Dünya markası olmak için savaş stratejisi bilmek gerekiyor

Fatoş KARAHASAN
Fatoş KARAHASAN Markalar & İçgörüler fkarahasan@gmail.com

Ürün ve hizmetlerin birbirine benzediği küresel rekabet ortamında koşullar giderek acımasızlaşıyor. Markalar arasındaki yarışa artık sadece şirketler değil ülkeler de dahil oluyor. Son aylarda, Huawei markası çerçevesinde ABD ve Çin arasında yaşanan ticari ve hukuki savaş, bu rekabetin vardığı boyutları göz önüne seriyor. 

Çin’in teknoloji devi Huawei Apple ve Samsung’dan sonra, cep telefonu pazarında dünyanın en büyük üçüncü markası konumunda. Huawei, ayrıca hem dünyanın en büyük teknoloji ekipmanları üreticisi hem de telekom ağlarında kullanılan cihazları sağlayan şirketlerin en büyüğü. Huawei’in başdöndürücü yükselişi ve eriştiği boyut başta ABD olmak üzere pek çok ülkeyi tedirgin ediyor. Rekabette geride kalan ABD’deki Trump yönetimi Huawei’ye karşı peşpeşe bir dizi engelleme, yasak ve yaptırım kararı alıyor.
Ticaret savaşlarının ortasında

The WashingtonPost’ta 22 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanan bir analize göre, Huawei yılda 70 milyar dolarlık satın alma yapıyor. Şirketin harcadığı her 7 doların 1 doları Intel ve Qualcomm gibi ABD kökenli şirketlere gidiyor. Buna rağmen, ABD’li şirketler Huawei’n hayatımı zorlaştıracak adımlar atmaktan çekinmiyorlar. Örneğin, Huawei’e en son kötü haber akıllı telefonlarının Android işletim sistemlerini satın aldığı Google’dan geldi. Google, gelecekte güncellemeleri kıstlayacağını duyurdu.

ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının ortasında kalan Huawei’in 74 yaşındaki efsanevi kurucusu Ren Zhengfei’yse, Trump yönetiminin tüm engelleme çabalarına karşın sakinliğini korumayı başarıyor. Her hamle karşısında makul açıklamalar yaparak, sağlam bir duruş sergiliyor.

Konfiçyus felsefesiyle iş yapan dünya devi

Dünyanın bir numarası olmak çin ailesinden ve kendi yaşamından çok büyük ödünler verdiğini söyleyen Zhengfei, bu hedefe ulaşmak için ABD’yle çatışma yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu vurguluyor.

Huawei’in finansal konulardaki tepe yöneticisi olan Zhengfei’in kızı Meng Wanzhou, ‪‬geçtiğimiz Aralık ayından beri Kanada’da ev hapsinde tutuluyor. ABD, Wanzhou’yı İran ambargosuna uymamakla suçluyor.‬‬‬‬

Huawei, büyük bir başarı öyküsü. Zhengfei’se her zaman çok cesur adımlar atan bir yönetici. Asyalı bir iş adamı olarak, uzun vadeye odaklanıyor. Çin’in kadim felesefesinin, Konfiçyus’un ilkelerinin yaşayan bir örneği olarak, şirketini sabır, fedakarlık çalışkanlık ve bağlılık üzerine kurulu bir iş kültürüyle yönetiyor. Sakin tepkiler veriyor. Az ve öz konuşuyor. Savaş stratejisini çok iyi bildiği için, her zaman alternatif planlar hazırlamayı başarıyor. Bu da Ren Zhengfei’yi, dünya devlerinin yarıştığı bir ligde yıldız oyuncu haline getiriyor.

Marka yaratmak, marka yaşatmak isteyen tüm şirketlerin, Huawei’in ve Zhengfei’in öyküsünü incelemesinde yarar var. Rekabette ezilmemek ve kalıcı olmak için Huawei gibi her zaman savaşmaya hazır bir yapıya sahip olmak gerekiyor. Talih, strateji oluşturmayı bilen, sürekli olarak her olasılığı göz önüne alan, korkmadan ve yılmadan çalışanlara gülüyor.

Geleneği geleceğe taşıyan markalara ihtiyacımız var

Pazarlamada son yılların gözde terimi: öykü anlatımı. Şirketler, müşterilerine çekici gelebilmek ve onlarla bağ kurabilmek için öykülerden yararlanmanın yollarını arıyorlar. Böylece, gelenekler geleceğe taşınıyor, geçmişin sanatı yeniden yorumlanıyor, tasarımlar gençleşiyor.
Ünlü mücevher markası Atasay da öykülerden ilham almayı seçen bir kuruluş. Atasay, bundan yirmi yıl tarihi yaşatma ve gelecek nesillere aktarma misyonunu üstlenerek, Anadolu kültürünü incelemeye başladı.

Şirketin tasarımcılarının 22 şehri dolaşarak, 8 yörenin teknikleri ile yarattıkları ilk koleksiyon, 2005 yılında New York’taki Metropolitan Müzesi’nde ‘’Yaşayan Anadolu Takıları’’ defilesiyle dünyaya tanıtıldı.

Mozaiklerden takılara

Atasay ekibi, tüm çalışmalarında Anadolu coğrafyasında yaşamış medeniyetlerden, ülkemizin geleneksel kilimlerinden, tavan süslemelerine kadar birçok yerleşik desenden ilham alarak ilerledi. 2012 yılında Göbeklitepe’ye odaklanan kuruluş, bu yıl rotayı Antakya’ya çevirdi.

“Myras Mozaikler Şehri Antakya’’ Koleksiyonu’nda, Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki eserler ve yörenin tarihi kültüründen esintiler var. Atasay’ın ödüllü tasarımcıları Arkeolog Editör Nezih Başgelen ile şehrin tarihini derinlemesine incelediler. Özlem Süer’in dünya modası, grafik ve renk bilgisinin ışığında, geçmişi yeniden yorumladılar. Böylece ortaya “Myras Mozaikler Şehri Antakya” Koleksiyonu çıktı.

Geleneksel Antakya evlerinin kapı kulplarına işlenen ve yaşamın sonsuzluğu anlamına gelen hayat ağacı figürleri, Anadolu’da hüznü sembolize eden ters lale motifleri, Antakya’nın kent simgesi zambak çiçeği ve kem göz mozaiği mücevherlerde yeniden canlandı.

Dördüncü nesil dünyaya açılmayı hedefliyor

Antakya’daki basın toplantısında sohbet ettiğimiz, Atasay markasının CEO’su Atasay Kamer, markanın Orta Doğu’da hızla büyüdüğünü , yeni hedeflerinin Avrupa’da başarılı adımlar atmak olduğunu dile getirdi.

“Dededen toruna dört nesildir ülkemizin kültürünü, tarihini ve değerlerini gelecek nesillere aktarma misyonuyla çalışıyoruz. Bu yıl da bu misyon doğrultusunda, “Myras Mozaikler Şehri Antakya” Koleksiyonu’nu paylaşmanın gururunu yaşıyoruz.” diyen Atasay Kamer, Anadolu’nun tüm şehirlerinin kültürel ve tarihi değerlerini dünyaya anlatmaya devam edeceklerinin de altını çizdi.

Nazar kavramına yeni bir bakış açısı

Atasay’ın Hatay müzesinden esinlenerek yarattığı Kaicy kolyesi, koleksiyonun en renkli örneklerinden birisi.

Türkiye’nin birinci, dünyanın ise ikinci büyük mozaik müzesi olan Hatay Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen MS 3. Yüzyılda yapılmış olan Kemgöz mozaiğinden esinlenilen Kaicy kolyesinde, 1800 yıl sonra tarih yeniden canlanıyor.

Kötülüğü uzak tutma amacıyla hazırlanan mozaikte, mızrakla delinen ve etrafı hayvanlarla sarılan bir göz resmediliyor.

Mozaikte Antik Çağ’da olduğu gibi günümüzde de yaygın olan ‘’nazar’’ konusu işleniyor. 


Kolyenin zincirinde ise mozaiğin üzerinde de görülen Yunanca’da ‘’Size de’’ anlamına gelen Kaicy yazısı bulunuyor.

Tiyatroya verilen desteğin değeri çok büyük

Son yıllarda, ülkemizdeki tiyatro izleyicilerinin sayısında önemli bir artış gözlemleniyor. Talep yüksek, ancak ne yazık ki yeterli tiyatro salonumuz yok. 27 yıldır tiyatroya destek veren Anadolu Efes gibi kuruluşlar sayesinde, tiyatro severler oyun izleme imkanı bulabiliyorlar.
Geçen hafta usta oyuncu Şener Şen’in başrolünü üstlendiği Zengin Mutfağı oyununu izledim. Anadolu Efes’in desteğiyle Ataşehir’deki DasDas’da sahnelenen oyun, Türkiye’nin en büyük işçi hareketi olan 15-16 Haziran 1970 dönemini anlatıyor. Sınıf ayrımları, yaşanan çelilşkiler, çatışmalar sanayici bir ailenin mutfağında biraraya gelen işçi sınfı mensubu çalışanların gözünden veriliyor.

Vasıf Öngören’in yazdığı oyun ilk kez 1978 yılında İstanbul Şehir Tiyatrolarında sahnelenmiş.

Şener Şen, Anadolu Efes’in katkılarıyla, 40 yıl önce ilk kez İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oynadığı, Türk Tiyatrosu’nun klasiklerinden ‘Zengin Mutfağı’ oyunuyla 14 yıl sonra yeniden tiyatro sahnesine döndü. DasDas’da sahnelenen ve İstanbul’da seyirci akınına uğrayan gösterimlerinin ardından “Zengin Mutfağı” Anadolu Efes’İn destekleriyle yaz turnesine çıkmaya hazırlanıyor.

Anadolu Efes DasDas işbirliği

Anadolu Efes Kurumsal İletişim Müdürü Simge Abay’da aldığım bilgiye göre, kuruluş, 1992’den bu yana tiyatroya, 1988’den bu yana ise sinemaya kesintisiz destek veriyor.

Anadolu Efes, DasDas işbirliğinde 2018 yılında başlattığı Anadolu Efes Mavi Sahne projesiyle oyunlarını sergilemek için sahne bulmakta zorlanan genç tiyatrocuları, kaliteli yapımlar izlemek isteyen genç tiyatroseverlerle bir araya getiriyor.

İkinci sezonu başlayan Anadolu Efes Mavi Sahne’de, geçen sene olduğu gibi bu sezonda da her Çarşamba genç tiyatrocuların oyunları sahneleniyor. Üniversite öğrencileri Anadolu Efes Mavi Sahne oyunlarını indirimli fiyatlarla izleyebiliyor. 2018 yılında Anadolu Efes Mavi Sahne yaklaşık 500 üniversite öğrencisi ile buluşuldu. Bu sene 2000 kişiye ulaşıldı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar