Durgunluk içinde enflasyona doğru

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Ekonomilerde yaşanan krizler sadece hükümetleri, şirketleri, bankaları, yani parası olanları ilgilendirmez, işsizleri, pazardan istediği gibi sepetini dolduramayanları ya da yeteri kadar geliri olmadığı için okuyamayanları da ilgilendirir. 

Diğer yandan krizin mağdurlarına yaş grubuna göre de baktığımızda, krizin daha çok yetişkinleri etkilediğini görüyoruz. Kriz bu insanlarda iz bırakır. Anneler, Babalar çocuklarına çektikleri sıkıntıları anlatırlar. 

Krizler 20. yüzyıldan bu yana da küreselleşti. Krizden kaçan ülke olmuyor, ülkeler az ya da çok krizle bir süre yaşamak durumunda kalıyor. Dolayısıyla da bu ülkelerin insanları da krizle, derecesi farklı olmakla birlikte haşır neşir oluyor. Örneğin, 1929 Büyük Bunalımı ABD’de dedelerden, babalara dinlene dinlene genç kuşakların da mirası olmuştur. Belki bundan dolayı olsa gerek ABD’liler kriz denince akıllarına işsizlik ve durgunluk gelir. Enflasyon ABD’liler için ikincil bir sorundur.

Avrupa Ülkeleri, en az ABD kadar Büyük Bunalımdan etkilenmiştir. Üstelik 1929 krizi, Almanya’da Versailles Antlaşması’nın koşullarının yarattığı etki ile birleşmiş ve birçok araştırmacının da kabul ettiği üzere İkinci dünya Savaşının başlamasına neden olmuştur. Buna rağmen Avrupa ülkeleri 1973 Petrol Krizi ile birlikte içine girdikleri enflasyonist bunalımı hiç unutmadılar. Bundan olsa gerek 2007/2008 krizine bir müdahale aracı olarak para arzını artırma konusunda 2010 yılına kadar çekinceli davrandılar. Korktular, parasal genişlemeye gidersek, enflasyon oranı yükselir diyerek.

1973 krizi sadece bir enflasyonist kriz değildi. Kriz durgunluğu da içinde barındırıyordu, bundan dolayı da krizin adı “durgunluk içinde enflasyon” anlamına gelen “Stagflasyon” olarak kondu.  

Stagflasyon kavramını anımsamamın neden bu hafta içinde açıklanan iki veri oldu. Bunlarda ilki enflasyon oranı, özellikle de yeni açıklanamaya başlanılan Yurtiçi Üretici Fiyatları Endeksi’nin şubat ayında %1,38, yıllık olarak %12,40 oranında artması. İkincisi ise Çarşamba günü açıklanan   otomobil ve hafif ticari araç satışlarının Şubat 2014'te geçtiğimiz yılın aynı ayına göre %27,5 oranında azalması oldu.  

TCMB ve Hükümetin toplam talebi kısmaya yönelik önlemleri, döviz kurlarındaki artış ile birleşince karşımıza böyle bir tablo ortaya çıktı. Tablonun ayrıntısında neler var, bakalım:

- Enflasyon oranının döviz kuruna duyarlılığı hale çok yüksek. Kurlar artığında enflasyon oranı da yükseliyor. Bu da 2006’dan bu yana uygulanan enflasyon hedeflemesi programını yeniden gözden geçirmemize gerektiriyor.

- Dayanıklı tüketim malı sektörüne yönelik talep, büyük ölçüde borçlanmaya bağlı. Borçlanma olanaklarının zayıflaması talebin düşmesine neden oluyor.

Türkiye eğer stagflasyonist sarmalın içine düşerse, küresel krizde böyle bir krize düşmeyi başaran ilk ülke olacak. Sanırım bundan dolayı kurumsal kimliğine sempati ile bakmasam da S&P, Türkiye’yi Gana ve Güney Afrika ile aynı statüye soktu ve en kırılgan ekonomiler listesinin başına koydu. Sonuçta nerede oluruz, bekleyip, göreceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019