Neden tasarruf edemiyoruz?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

 

 


Açıklarıyla şekilleniyor ekonomimiz. Başkaca tüm gelişmeler, bu gerçeğin gölgesine düşüyor. Ağustos işsizlik rakamları nominalde %8, mevsimsellikten arı şekliyle %8.9 düzeyinde. Kamu sektörü toplam borçluluğu GSYİH'nin sadece %40'ı kadar. Bunları; tasarruf açığı, enerji açığı cari açık, bütçe açığı ile asimetrik yapılandırdığımızda da çarpık gelişimimizin en ince detaylarını ortaya koymuş oluyoruz.

Uzun dönem sürdürülebilir büyüme modelleri tasarladık. Hedeflerimizi Cumhuriyetin 100. yılına kilitledik. Sürüp giden açıklar silsilesine, en son tarım ve hayvancılığı bile ekledik. Bu son eklenen sektör utanılası bir açıkla bu konudaki boş vermişliğimizi ortaya koydu. Sektörel dış açık çeşitliliğimizi, 1990 sonrası küreselleşmesi besleyip büyüttü. Yapısal sorunlarımızdan kaynaklanan çok farklı tetik mekanizmaları olsa da, sonuç değişemiyor; açıklarımız büyümeye elastik çalışıyor, büyüdükçe artıyor, küçüldükçe azalıyor. Trakya, Konya, Güneydoğu Anadolu bölgeleri ekilebilir alanlarını sürecek girişimcilerini bekleyedursun, biz enerji ithalatının hemen ardından 3.5 milyar dolarlık net bitkisel yağlı tohum ithalatı yapıyoruz.

Tasarrufa teşne bir ülke olmadığımız aşikar. Gelişmekte olan ülke grubu içinde Güney Afrika ve Türkiye dışında kalan Avrupa Bölgesi'nin gelişen ülkeleri, Çin, Güney Kore gibi ekonomik kutuplar tasarruf oranına hakimiyetlerini küresel rekabette üstünlüğe dönüştürebiliyorlar. 1988'e gidin, Çin ve ABD'nin %5'ler civarında eşlenik birer tasarruf oranları bulunuyor. 2007'a girildiğinde; Çin %30'e tırmanırken, ABD %2.5 seviyesine geriliyor. Aralarında 12 katı fark oluşuyor. Türkiye'de ise 2007 için %17 olan tasarruf oranı 2011'de %5 gerileyerek %12 düzeyine oturuyor.

Tasarrufa etki eden parametreler nelerdir?

Ülkelere arasındaki tasarruf farklılıklarına etki eden;
i. Genç nüfus,
ii. Düşük faiz oranı,
iii. Kredi kanallarının işleyiş etkinliği gibi 3 temel parametre bulunuyor.

Öncelikle genç olmak, beraberinde ekonomik bağımlılığı ve üretimden uzak eğitimine konsantre net borçlu bir kitle anlamına geliyor. Hızla çoğalan özel ve vakıf üniversiteleri, paralı verdikleri eğitimle 2007 ile 2011 arası toplam 4 yıla ulusal tasarruf oranımız 5 puan düşürerek etki ediyorlar. Bu dönüşüme devlet üniversiteleri de döner sermaye işletmeciliği altında paralı eğitimlerle destek veriyor. Genç nüfus, iş ortamında tecrübesizliği nedeniyle çok daha düşük maaş düzeyleriyle çalışabiliyor. Öte yandan ev kurmak, çocuğunun geleceğini hazırlamak gibi sorumluluklarla harcamaları bu dönemde zirveye ulaşabiliyor.

Düşük faiz oranı krediye olan talebi kamçılayan, tasarrufa olan eğilimi öldüren etkilerle geliyor. Bonolar, opsiyonlar, future'lar, hisse senetleri fiyatlarını kıyas ederken faiz oranlarını bir mihenk taşı gibi referans alıyorlar. Buradaki düşük düzey, kurumsal ya da bireysel tüketim eğilimini doğrudan artırabiliyor.

Kredi kanallarının işleyişleri de, tasarruf mu tüketim mi kararına kilitlenen yatırımcının tüketim iştahını artırıp azaltarak, milli tasarruf oranı üzerinde belirleyici olabiliyor. Türkiye'de finansal kuruluşların ortalama mevduat vadeleri kısadır. Dolayısıyla, karşılığında çok kısa vadeli kredi sunabiliyorlar. Ayrıca seküritizasyon ve sendikasyon kredilerinde de benzer kaynak bulma koşullarına zorunlu kalan bankalar, tasarruf oranına olumlu katkı sunabilecek şekilde kredi kanallarını işletemiyor.

Olması gereken, tasarrufları rahatça ulusal yatırımlara kaydırabilmektir. Asya ülkelerinin küresel rekabet üstünlüğü işte bu nedenle sağlam temeller üzerinde yükseliyor. Maalesef bizim için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Allah, karıncayı yok etmek isteyince ona kanat takıyormuş, bir Alman atasözüne göre. Ne dersiniz, biz de hızlı büyüme tempomuzla birlikte büyüttüğümüz açıklarımızın kurbanı mı oluyoruz?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar