İstihdamda Avrupa Birliği bedel ödüyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

Geçen hafta Brüksel'de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen "Kamu Kesiminde İstihdama Yönelik Düzenlemeler" konulu bir konferansa katıldım. Konferansın katılımcı ülkeleri AB üyesi ülkeler ile aday ülkeler Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya idi. Bu ülkeleri temsilen işveren ve işçi örgütleri ile   ilgili bürokratlar toplantının konukları idi. Bazı oturumlara bu ülkelerin çalışma bakanları da iştirak ettiler.
Benim için ilginç olan olgu toplantının daha ilk gününde oturumların nerede ise ağlama duvarına dönmesi oldu. Özellikle işçi sendikalarının temsilcileri hükümetlerini sıkı eleştirdiler. Eleştirin kaynağında kriz karşısında hükümetlerin uyguladığı istihdam politikaları vardı. AB üyesi ülkelerin hükümetlerin nerede ise tamamı, kriz karşısında ekonomide küçülmeyi hedefleyen, borçları ödemek için bütçeleri kısıtlayan önlemlere başvurdukları için, yük işçi ve işverenin üzerine binmiş durumda. Çünkü hükümetler bu hedefe ulaşmak için;
- Çalışanların ücretleri düşürdüler
- Vergileri artırdılar
- İşçileri işten çıkardılar ve
- Emekli aylıklarını azalttılar.
Bu politikaları yaklaşık dört yıldır uygulamalarına rağmen AB ülkelerinde ne borçlar azaldı, ne de ekonomileri istikrar kazandı. Buna karşın işsizlik oranı İspanya gibi ülkelerde %25'e ulaşmış durumda. AB ekonomisini idare edenler açıkçası Neo Klasik iktisadın tuzağına düştüler. Şu anda bu girdaptan kurtulmak için ne yapabiliriz derdindeler. Ancak kafalarındaki ezberi bozmadıkları için bir türlü sonuç alıcı politika üretemiyorlar.

Türkiye tuzaktan çabuk kurtuldu

Türkiye AB'nin yaşadığı bu çaresizliğin içine düşmekten kendini son anda kurtardı. Hatırlarsanız kriz çıktığında, Türkiye'de istikrar programına, sıkı para politikasına bağlıyız söyleminde idi. Nerede ise biz de AB'nin tuzağına düşüyorduk. Bu söylem 2009 baharına kadar sürdü. Daha sonra Hükümet KOBİ'lere az da olsa kaynak aktardı, işten çıkarmaları engellemek için kısa süreli çalışma ödeneği gibi uygulamalara başvurdu. Bu politikalar 2009 başında %16'a yükselen işsizlik oranının düşmesine ve nihayetinde Türkiye'nin doğal işsizlik oranı olan %10'lara geri dönülmesini sağladı. Bu oranın altına düşmekte kısa vade de mümkün değil. Yapısal önlemlere alınmasını gerektiriyor. Bu da eğitim sistemini değiştirmekten, işverenler üzerindeki yükleri azaltmaktan geçiyor. Hükümetinde bu aralar buna pek niyeti yok.

Nitekim hükümetin hazırladığı Ulusal İstihdam Stratejisi'nde 2023 yılında kadın işgücüne katılma oranı hedefi %38 olarak belirlenmesine rağmen, tartıştığımız olgu kadın istihdamı değil, kadınlar daha çok çocuk nasıl oğurur derdindeyiz. Bir taraftan nitelikli işgücü sıkıntısı çekerken, eğitim sistemini kesintili hala getirdik. Yani hedeflerle politikalar biri biri ile alakalı değil. Aslında hükümetin içinde yer alan kimi bakanlar Türkiye'nin bu modelle sınıf atlayamayacağının farkında. Geçen haftaların birinde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan bu eğitim düzeyi ile Türkiye'nin kişi başına GSYH'nin 30 bin dolara ulaşmasının zor olduğunu söyledi.

Kısa vadede istihdamda mesafe aldık. Ancak uzun vade için tehlike çanları çalmaya devam ediyor. Mevcut beşeri sermayesi ile AB uzun vadede istihdam sorunu bizden daha iyi çözer. Bundan dolayı Türkiye kısa erimli popülist söylemler yerine yapısal politikalar üretmeye bakmalı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019