Dünya Ticaret Savaşları

Hakan OKAY
Hakan OKAY Helikopter Bakışı hakanokay@hakanokay.com

Son yıllarda tüm ekonomi yazarları ve strateji uzmanları dünyamızın artık “Global” bir köye dönüştüğünü ve en küçük girişimcinin bile internetin sayesinde dünyanın her yerine ürünlerini (mal veya hizmetlerini) pazarlayabileceklerini ve satabileceklerini ifade etmişlerdi. Pazarlama uzmanları, dünyada diğer markalarla veya ülkelerle rekabet etmenin en önemli faktörlerinin başında “Gokalleşme”nin geldiğini, yani “global düşünüp, yerel hareket etmek” olduğunu yazmışlardır. Buna en iyi örnek olarak dünya markalarının, ülke kültürüne uygun ürünler üreterek yerel pazarlara sunmalarını verebiliriz.

Ancak tam da “Dünya global bir köy oldu” dediğimizde, yeni bir ticaret savaşı dünya gündemine oturdu.

Amerika Birleşik Devletlerinde Trump Yönetiminin, (Seçim vaadinde ifade etmiş olduğu gibi) Amerikan iç pazarında iş gücü yaratmak ve Amerikalı üreticilerin üretimlerini ve ticaretlerini canlandırmak amacı ile, “Korumacı” bir ekonomiye geçmesi dünyada 19. Yüzyılın başına kadar yaşanan ticaret savaşlarını yeniden canlandırdı.

Peki, nedir önceki yüzyılda yaşanan ticaret savaşları? İpek ya da baharat yolunu ele geçirerek, ticaret konvoylarından yüksek vergi almaktan tutun, Hindistan, Batı Afrika, Güney Amerika’daki ülkeleri sömürmeye, ülkeleri ele geçirerek yer üstü ve yer altı tüm kaynakları kullanmaya kadar uzanan tüm emperyal girişimleri “Ticaret savaşları” olarak değerlendirebiliriz.

İlk olarak Başkan Trump, ABD'nin 2015 yılında imzalanan ve son dönemin en önemli uluslararası anlaşması olarak anılan “Paris Anlaşması”nı terk edeceğini açıkladı. Bilindiği gibi, Paris Anlaşması yeryüzündeki fosil yakıtlardan kaynaklanan karbon gazı salınımının önüne geçerek, küresel ısınmayı önce frenlemeyi sonra da geri çevirmeyi hedefleyen bir anlaşmadır. Bu anlaşmayı hayata geçirilmesi için önceki başkan Obama çok güyük gayret göstermişti ve neredeyse tüm bütün ülkeler de imzalamış durumdadır. Trump, bu anlaşmadan ayrılmakla, ABD'deki özellikle kömür üretimine hız vermeyi ve dolayısı ile istihdamı arttırmayı hedeflemektedir.

Ayrıca savaş tehditi yaratarak, potansiyel ülkelere silah satışı yapması, örneğin çok yakın bir tarihte Katar’ı hedef ülke göstererek, olası savaşı işaret ettiği, ancak hem Katar’a, hem de Suudi Arabistan’a silah sattığını veya savaş sonrası yıkılan ülkelerin inşaası için kendi şirketlerini gönderdiğini biliyoruz.

Diğer taraftan halen en önemli enerji kaynağı olan petrol fiyatlarını düşürebilmek için, OPEC’e (Organization of the Petroleum Exporting Countries) yani net petrol ihraç eden ve bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran 12 ülkenin oluşturduğu Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütüne üretimi arttırma yönünde baskı yapmaktadır. Buna karşın İran’ın petrol üretimini kısabileceğini ve varil fiyatının 100 Doları geçebileceğini belirtmesi üzerine, “Gerekirse İran’daki petrolü de biz çıkarırız” şeklinde açıklama yapması (Trump bunu Twitter üzerinden yazdı.) yeni bir ticaret savaşının işaretlerinden biridir.

Ancak daha da önemlisi ABD’nin ithal çeliğe yüzde 25 ve alüminyuma yüzde 10 gümrük tarifesi uygulanması ve Çin'den ithal edilen ve aralarında uçak parçaları, otomobil ve bilgisayar ekipmanlarının da bulunduğu 34 milyar Dolar tutarındaki 800'den fazla üründen yüzde 25 oranında ek gümrük vergisi alınması kararı büyük bir ticaret savaşını ateşlemiştir. 
Buna karşın dünyanın en büyük üretici ülkesi konumunda bulunan Çin de, 545 ABD ürününe yüzde 25 ek vergi uygulayacağını açıkladı. Otomobil, soya fasulyesi ve istakoz gibi ürünlerin de bulunduğu ek vergilerin tutarı yaklaşık 34 milyar dolar. ABD’yi “Ekonomi tarihinin en büyük savaşını başlatmakla” suçlayan Pekin yönetimi, bu ülkeyi Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) şikayet ettiklerini de açıkladı.

Rusya da yerli alternatifleri bulunan bir dizi ABD ürününe ek gümrük vergisi getirdi. Bu ürünler içinde yol yapım, petrol ve doğalgaz üretimi ile madencilik malzemeleri de bulunuyor.

Avrupa Birliği, Hindistan ve Japonya da ABD'ye karşı önlemler alacağını DTÖ'ye bildirimlerde bulundu. Ayrıca Türkiye de, ABD'den ithal ettiği 22 ürüne aynı toplam miktarda vergi uygulayacağını DTÖ'ye iletti. Türkiye'nin ABD'den ithal ettiği ürünlere uygulayacağı verginin, ABD'nin Türk çelik ürünlerine uygulayacağı yüzde 25 vergiye karşılık gelmektedir.

Başka sözcüklerle ifade etmek gerekirse, kapitalist düzenin kalesi sayılan ABD, bu yıldan itibaren kapalı ekonomiye; dış dünyaya 1912 yılından beri tamamen kapalı olan Sosyalist Çin Cumhuriyeti ise kapitalist sisteme geçmektedir. Hep “Değişim kaçınılmaz” diye düşünüyorduk, ama bu kadarını eminim ki, çok çok az sayıda kişi tahmin etmiştir…

Peki, Türkiye’nin devletten tutun, özel şirketlere, bireylerden öğrencilere kadar bu durumda neler yapması gerekiyor? İşte, önemli olan bundan sonra atılacak adımlar, girişimler, yatırımlar ve stratejik yol haritalarını iyi planlamak, uygulamak ve kontrol etmek. Bunun için dünya ekonomisini, politikasını, yatırım alanlarını, dış ticareti, pazarlamayı, markalaşmayı, inovasyonu, rekabet etmeyi ve en önemlisi “Dünya Vatandaşı” olan yöneticilere ihtiyaç olacaktır.

Önümüzdeki yazılarda kurumlardan, bireylere kadar kimin, neler yapması gerektiği konularında kişisel görüşlerimi yazmaya devam edeceğim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Müşteri intikamı 10 Haziran 2019
Müşteriyi tanımak 18 Mart 2019
Dijital izler 10 Mart 2019