Her şey değişse de dışa bağımlılığımız değişmez

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

 

 

Kriz sadece Euro Bölgesi'nin, Amerika'nın, Japonya'nın, Çin'in, gelişen diğer Asya ülkelerinin ya da BRIC grubunun değil, Türkiye'yi de içine çekmiş ve önceki krizlerin farklı seçeneklerini ortaya koymuştur. Bunlardan birincisi, özel sektörün toplam dış borcundaki artış hızlıdır. Özel sektörün toplam dış borç açığı 2002'de 29.2 milyar dolar, aynı yılın GSYİH'si 230.5 milyar dolar kadar ile %12.67 kamu borç yükü tanımlar. Bu risk, özel sektörünse de müteselsil kriz pratikleriyle sabittir ki aynı zamanda kamunundur. GSYİH 2012 yılsonu için 805 milyar dolar varsayıldığında, 126.5 milyar dolar dış borç, %15.71'lik bir risk algısını çağrıştırır. 2002 ile 2012 arasındaki 10 yılın özel sektör dış borçlanmasındaki yıllık kümülatif ortalama büyüme hızı, %15.78 düzeyindedir. Dolar bazlı cari GSİYH artışını yıllık kümülatif artış hızı %13.32 düzeyi ile %2.46 aşırılığı işaret eder. İkincisi; kamu sektörünün GSYİH'ye göre %39.4 borçlanma oranı avantajıdır. Küresel ekonomide bizi en iyi yerlerden birisine oturturken, yabancı fon için de gerektiğinde güçlü ödeme yetisiyle finansal ve fiyat istikrarının bekçisi olabilecek bir hazine yer almaktadır. Kamu ve özel sektörün toplam dış borç riski olarak değerlendirildiğinde, %55.11 seviyesi ulaşılmaktadır ki, bu küresel olarak %10- %110'ların üzerinde seyreden gelişmiş ülke borçlulukları arasında çok iyi bir konum anlamına gelir. Üçüncüsü, özel sektörün kolay kolay pes etmeyen o dinamizmidir. Son açıklanan Eylül Sanayii Üretim Endeksi bu yeteneğine işaret ediyor. Haziran, temmuz ve ağustos ayları sırasıyla %3, %3.3 ve -1.85 aylık büyüme ortaya koymuştur ancak, bunun hemen ardından da %6.2 eylül sanayi üretim endeksi artışı kaydedilmiştir. Dördüncüsü, Merkez Bankası müdahele enstrümanları faiz koridoru ve ROK'un piyasalar üzerinde belirsizliği güdümlü belirsizlik yaratarak bertaraf etmesidir. Bu sistem öyle etkilidir ki, salı sabahı %6.8 olarak açılan hazine bonosu bileşik faizi çarşamba en düşük %6.4'ü görebilmektedir. TCMB Başkanı'nın oldukça kararlı adımının ardından gelen bu %3 puanlık geri çekilme, finansal sistem üzerinde Banka'nın nasıl da etkili olduğunun işareti niteliğini taşımaktadır.

Bundan sonra ne olur?
Türkiye için bundan sonrasını öngörebilmek aslında Avrupa'da ve Amerika'da bundan sonrasını görebilmekle mümkündür. Öyleyse pergelin bir ayağını sabit tutup, diğerini döndürmekten başka çare yoktur. Çünkü aksi durumda, ikisi de birden hareket eden pergel, olsa olsa kaotik karalamalar çizecektir. Bu da kimseyi tatmin etmeyecektir. Euro Bölgesi'nden çıkışların olmayacağını ve ABD bütçe limiti tartışmalarının olumlu şekilleneceğini, sorunlu ülkelerin bütçelerindeki sıkılaştırma girişimlerinin krizi daha kötü seviyelere taşımayacağını, Suriye ile gerginliğin mevcut düzeyini koruyacağını varsayarak; Türkiye'nin yabancı fonlar için cazip bir yatırım alternatifi ya da diğer ifadeyle fırsat maliyeti merkezi olabileceğini söylemek gerekir.

Bu bize yarar mı?
Küresel fonlar açısından bakalım: Eğer not artışı ve borçlarını geri ödeyebilme kabiliyeti göz ardı edilirse, oldukça önemli bir pozitif trade kazancından mahrum kalınacaktır. En riskli hedge fonlar, sınırlı risk üstlenen hükümet fonları ve sağlamcı emeklilik fonları 3 farklı koldan Fitch'in not artışını değerlendirip, ona göre aksiyon alacaklardır. Görece sağlamcılar ikinci bir not artışını diğer kredi derecelendirme kuruluşlarından beklerken, diğerleri küçük küçük adımlarla fırsatları değerlendirmeyi tercih etmek isteyebileceklerdir.
Gerçek şu ki, sıcak paranın ve doğrudan sanayii dışı sektörlerdeki yatırım artışının orta uzun vadede Türkiye'nin riskini de yükseltecek, değişen küresel dengesizliklere yakınlaşıp kırılganlaşacak ve hızlı para girişine bağlı suni bir iyimserlik havasıyla geleceğini şekillendirecek ancak geçmişteki o yüksek dışa bağımlılığı asla değişmeyecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar