Merkez bankaları çağı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Geçen yıl kaybettiğimiz İngiliz iktisat tarihçisi Eric John Ernest Hobsbawm’ın bizlere kazandırdığı eserler arasında  yer alan dört kitap biri birini izler:  Devrim Çağı 1789-1848, Sermaye Çağı 1848-1875, İmparatorluk Çağı 1875-1914 ve Aşırılıklar Çağı 1914-1991. Eğer E. Hobsbawm 2007/2008 krizi sonrasını yazsa idi, belki de kitabının adını “Merkez Bankaları Çağı” koyardı. Neden mi? İşte size uzun bir yanıt. Dünya ekonomisinin stagflasyonist krize girmesi sonrasında ki (1973 Petrol Krizi) son elli yılda Merkez Bankalarının iktisat politikaları üzerindeki ağırlıkları çok arttı. ABD Alan Greenspan gibi efsane Fed başkanlar çıkardı. Fakat Merkez Bankaları yaşadığımız son krizdeki kadar hiç havalı olmadılar.Üstelik bunu elde ettikleri başarılar sonrasında değil, tam aksine başarısız bir dönemin sonrasında elde ettiler. Çünkü krizin başlamasına kadar başta Fed olmak üzere birçok Merkez Bankası nerede ise uykuda imiş gibi davrandılar. Ne hisse senedi piyasasındaki, ne türev ürünler piyasasındaki ve ne de emlak piyasasındaki balonu görmediler, en azından gördülerse de, hareketsiz kaldılar.

Üstelik krizin başladığı tarihe kadar ki geçen süreçte, bu bankaların önemli bir kısmı açık ya da örtük “enflasyon hedeflemesi” uyguluyorlardı. Yani bu bankalar finansal sistemin para arzını içselleştirmeye yönelik davranışlarına karşı kuramsal ve politika olarak hazırdılar. Ancak yaşadıklarımızdan sonra bunun böyle olmadığını gördük.

Bu yanlışlığa düşenler arasında olmasına rağmen Fed’in krizin hemen ardından kıvrak bir karşı darbe ile bu teorik ve politik çizgiden ayrılıp, genişlemeci bir para politikasına yönelmesi, kendisine küresel ölçekte bir güç kazandırdı. Krizin ateşinin yandığı, ilk kıvılcımın çakıldığı ülkenin Merkez Bankası olduğu halde Fed, odak banka konumunu korudu, hatta güçlendirdi. (Galiba bu da “iktisadi diplomasi” örneği olarak, iktisat tarihindeki yerini alacak). Fed bu kıvraklığı ile kriz sonrası ortaya çıkan kur savaşlarından da galip çıkmayı bildi. Bunun en somut ve en yakın tarihli örneği; Çin Komünist Partisi’nin geçen hafta aldığı kararlar oldu. Bu kararların alınmasında Fed’in Çin Merkez Bankasına karşı yürüttüğü  dövizkuru politikasının payı az değildir.

Fed son beş yıldır para arzına dolayısıyla faiz oranına yönelik aldığı kararlarla dünyanın geri kalan Merkez Bankalarını kendi ağzına bakar hale getirdi. Hatta sıradan vatandaş bile artık Fed’in ağzına bakıyor. Buna TCMB’de, ülkemiz insanları da dahildir. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, hepimiz önce Fed’in, sonra kendi ülkemiz Merkez Bankasının kararlarını kutsanmış kararlar gibi görüyoruz. (Bu aslında çaresizlik)

Bu arada yıllardır iktisatçıların yere göğe sığdıramadıkları birçok kabulde tepetaklak oldu. Bu kabullerden birisi de “merkez bankası bağımsızlığıdır”. Merkez Bankası bağımsız olsun diye (bizim ülkemizde bu gurupta) uğraşan ülkeler, artık bugün şu hale gelmiş durumdalar: “ülkenin siyasi iktidarına karşı bağımsız, Fed’e karşı bağımlı”. Doğrusu ABD ve Fed’i kutlamak gerekiyor, hem bu kadar yanlış yap, hem de bu kadar takipçin olsun.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019