İş yeri yönetimlerinin sorumluluğu yok mu?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Geçen haftaki yazımızda Trabzon, Samsun, Turhal, Antalya ve Çerkezköy’de yaptığımız gözlemlerin kısa bir özetini paylaştık. Ülkemizin yaşadığı “kriz koşullarında” çok sayıda iş insanında kaygıların çığ gibi büyüdüğünden söz ettik. Küresel ölçekte giderek artan belirsizliklere, ülkemizin bulunduğu coğrafyanın özel sorunlarını da ekleyince tedirginliğin artması kaçınılmaz değil mi?

Paylaştığımız bu yazıyı kaleme almadan önce analizlerini dinlediğimiz son iktisatçı, Prof. Dr. Hurşit Güneş’ti. Güneş, ülkemizde yaşanmakta olan belirsizlik koşullarından, geleceği öngörebileceğimiz istikrarlı koşullara geçiş yapmayı yedi koşula bağladı: Birincisi, “sermaye ihtiyacımız” vardı; bugüne kadar bize borç veren çevrelerle anlaşmazlık içinde olmamız borçlanma konusunda işimizi zorlaştırıyordu. İkincisi, yaşanmakta olan krizi yaratan ekonomik yapıyı dönüştürecek reformların arkasında duran ciddi bir “siyasi irade” gerekiyordu. Üçüncüsü, “bilgi-odaklı” ve “vicdan muhasebesine” dayalı; “insanların mutluluğunu” hedefleyen; “iyimser ve hoşgörülü uzlaşma kültürünü” önceleyen bir “siyasi dilin” yaratacağı “siyasi istikrar” ihtiyacıydı. Dördüncüsü, kendi aramızdaki sosyal ilişkilerimizde ve dış dünyayla ilişkilerimizde imajımızı güçlendirecek, güveni artıracak “kredibilite” yaratılmasıydı. Beşincisi, nihai hedefin toplumun mutluluğu olduğunu dikkate alarak, popülist, aşırı pragmatist, cepheleştirici anlayışı terk ederek “kapsayıcı” anlayışla “sosyal uzlaşma” zeminini genişletmeydi. Altıncısı, kaynaklarımızı etkin değerlendirecek olan “ uygulama uzmanlığına” özen göstermeydi. Yedincisi de,”uluslararası oluşumları dengeleyen politikalar” üreterek, ihtiyacımız olan dış destekleri kazanmaydı.
Makro düzlemde bakıldığında, gelişmeleri yakından izleyen ve analitik yetkinliklerini kanıtlamış olan iktisatçıların büyük çoğunluğu, Prof. Dr. Hurşit Güneş’in de paylaştığı çözüme ilişkin yol ve yöntemlere benzer önerileri paylaşıyordu.

Analitik çağımızın etkili gücü

Makro düzlemde istikrarlı gelişme yaratılmasının “özendirici gücü” ve “çarpan etkisi” elbette ki önemli. Her zaman tekrarladığımız gibi rekabet gücü yaratmada, “teknoloji” ne kadar önemliyse, “ekosistemin kavranması” da bir o kadar önemli. Başka bir anlatımla, “makro ölçekte istikrarın” etkileri kadar “işletmelerdeki yönetim tarzı” da belirleyici. Makro düzlemdeki gelişmeler karşısında iş yeri yönetimlerinin hayalleri, simülasyonları, kavramları, algıları, düşünceleri, projeleri ve uygulamaları da belirsizlik koşullarını istikrarlı ortamlara taşımada hayati öneme sahip.
Ülkemizin derinliklerinde iş yeri yöneticileriyle yaptığımız ortak toplantılarda yalın bir test uyguluyoruz. Daha önceki yazılarda da sıklıkla aktardığımız “analitik katmanlarını” paylaşıyoruz:

Analitik 1.0 : İşlerinizi deden, babadan gördünüz gibi yapmaktır. Buna işlerimizi “alışkanlıkla yapma” diyoruz.

Analitik 2.0: İş yerlerinizde kayıtları vergi dairesi için ya da başka bir amaçla değil; kâr kalitesini, ciro kalitesini, başa baş noktasını, kısmi ve bütünsel verimlilikleri ölçerek yönetmek için tutmak ve değerlendirmek; alışkanlıkla yönetimden, analizle yönetim aşamasına geçmektir.
Analitik 3.0: Dijital teknolojiyle birlikte maddelerin merkezinde ve uzayın sonsuzluklarında sürekli ölçümler yaparak “büyük veri” üretiliyor. Analitikte üçüncü aşama, büyük verinin fazlalıklarının ayıklanması, eksiklerinin tamamlanması ve ehlileştirilerek iş yarar hale getirilmesidir.
Analitik 4.0: Ayıklanmış, işe yarar büyük verileri kullanılarak yeni ürünler ve yeni iş yapma metodları geliştirmektir.

Analitik 5.0: Verileri anlamak, anlamlandırmak ve veriden üretilen değerlerle insanların yaşamlarını kolaylaştırma ve mutluluklarını artırmaktır.

Soruyoruz: Veriden değer üretmenin, maddi ve kültürel zenginlikleri artırarak insanların yaşamını kolaylaştırmanın arka planını oluşturan analitik yetkinliğin beş katmanının neresinde duruyoruz?
Toplantıya katılanların yanıtlarında; analitik 1.0 katmanına büyük yığılmalar oluyor. Analitik 2.0 katmanında olduğunu söyleyenler yüzde 10’ların altında kalıyor. Analitik 3.0 katmanında olduğunu söyleyenlerin sayısı bir elin parmaklarını aşmıyor. Analitik 4.0 ve analitik 5.0 aşamasında olduğunu söyleyenlere çok seyrek rastlıyoruz. Bu yaygın kabullenme, ülkemizde işyeri yönetimlerinin sorumluluğunu açık ve net olarak gösteriyor.

Uyum yetenekleri önemli

“Canlıların uzun ömürlü olanlarının, en akıllıları olmadığı gibi, en güçlüleri de olmadığını; uyum yetenekleri yüksek olanlar” olduğunu biliyoruz. Toplumumuz üst piyasa göstergelerini yaygın biçimde tartışırken; işletme ölçeğinde yönetişim kalitesini yeterince sorgulamıyor, gerekli farkındalık düzeyine erişemiyor, gelecekte oluşacak fırsatları gerektiği gibi değerlendirmiyorsak, çağın gereklerine uyumdan söz edebilir miyiz?

Makro düzlemdeki önlemler, nitelikli ekonomik büyüme yaratmanın bir yarısıdır; diğer yarısı da değişen koşullara uyum gösterecek iş yeri yönetişiminin kalitesi.

İş yerlerinin yönetişim kalitesinin üç temel göstergesi var: Gerekli veriye, bilgiye sahip olma. Etkin koordinasyon gerçekleştiren nitelikli büyüme yaratan örgütlenme gücü. Plan ilkelerine uyarak rekabet edebilir alanlara odaklanma.

Kuşkusuz makro düzlemdeki önlemler sorgulanmalı, tartışılmalı, ama işletmeler ölçeğinde yönetişim kalitesi de ihmal edilmemeli. Bizim düşüncemize göre, ülkemizin zaaflarından biri de “işletme yönetişimi” konusundaki boşlukların medya kanallarında tartışılarak kitlelerin farkındalık düzeyini artırma konusunda yeterli enerji sarf etmemektir. Kitlelerin birikimlerini harekete geçirmenin etkili aracı, farkındalık yaratmadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar