Ne olacak bu Z kuşağının hali?

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 guventurk@portakalonline.com

Eğitimle ilgili sorunların her gün daha fazla konuşulduğu ve özellikle de ebeveynleri kaygılandırdığı ortada. Değişen sınav sistemleri, yaklaşan lise, üniversite sınavları anne-babaların zihnini sürekli meşgul ediyor ve tabii her fırsat bulduklarında çocuklarının geleceğiyle ilgili sorular soruyorlar. Doğrusu bir Z kuşağı babası olarak aynı kaygıları ben de taşıyorum. Bu nedenle bir taraftan bu konuda söz söyleyenleri okuyup izlemeye, bir yandan da okuduklarımdan ve gözlemlerimden çıkardığım sonuçları elden geldiğince paylaşmaya çalışıyorum. Bu konudaki sorular son zamanlarda -haklı olarak- o kadar arttı ki, daha önce çeşitli vesilelerle paylaştığım bazı tespitleri biraz daha derli toplu olarak aktarmaya çalışmak artık zorunluluk haline geldi.

Her şeyden önce eğitim, öğrenim ve iş alanlarıyla ilgili yaşanan savrulmaların kapitalizmin kabuk değişimiyle ilgili olduğunu belirtelim, Ancak içinde yaşadığımız durumun daha önce yaşanan benzer dönemlerde ortaya çıkan sorunlardan temelde çok fazla değişmediğinin altını çizelim. Evet, sanayi devrimine kadar teknolojinin gelişme hızıyla sanayi devrimi sonrasındaki gelişme hızının birbirinden çok farklı olduğu çok açık. Sanayi devriminden bugüne kadar yaşanan süreci de dijitalleşmeden öncesi ve sonrası diye ayırırsak değişim hızında yine büyük bir farklılık görüyoruz. Dijital teknolojiler hayatımıza girdikten sonra iş yapma şeklimizden arkadaşlık ilişkilerimize kadar yaşam çok hızlı değişim gösterdi ve önceki kuşaklar bu değişime ayak uydurmakta biraz zorlandı. Ancak ne kadar zorlanırsa zorlansın eninde sonunda değişim kendini kabul ettirdi ve yaşam tarzımız bir daha geri dönülemeyecek şekilde yeniden şekillendi. Bilgiye ulaşma biçimimiz, ticari ilişkilerimiz, müşteriye ulaşma olanaklarımız, iş yapma tarzımız, alışveriş kararlarımız, yazı yazma biçimimiz hatta anılarımıza sahip çıkma yöntemlerimiz bile yeniden belirlendi. Bu durum, insanın çevresini nasıl değiştirdiği ve daha sonra o çevrenin insanı nasıl değiştirdiğinin açık bir kanıtı. Bugün yaşı 40’ı geçmiş hiç kimse elindeki dijital araçları bırakıp 20 yıl önceki araçlarla işini yapamaz hatta temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta epey zorlanabilir.

Ancak Z kuşağı gözlerini dijitalleşmiş dünyaya açtığı için çevresinde var olanı veri kabul ediyor ve elbette daha öncesini bilmediği için buna uygun bir yaşam tarzı geliştiriyor. Teknolojik gelişme ise bugüne has bir olgu değil, insanın var olduğundan beri teknolojik gelişmelerle yaşadığımızı unutmayalım. Tekerlek icat edildikten sonra yaşam nasıl değiştiyse, bizler nasıl elektriğin, telefonun, radyonun televizyonun olmadığı bir dünya tasavvur edemiyorsak Z kuşağının düşünce ve davranış biçimi içinde de; akıllı telefonların, mobil alışverişin, navigasyonun, dijital bilgiye erişimin olmadığı bir dünya tasavvuru mümkün değil. Ancak sözünü ettiğimiz değişimin tamamlandığını varsaymak ya da bugünkü yaşam tarzını bir veri olarak kabul etmek de mümkün değil. Bundan sonrası için en önemli ön kabulümüz değişim hızının daha da artacağı olmalı.

Dünya bizim için nasıl değişime ayak uydurmamız gereken bir yer olduysa bizden sonrakiler için de aynı derecede, hatta daha fazla, uyum sorunlarıyla mücadele edilmesi gereken bir yer olacak. Çünkü Z kuşağı ve ondan sonra gelen kuşaklar örneğin “Alfa kuşağı” da yaşam döngüleri içinde değişimi bizden daha çok, daha hızlı yaşayacak. Öğrendikleri bilgiler, seçtikleri meslekler çok daha hızlı eskiyecek, değişecek. Bunun sonucunda örneğin önceki kuşakların karşı karşıya kaldığı teknolojik işsizlikle belki çok daha sık karşılaşacaklar. Önceki yazılarda söz ettiğimiz gibi dijitalleşmenin tüm üretim alanlarına hakim olması, yapay zeka, Endüstri 4.0 gibi gelişmelerin insan emeğine olan ihtiyacı şimdiye kadar görülmemiş bir hızda azaltma ihtimali Z kuşağının önündeki en önemli risk olarak beliriyor. Zaten önümüzdeki yıllar için kapitalist sistemin çözmesi gereken esas sorunlardan birinin belki de en önemlisinin de bu olacağı konuşuluyor.

Yapay zeka ve Endüstri 4.0 üretim ilişkilerinde belirleyici olmaya başladıktan sonra bundan ilk etkilenecek olanlar hiç kuşkusuz üretim ve hizmet sektörlerinde görece düşük ücretlerde çalışan gruplar olacak. Ancak günümüzde halen iyi bir eğitim isteyen, gelir düzeyi yüksek; avukatlık, doktorluk, mühendislik gibi mesleklerin de bu yeni gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmaz. Sağlık sorunlarının, hukuki meselelerin, mühendislik hesaplarının hatırı sayılır bir bölümü yapay zeka eliyle çözülecek. Bugün bile, örneğin gazetecilik alanında yapay zeka eliyle her gün on binlerce haber yazılıyor. Teknolojik gelişmeler saydığım meslekleri belki yok etmeyecek, ama bu alanda çalışan insanlara olan ihtiyacı da bugünküne göre azaltacak.

Bu nedenle bugün yetişen kuşakların var olan mesleklerden birini seçmek üzerine değil, kendilerine yeni iş alanları yaratmak üzere yetiştirilmesi gerekiyor. Zira önceki kuşakların en az iki üç kez kariyer değiştirmek durumunda kaldığını hesaba katarsak Z kuşağı için bu sayının çok daha fazla olacağını tahmin etmek pek zor değil. Bugünün ve yakın geleceğin bireylerinde “Yeni iş yaratma potansiyeli” bulunması bir tercih değil artık bir zorunluluk. Bu, var olan bilgiyi edinme çabasından çok; daha bağımsız, daha yenilikçi düşünme biçimleri edinmek, var olan bilgiyi daha değişik biçimlerde yorumlayabilmek anlamına geliyor. Burada bir yanlış anlaşılma olmasın; derinliğine bilgi edinmenin veya bir alanda uzmanlaşma gereğinin ortadan kalkacağından söz etmiyorum. Bunları elde etme ve kullanma yöntemlerimizin değişiminden hatta aynı anda daha fazla alanda derinleşmemiz ve bunları birlikte kullanmamız gerektiğinden söz ediyorum.

Özetlemeye çalıştığım nedenlerle, tüm ülkeler eğitim sistemlerini değişen koşullara nasıl uyarlayabilecekleri konusunda daha fazla kafa yoruyor. Bu verilerden yola çıkarak eğitim sistemlerini, sosyal devlet anlayışını, kamu hizmetlerini yeniden tanımlama ihtiyacı doğuracak bir aşamaya geldiğimizi söyleyebiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018