Naklen yayın haklarına büyük darbe!

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Geleceğe yönelik doğuracağı sonuçlar bakımından geçen haftanın en önemli gelişmelerinden birisi Premier Lig maçlarının uydu üzerinden mekanlarda izletilmesi konusunda açılan davada, Avrupa Adalet Divanı'nın, Premier Lig maçlarının işletmeler tarafından uydu üzerinden izletilebileceğine ilişkin hüküm vermesiydi. Aslında bu gelişmeyi Hüseyin Özkök'ün tabiriyle "naklen yayın haklarının Bosman davası" olarak nitelendirmek en doğrusu olacak.

Konunun gelişimi çok sıradan bir olayla başladı aslında. Çoğu ülkede olduğu gibi İngilizlerde publarda biralarını yudumlayarak Premier Lig maçların izlemekteyken, Premier Lig maçlarının resmi yayıncısı BskyB yetkilileri kırk iki yaşındaki Karen Murphy'nin Portsmouth şehrinde Fratton Park Stadı yakınındaki barına yaptıkları baskınla Premier Lig maçlarının Yunanistan üzerinden yayın yapan bir digital platform üzerinden decoder aracılığıyla bar sakinlerine izlettirildiğini bir tutanakla saptayıp konuyu mahkemeye taşımaları, böylesi bir karar ortaya çıkmasına yol açtı.

Pub sahibi Karen Murphy, yıllık aidatı o zaman 9800 euro olan BSkyB decoderi yerine, yalnızca yıllık 930 euro ödediği Yunanistan'ın dijital platformu olan o dönem Premier Lig yayın haklarına sahip Nova decoderi satın alarak işletmesine koymuştu.

Ancak bunu öğrenen Premier Lig ve Sky yönetimleri Karen Murphy'i mahkemeye verdi. Çünkü lokal yasalar ve uygulamalara göre İngiltere'de yayıncı kuruluşun digital platformu dışında başka bir platformun uydusu aracılığıyla Premier Lig maçlarının yayınlanması ve izletilmesine yasak getirilmişti. Bu nedenle İngiltere'de Premier Lig'i uydu vasıtasıyla yayınlayan pub sahiplerine, yayıncı kuruluş tarafından daha önceden açılmış ve pub sahipleri aleyhine sonuçlanmış davalar bulunmaktaydı.

Yayıncı kuruluş da doğal olarak Premier Lig yayın haklarının sadece kendisine ait olduğunu söyleyerek, ticari amaçlı maçların yayınlanmasının sadece kendileri üzerinden gerçekleşebileceğini iddia ediyordu.

Pub sahipleri kazandı

Ancak, Murphy Bosman yasasından esinlenerek, Avrupa Birliği hukuk normları kapsamında serbest piyasa ekonomisinde böyle bir yasağın olmaması gerektiğini iddia ederek, AB yasalarının tüm ülkelerde eşit uygulanması konusunda yetkili olan Avrupa Adalet Divanı'na başvurdu. Murphy tek başına da olsa BskyB ve Premier Lig yönetimiyle mücadele etmeye karar vermişti ve bu mücadele tam dört yıl sürdü. 2006-07 sezonunda açılan dava dördüncü yılını bitirmek üzereyken Mahkeme, AB ülkelerinden satın alınan decoderlerin AB sistemine dahil olan başka bir ülkede yasaklanamayacağına karar verdi.

Mahkemenin vermiş olduğu bu kararla, İngiltere'de futbol yayınları konusunda pub sahipleri ve yayıncı kuruluş arasında ortaya çıkan anlaşmazlığı, şimdilik pub sahipleri kazanmış oldu.

Avrupa Adalet Divanı'nın kararları kesin

İlk kez böylesi bir davaya tanıklık eden Avrupa Adalet Divanı'nın açıklaması ise şöyle: "İthalat, satış veya yabancı dekoderlerin kullanımı ile ilgili yerel hukuk, servis sağlama özgürlüğüne aykırı. Bu kısıtlama, fikri mülkiyet haklarının korunması için kullanılamaz. Sadece yayıncı kuruluşa ait özel programlar, Premier Lig klipleri ve grafikleri yayıncı kuruluş tarafından korunabilir…fikri hakların korunması ya da stadyumlara daha fazla izleyicinin gitmesini özendirmek, yabancı dekoderlerin yasaklanmasına gerekçe olamaz."

Avrupa Adalet Divanı'nın vermiş olduğu karar kesin hüküm niteliğinde olduğu için itiraz hakkı bulunmuyor. Bununla birlikte, bu kararın yetkili İngiliz mahkemesince de kararı onaylaması gerekiyor. Avrupa Birliği Hukuk Normları çerçevesinde buna da kesin gözüyle bakılıyor.

Kim haklı?

Premier Lig maçlarını yayıncı kuruluştan almak yerine, daha az para ödeyerek Yunanistan'da Premier Lig'i yayınlayan kuruluş üzerinden müşterilerine sunan Karen Murphy, kendisini "Yunanistan'dan aldığımız yayın için zaten belirli bir ücret ödüyoruz. Bu ödediğimiz paradan İngiltere'deki yayıncı kuruluş da belli bir pay alıyor. Dolayısıyla İngiltere'deki yayıncı kuruluşun bize dayattığı pahalı yayını alma mecburiyetimiz yok" şeklindeki savunması tüketici taraftar açısından rasyonel bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir.

Ancak bir de madalyonun diğer yüzüne bakmak gerekiyor. Premier Lig maçlarını 2010-13 sezonları için yayınlama hakkına sahip Bskytv+ESPN yukarıda belirtilen üç sezon için PL yönetimine 1.996 milyon euro yayın bedeli ödemeyi taahhüt ve garanti etmişti. Yayıncı kuruluş bu parayı kazanabilmek için Premier Lig maçlarını İngiltere içinde ve dışında satıyor. Haftalık 174 farklı ülkede yayınlanan maçlardan elde edilen gelir, toplam gelirin yüzde onunu oluştururken, yayıncı kuruluşun esas gelirini ülke içindeki 4 milyona yakın abone ve 44 bin pub ve bardan elde edilen naklen yayın geliri oluşturuyor. Bar ve publardan elde edilen 1.3 milyar euro gelir, toplam yayın gelirinin yüzde altmış dördüne karşılık geliyor. Hal böyle olunca, yayıncı kuruluşun bu konu üzerinde neden bu kadar titiz davranmak zorunda kaldığı da kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Bu karar üzerine, İngiltere Alkollü İşletmeler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Brigid Simmonds, "En azından belirsizlik sona erdi. Artık İngiliz yetkililer de kanunu yeniden düzenlenmeli ve pub sahipleri de ne yapacaklarını bilmeliler" şeklinde konuşarak, yetkili mahkemenin Avrupa Adalet Divanı'nın verdiği karara uygun bir karar vermesini beklediklerini ifade etti.

Şimdi diğer pub sahipleri de Karen Murphy gibi hareket ederlerse, yayıncı kuruluş parasal anlamda çok büyük bir darbe yemiş olacak. Avrupa Adalet Divanı'nın kararı Premier Lig'in yayım haklarıyla ilgili olarak kurulmuş olan mali modelin sarsılmasına yol açabilecek nitelikte görünüyor.

Bu karar diğer ligleri ve ülkemizi de etkileyebilir

Geçen haftaki " Futbol Ruhunu Televizyona mı Sattı ?" başlıklı yazımızda da belirtildiği üzere, (http://www.futbolekonomi.com/index.php?option=com_content&view=article&id=1795) halen Avrupa liglerinde en önemli gelir kalemlerinden birisini naklen yayın gelirleri oluşturuyor. Bu anlamda naklen yayın gelirlerinin toplam gelirler içindeki payı oldukça yüksek. Nitekim Premier Lig'de toplam gelirlerin %49'u, İtalyan Serie-A'da %60'ı, Fransız Lig 1'de %55'i ve İspanyol La Liga'da %41'i yayın gelirlerinden oluşuyor.

Durum böyle olunca, bu karar ister istemez bu liglerdeki yayıncı kuruluşları önemli parasal bir sıkıntıya sokacak gibi görünüyor. Hüseyin Özkök'e göre, "Bu durumda yayıncı kuruluşlar fiyatlarını indirmek zorunda kalacak. Yeni ihalede ise büyük ihtimalle uğrayacağı zararın karşılığı olan rakamı düşerek teklifini verecek. Ancak diğer yandan da yurt dışı satışları da artacak, fiyatlar öncekine göre yükselecek. Yine de ortaya çıkacak zararın karşılık bulması zor. Bu karar bundan sonra yapılacak olan yayın ihalelerini de oldukça etkileyecek gibi gözüküyor. Özellikle FIFA ve UEFA organizasyonları da bundan nasibini alabilir. Bu durum ayrıca her ülkede ayrı ayrı satılan liglerin AB ülkelerinde toplu ihale ile satılma durumunu da ortaya çıkabilir. Premier Lig için alınan bu karar, Şampiyonlar Ligi'nin yayın hakları konusunda da emsal oluşturabilir."

Bu durumun sadece publarda değil de, aynı zamanda konutlarda da geçerli olabileceği düşünülürse, yayıncı kuruluşları gerçekten zor günler bekliyor. Bu konuda lokal hukuk ne yapabilecek ya da nasıl bir orta yolcu çözüme gidecek bunu önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. Bu durumdan Süper Lig yayıncı kuruluşunun da etkilenmemesi çok mümkün görünmüyor. Aslında konunun bir de internet boyutu var. Aynı mantıkla bakıldığında internet üzerinden dağıtımı yapılan canlı yayınların televizyonlara aktarılarak ticari amaçlı kullanımı gündeme gelirse bu da bir başka hukuki sorunu beraberinde getirmiş olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar