilde belirlenmesi dahi Kanun yapma tekniğine aykırıdır. Önce tüm konutlar vergi konusuna alınmakta sonra istisna yolu ile bir kısmı dışarıda bırakılmaktadır. Bunun yerine doğrusu, “değeri 5 milyonu aşan konutlar değerli konut kabul edilir ve değerli konutlar vergisine tabi tutulur” denilmesidir.

Demek ki bu vergi, belediyelerce emlak vergisi değeri 5 milyondan yukarı belirlenen veya değeri Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce yapılan veya yaptırılan değerleme sonucu beş milyondan yukarı olarak tespit edilen meskenlerin değeri üzerinden alınacaktır. Burada değerleme yapılırken, hangi ölçütlerden hareket edileceği belirlenmemiştir. Oysa emlak vergisi dahi kanunla belli ölçüler üzerinden alınmaktadır. Burada matrahın belirlenmesi tamamen sınırsız ölçütlere göre yürütmeye bırakılmıştır.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce yapılan veya yaptırılan değerleme sonucu değeri beş milyondan yukarı olan konutlar, bu genel müdürlüğün web sayfasında ilan olunacak ve ayrıca ilgilisine tebligat yapılacaktır. Bu tebligattan itibaren 15 gün içinde değere itiraz edilmezse veya itiraz 15 gün içerisinde incelenip de reddedilirse değer kesinleşecek ve mesken bu verginin konusuna girecektir.

Neye, nasıl itiraz edileceği, değerleme raporunun da ilan edilip edilmeyeceği ve anılan Genel Müdürlüğün 15 gün içinde bu itirazı nasıl değerlendireceği belli değildir.

Konuttan neyin kastedildiği de belirsizdir. Tapuda konut olarak tescil edilenlerin mi, yoksa fiilen konut olarak kullanılanların mı verginin konusuna girdiği açık değildir. Örneğin tapuda konut olarak tescil edilmiş bir bina veya bağımsız bölüm fiilen bir iş yeri olarak da kullanılabilmektedir.

İş yeri niteliğindeki taşınmazların vergi dışı bırakılması da eşitliğe aykırıdır. Kıymetli bir binanın altı dükkân, üstü mesken ise, alttaki dükkânı vergilemeyip, üstteki daireyi vergilemenin eşitlik olduğunu kimse söyleyemez. Bu davranış biçiminin sebebi her halde “mesken sahiplerinin sesi fazla çıkmaz, iş alemine bulaşırsak çok fazla eleştiri alırız” düşüncesi olsa gerek. Bu nedenle verginin “değerli taşınmaz vergisi” olarak düzenlenip eşitliğin sağlanması gerekmektedir. Kaldı ki hazine açısından asıl hasılatın, iş yeri olarak kullanılan taşınmazlardan sağlanacağını düşünüyorum.

Burada akla gelen çeşitli ihtimallerin cevabı da taslakta yoktur. Taslağa göre her birinin değeri dört milyon olan dört dairesi olan bir kişi bu vergiye tabi olmazken, değeri beş milyon olan bir daireye sahip kişi vergiye tabi olacaktır. Burada kişilerin, hatta 1. Derece yakınların toplam olarak sahip olduğu meskenlerin değerleri toplamı üzerinden vergileme yapılması daha adil olacaktır. Buna karşılık değeri 10 milyon lira olan, ancak dört mirasçının malik olduğu bir meskende uygulama nasıl olacaktır. Taslağa göre her bir malik kendi hissesi üzerinden bu vergiyi ödeyecektir. Ancak burada hisse değerinin 5 milyon lirayı aşmaması bir çelişki oluşturacaktır.

Bir kere bu verginin konusuna girdiniz mi çıkmak yok. Çünkü değerleme işleminin hangi aralıklarla yapılacağı düzenlenmemiş. Her yıl yıpranma payı düşülmesi bile düşünülmemiş. Buna karşılık, taşınmaz değerinin her yıl yeniden değerleme oranının yarısı kadar artırılarak matrah belirlenmesinin yapılacağı düzenlenmektedir.
Bu verginin kapsamına her yıl yeni taşınmazlar girecektir. Çünkü 5 milyon liralık sınırın her yıl endekslenmesi düşünülmemiştir. Enflasyon 5 milyonu erittikçe, kapsama giren mesken sayısı artacak ve bir gün bütün meskenler bu vergiye tabi olacaktır.
Verginin oranı yüzde 1’dir. Yani beş milyon liralık bir daireniz varsa her yıl 50 bin lira bu vergiyi ödeyeceksiniz. Bu vergiyi ödeyemeyenler, 6183 sayılı Kanun, haciz uygulamaları ve neticede taşınmazlarını kaybedebileceklerdir.

Mükellefler idarenin tespit ettiği değeri, idareye beyan edeceklerdir. Dolayısıyla bu vergi beyana dayalı vergi olacaktır. Bu taşınmazlara sahip olanlar, bu vergiyi süresinde ödemezlerse, dürüst mükellef indirimi hakkını da diğer kazanç vergileri (gelir-kurumlar) açısından kaybedeceklerdir. Çünkü bu da vergi dairesine beyanla tarh ve tahsil olunan, beyana dayalı bir vergi olacaktır.
Bu vergi, vergi dairesine beyanname verilmesi suretiyle tarh olunacak ve her yıl şubat ve ağustos aylarında ödenecektir. Beyanname her yıl verilecektir. Kıymetli taşınmazda oturanın işi ne, her yıl uğraşsın dursun. Bir de buna elektronik ortamı ekleriz, hatta SMMM imzası bile arayabiliriz.

Evin emlâk vergisi belediyeye mayıs ve kasımda, değerli evin vergisi ayrıca vergi dairesine şubat ve ağustosta ödenecektir. İki vergi birleştirilip basitlik sağlanması yerine, ayrı vergileme yapılıp karmaşa tercih edilmiş gibi gözüküyor. Burada çözüm nitelikli konut sahiplerinin, emlak vergisinden muaf tutulması şeklinde olabilirdi.

Emlâk üzerinden alınan vergiler teoride ve bizdeki uygulamada mahalli idare vergisi olarak kabul edilirken, bu vergi tamamen merkezi idare vergisi olarak düzenleniyor. Mahalli idarelere en ufak bir pay aktarması söz konusu değil.
Netice, bu öngörülen vergi adaletsizdir ve bal gibi Anayasa’ya aykırıdır. Hukuk güvenliğini yok saymaktadır.

Kanunla belirlenmemiş ölçülere göre Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bir değer tespit edecek, sonra bunu ilan edecek, itiraz etseniz bile ölçütler ve değerleme raporları olmadığından bir anlamı olmayacak, bu değeri tıpış gidip vergi dairesine beyan edeceksiniz, hem emlak vergisi hem de bu vergiyi ödeyeceksiniz. Dava açsanız bile yürütmeyi durdurma kararı olmadıkça vergiyi ödemek zorunda kalacaksınız. Ödeyemezseniz, dürüst mükellef indirimini kaybedeceksiniz.

Vay be kırk yıl düşünsem böyle bir vergi icat edemezdim her halde. Rantı vergilendirmek yerine, böylesi vergiler icat etmenin, ne kadar doğru olduğu tartışılır niteliktedir.

Nereden aklıma geldi bilmiyorum, birden bire varlık vergisi geldi aklıma. Hadi hayırlısı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Konaklama Vergisi 29 Ekim 2019
Yenileme Fonu… 15 Ekim 2019