Neden dünya sürüsünden ayrı bir Türkiye?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

Kışın soğuk günlerini yaşıyoruz. Anadolu kültümüz, “her sebzeyi kırağı vurmaz” olarak bilir.

Konu ekonomi olduğunda da yapısal dinamiklerimiz bizi dünyadan çok farklı bir yere oturtuyor. Büyük durgunluğun 2007 Ağustos başlangıcında ayrışmamış mıydık? Ya Avrupa borç krizi? Şimdiyse gelişmiş ülkeler milimetrik toparlanma eğilimine girdiler, biz ayrışma geleneğini yine bozmadık ve “ayran içtik ayrı düştük”. Charles Wyplosz, “IMF, IMF’yi Ölçerse (When the IMF evaluates the IMF)” adlı makalesinde, Yunanistan’ı borçlandırma sürecinde yaptığı yanlışlarını itiraf ediyor. Ulusal ekonomimiz, Batı’nın değerlendirmelerinde olması gerekenden her zaman düşük çıkar. Biz kaderimize bir kez daha yenik düşüyoruz. Ekonomik küreselleşmemiz, 1990 sonrası sürece damgasını vurmuştu. Türkiye için halen globallaşme en temel tercih. Oysa İngiltere’de Brexit, ABD’de Trump; dünya ekonomisinde gelişen ulusallaşma eğiliminin doğal sonucudurlar. Dışa bağımlılığımız üretim, teknoloji, eğitim ve know-how başlıklarında vardı. 2000 krizi sonrasında finansal sistemimizi hızla sağlamlaştırdık. Gel görelim, bu alanda da dışa bağlı kaldık. Mary Amiti, David Weinstein; “Neden büyük banka şokları GSYH’ı saptırır (Why shocks to large banks cause big GDP swings)” adlı çalışmasında, dünyanın hemen hemen tüm ülkesinin finans sistemi ekonomisinden büyüktür. İstikrarın garantisi olma çizgisinden sıyrılınca, kolayca ekonomik ve finansal karmaşayı tetikleyebiliyorlar.

Peki Türkiye’nin gerçeği nedir? Tasarruf edebilme yönünde yapısal her türlü reforma karşı duruş ve sınırsız tüketim isteği. İşte Türkiye’nin gerçeği bu.

Tablonun alttan 3 satırı; mali durumu, tasarruf isteğini ve borçlanma eğilimini ifade eder. Buna göre, borç kullanmak tüketim harcamalarını olumlu yönde etkilemektedir. Tüketimin finansmanında borç bir tür iyimserlik göstergesi olarak varsayılabilir. Nitekim şubatta bu ihtimalin %5.1 artması, önemli bir kanıt olmuştur. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu borçlanma isteği akıl çemberinin içine düşen bir tercih değildir. Rasyonel olan, içinde bulunduğumuz mali durumun iyi olması koşulunda yeşillenen tüketim eğilimidir. Oysa bizim tüketimimiz sırtını borca yaslayan türdendir. Konu tasarruf etmeye gelince, irrasyonel eğilimimiz ayak sürümek şeklinde ortaya çıkar. Bu nedenledir ki, şubat tasarruf etme olasılığımız eksi %5.9 ile sert bir çöküşü ifade ediyor.

“Akıl adama sermayedir”. Giriştiği işlerde en büyük yardımcımız akıldır. Komşularla ticaretimiz, gümrük birliği anlaşmamız, bölgesel turizm cazibemiz her zamankinden çok daha önemli bir yere oturmuş bulunuyor. Bu krizde; IMF ayrı, kredi derecelendirme kuruluşları ayrı, ECB ayrı hatayla yüzleşti. Değişmeyen tek şey, herkesin kendi aklına duyduğu güven. Eh ne de olsa, akıllar ne zaman pazara çıksa, herkes döner yine kendi aklını satın alır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar