Kâr oranları düşüyor cari açık artıyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

 

Ocak ayı cari açık rakamları daha önce açıklanmıştı, Şubat ayı cari açık rakamlarını henüz bilmiyoruz. Fakat iktisat politikası karar vericileri cari açık gerçekleşmesinden haberdar ki, TCMB Başkanı önümüzdeki aylarda cari açığın yükseleceğine yönelik bir açıklamada bulundu. Aslında TCMB son aldığı faiz kararı ile bu konuda piyasalara sinyal göndermişti. 
TCMB cari açığın kaynağının ne olduğunu ve nasıl finanse edildiğini bildiği için son bir yıldır, iki taraflı mücadele veriyor. Yani bir taraftan cari açığın artmaması için özellikle kredi talebi ve arzı üzerine baskı kurmaya çalışıyor (bunun sonucu olarak büyüme oranı düşüyor), diğer taraftan da cari açığın finansman kaynağı olan kısa vadeli sermaye girişini engelleme yönünde politikalar üretiyor.  TCMB cari açığı tasarruf-yatırım açığı olarak gördüğü ve tasarrufu da artıramadığı için, önceliğini yatırım talebini düşürmeye yönelik politikalara verdi. Bunun için bankaların kredi arzını kısmak, kredi maliyetlerini artırmaya yönelik olarak karşılık oranlarını kademeli olarak yükseltmeye başladı. TCMB karşılık oranlarındaki artışın bankaların kaynak maliyetini artıracağını, böylece kredi faiz oranlarını yükseceğini, bunun da kredi talebini azaltacağını düşündü. Ancak bankalar bu politikayı pek önemsediler ki, kredi arzlarını azaltmadılar, fakat seçici oldular. Bankaların TCMB'nin bu politikasına destek vermemelerinin iki nedeni var: İlki yurtdışındaki likidite bolluğundan yararlanarak düşük maliyetli (halk değişi ile ucuz) fon temin etmeleri. İkinci neden ise yüksek faiz  marjlar ile çalışmalarıdır. 
Diğer yandan TCMB kısa vadeli sermaye girişini engellemeye yönelik olarak faiz oranlarını aşağıya çekiyor. Ancak bu sermaye girişini engellemiyor. Çünkü yabancılar için kurların oynak olmadığı Türkiye'de, uluslararası piyasalardan temin ettikleri fonların maliyeti ile Türkiye'de para ve tahvil  piyasasından elde ettikleri faiz getirisi ve hisse senedi piyasasından elde ettikleri getiri arasındaki fark hala çok yüksek. 
Bu iki eğilim birleşince,  Türkiye en fazla cari açık/GSYH oranına sahip ilk beş ülkenin içinde olmasına karşın,finans sektöründe yer alan bankalar, aracı kurumlar, finansal olmayan kesimin büyük ölçekli , firmaları, devlet ve nihayet yüksek gelire sahip  hanehalkı çok mutlu.  Aslında böyle bir tablodan neden TCMB'nin mutsuz diye sorduğunuzda biraz ayrıntıya girmemiz gerekiyor (TCMB'nin mutsuzluğunu görmek için Kasım 2012 finansal raporunu ve son iki enflasyon raporlarını okumanız yeterli olur, lütfen yönetici özeti ile yetinmeyiniz).
Bu kadar politikaya ve karşılıklı oyun arayışlarına neden olan olgu: Tasarruf açığı. Sorun bu ise, mücadele etmek yerine toptan ortadan kaldırılması daha anlamlı bir yoldur diye düşünebiliriz.  Bu yol da tasarrufları artırmaktır. 
Bir ekonomide tasarrufu yapan kesimler; hanehalkı, özel kuruluşlar (şirketler), (makro ekonomi yazınında bu iki gurubun tasarrufu özel kesim tasarrufu olarak ele alınır) ve  kamu kesimi. Tasarrufun ana kaynağı gelirdir. Yani geliri artarsa hanehalkı tasarrufunu artırır. Kar gelirleri yükselirse yine özel kuruluşların tasarrufu artar ve nihayet eğer  merkezi yönetim bütçe gelirleri artarsa, kamu da tasarruf eder. 
Şimdi bu yapıya ilişkin küçük bir açılım yapalım. Hanehalkı gelirlerini gelir guruplarına göre ayrıştıralım, yani en fakir %20'ye birinci dilim gelir sahipleri, son %20'ye de en zengin gelir sahipleri   diyelim. Kar geliri elde edenleri de, finansal  sektör ve finansal olmayan sektör diye ikiye ayıralım, bir adım daha atalım, bunları da ölçek büyüklüğüne göre küçük, orta, büyük ölçekli firmalar olarak ayrıştıralım.  
Şimdi bu ayrıştırmalara göre verdiğimiz grafiklere bir bakalım (Belki bu grafiklere dikkatlice incelediğiniz de bu satırları okumanıza bile gerek yok). Grafikler biz net olarak şunu söylüyor. Gelir dağılımına göre tasarruf oranlarına baktığımız en fakir ilk ve ikinci dilim gelir sahipleri tasarruf yapmayı bırakın, sürekli borçlular, üçüncü dilim kimi gelir sahipleri kimi zaman küçük de olsa tasarruf yapıyorlar. Tasarrufu yapan son iki dilim gelir sahipleri. 
Özel sektörde imalat sanayinde küçük ölçekli firmalar kar elde edemiyorlar, orta ölçekli firmalar yaşacak kadar kar elde ediyorlar. Kar oranı yüksek olanlar  firmalar büyük ölçekli firmalar . Tasarrufu da onlar yapıyor. KOBİ'ler ise, borç bulurlarsa yüksek finans maliyetlere katlanarak yaşamaya çalışıyorlar.
Türkiye'de tasarrufu oranı 2012 yılında %14 dolayında. Yapmış olduğumuz saptamalardan yola çıkarak; KOBİ'lerin kar oranı artmadan şirket tasarrufları, gelir dağılımı düzelmeden hanehalkı tasarrufunu artırmak mümkün değildir diyebiliriz. 
Son söz, biraz da iddialı bir söz, Türkiye'de finansal serbestleşmenin başladığı tarih olan 1989 yılından bu yana (32 sayılı karar) tasarruf oranı düşüyor ve Türkiye cari açığa ve kısa süreli sermaye hareketlerine teslim oluyor. Tartışmayı açtım, devamını getireceğim.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019