Libor’a vedanın finansal tablo etkileri

Aslı GEDİK
Aslı GEDİK VERGİ PORTALI Asli.gedik@pwc.com

Finans dünyasındaki son haberler 2021 yılından itibaren LIBOR ile vedalaşacağımızı söylüyor. Artık yerine SONIA mı gelir, başka bir referans faiz oranı gelir mi bilinmez ama bu vedanın acısı finansal tablolarda LIBOR, EURIBOR gibi gösterge faiz oranlarına endeksli krediler, bonolar, türev gibi enstrümanlardan çıkacak gibi duruyor. Nakit akım riskinden korunma işlemlerini, değer düşüklüğü testlerini ve makul değeri de sayarsanız, LIBOR’un arkasından ağlayacak sevdalı çok.
LIBOR, EURIBOR gibi hem Türkiye, hem de dünya piyasalarında referans faiz oranı olarak kabul edilen IBORs’dan ( Interbank Offered Rates), Risksiz Faiz Oranı’na (Risk-free Rates, RFRs) geçisin yaklaşık 300 trilyon Amerikan Doları değerindeki kontratı etkileyeceği öngörülüyor. 2021 sonundan itibaren bankalardan LIBOR oranını istemeyecek olan FCA (Financial Conduct Authority), İngiltere’de SONIA, Amerika’da SOFR’un doğuşuna neden olacak gibi.
Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu, LIBOR değişimini ajandasına almakla beraber henüz bir proje başlatmadı, ancak finansal tablolara olası etkileri özellikle finans sektörü tarafından mercek altına yatırılmaya başlandı bile. Biz de neler konuşuluyor bakalım, son haberlerden geri kalmayalım…

Değişken faizli kredi ve bonolara etkisi

Bu değişimin Türkiye Finansal Raporlama Standartları’na (TFRS) göre hazırlanan finansal tablolardaki olası etkilerinden bahsetmek gerekirse ilk akla gelen, değişken faizli kredi borçları veya ihraç ettiğimiz bonolar oluyor. Referans faiz oranı değişikliğinin, örneğin LIBOR + %3 gibi değişken faizli borçlanmalara etkilerini değerlendirdiğimizde karşımıza 3 senaryo çıkabilir: Birincisi, bu değişiklik etkin faiz oranını bulmak için kullandığımız değişken faiz oranında bir güncellemedir, muhtemelen güncellenmiş yeni faiz oranı da eski oranın benzeri bir tutarı vereceği için varlık ve/veya yükümlülüklerde önemli bir etki yaratmaz, diye değerlendirilebilinir. İkinci senaryo, mevcut kredi, bono ve benzeri finansal yükümlülüklerinden kaynaklı nakit akımları yeni referans faiz oranı ile değişti, dolayısıyla bu değişikliğin etkisi “modification” olarak tanımlanır, bu durumda yeni nakit akışlarının etkisini kar-zararda muhasebeleştirilir, denebilir. Üçüncüsünde, “Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin deyip”, bu değişimin etkisinin önemli olduğu (“substantial modification”) sonucuna varıp, mevcut kredi ve bonoyu finansal tablo dışı bırakırım (“derecognition”) ve yeni şartlara göre finansal yükümlülüklerimin tutarını hesaplayıp bilançoma kaydederim, derim. Aramızda kalsın, neyse ki kimse üçüncü seçeneğe prim vermiyor.

Nakit akış riskinden koruma işlemlerine etkisi

Nakit akış değişkenliği riskinden korunma işlemi (cash flows hedge) dediğimizde, burada karşımıza birkaç konu çıkabilir. Bunlara girmeden önce “…Nakit akış değişkenliği riskinden korunma işlemi bozulursa ne olur, neyi dert ediyoruz?” diye sorarsanız cevabım “…Kurmuş olduğumuz bu güzel düzen bozulduğunda, diğer kapsamlı gelir tablosunda tuttuğumuz artı- eksi tüm rakamlar kar-zarar tablosuna gider.” olacaktır.

Referans faiz oranındaki değişikliğin doğurduğu ilk soru riskten korunma etkinliğinin (hedge effectiveness) devam edip etmeyeceğidir. Riskten korunma kalemi (hedged item) ile korunma aracı (hedged instrument) arasındaki nakit akış korelasyonunun yüksek olması nakit akış değişkenliği riskindeki etkinliğin bir göstergesidir. Şu an kafalardaki en büyük soru işaretlerinden bir tanesi de IBOR yerine gelecek yeni gösterge oranın bu dengeyi sağlayıp sağlayamayacağı. Bir diğer soru da, riskten korunma işlemlerinin olmazsa olmazı olan riskten korunma işleminin dökümante edilmesi. “…Ne olacak canım, elimize mi yapışır.” diyebilirsiniz. Ah keşke öyle kolay olsa! Gösterge faizinin değişmesiyle dökümanlarda tanımlanmış korunulan riskler (hedged risk) veya korunma kalemlerini tekrar mı tanımlamak gerekir, tekrar tanımlandığında riskten korunma işlemi bozulacak mı? Tüm bunlar akıllara bin bir soru getiriyor.

Gerçeğe uygun değer ölçümü etkilenir mi?

Bu değişimle dikkat etmemiz gereken bir diğer hususta, gerçeğe uygun değerden ölçülerek finansal tablolarda taşınan varlık veya yükümlülüklerdir. IBOR, örneğin iskonto oranın tespit edilmesi gibi, gerçeğe uygun değer hesaplamasında kullandığımız, sevdiğimiz, hatta bağrımıza bastığımız verilerinden biriydi. TFRS 13, Gerçeğe Uygun Değer Ölçümü Standardı’na göre, IBOR’u kullanarak bulduğumuz gerçeğe uygun değer Seviye- 2 olarak sınıflandırabilirken, 2021’den sonra bulduğumuz gerçeğe uygun değer Seviye-3 olarak sınıflandırılacaktır. TFRS’lere göre de, Seviye-3 olarak sınıflandırılan tutarlarla ilgili detaylı dipnot açıklamaları yapmak gerekir. Gerçeğe uygun değer hiyerarşinde bizi Seviye 2’den Seviye 3’e sürükleyen en büyük etken de IBOR’un gözlemlenebilir bir girdi iken, 2021 yılından itibaren gözlemlenemeyen girdi haline gelmesidir.
Son haberler kısaca böyle… Görünen o ki LIBOR’a vedanın etkisi gerek finansal piyasalarda, gerekse mali tablolarda gittikçe artan bir hararetle konuşulmaya devam edecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar